Ana içeriğe atla

Kayıtlar

O güzel yıllar…

Hepsini yaşadım...  Bayram harçlıklarıyla alınan çatapat ve kibritin  ateşleme kokusuna bayılırdım.  “ Seninle Bir Dakika ” ile Apple’da , TEK’te romantik danslar ettim. Sana’lı , toz şeker serpilmiş ekmeği, sokakta dalya oynadıktan sonra bayıla bayıla yedim.  Arçeliğin merdaneli  makinesi evimizde saatlerce zann, zaaan, zannn diye çalışır, Tursil’le çamaşırlarımız bembeyaz olurdu. Halılar Gırgırla süpürülürdü...   “ Ayşegül ” dergilerini Sevim Teyze keşfetmiş, Ayşegül’e alır olmuştu. Onlara gittiğimde dergideki  resimlere hayranlıkla bakar Ayşegül’ün başından geçenleri keyifle okurdum. Bizim aboneliğimiz Çocuk Haftası’na idi. Kemalettin Tuğcu tefrikalarında gözlerim dolar, Yıldırım Kaptan ’ı okurken neşelenirdim...  Yaz tatilindeki kültürel faaliyetimiz, ayçekirdeği eşliğinde Teksas-Tommiks okumaktı...  Sonraki yıllarda Cumhurbaşkanı Turgu t Özal’la aynı zevki paylaştığımızı öğrenmiş, şaşırmıştım.  Annem ne kadar ge...

Elveda Mukadder Teyze

Ne kadar çok severdim sizi, annemle babamın gençlik arkadaşıydınız... Anneme tavlayı siz öğretmişsiniz, bana da o öğretmişti, sizin tavla partilerinizde çaktırmadan  taş çalar ve çok eğlenirdim... Bursa Kemalpaşa ’da gençlik yıllarınızı annemle birlikte geçirmişsiniz... Ağabeyime küçüklüğünde küfür etmeyi de siz belletmişsiniz... Sonra Ankara ’da, Bade Sokak ta oturduğunuz, TMO’ da çalıştığınız yıllarda çok yakındık sizinle... Ne kadar güzel elleriniz vardı ve nasıl marifetli... Şapka gibi kapattığınız mantınız meşhurdu, sizin yaptığınız çiğ böreğe, aşureye, tavuklu pilava doyum olmazdı... Yalnızlık zor, Bilecikli olduğunuzu bilirdim, kardeşiniz ve yeğeninizle nedense görüşmezdiniz, bir gün geldi 75. Yıl Huzurevine yerleştiniz, eviniz de açıktı, ara sıra uğrardınız, sonra Urla’ ya Darüşşafaka ’ya nakletmek istediniz, evinize birlikte gittik, sevdiğiniz bir kaç parça eşyanızı topladık, bana Prag ’dan aldığınız kristal bardakları hediye ettiniz... Boğazım düğüm düğümdü... En ö...

Puşkin’in Erzurum Yolculuğu

Gece uykum kaçtı, daha doğrusu, tavuklar gibi! erken yatınca böyle oldu... Sonra, uyan ve uyuyabilirsen aşkolsun!!!  -Saat  01.00, 02.00, ne çabuk ilerliyor şu akrep... -Oooo zaman akıyor, ben uyuyamıyorum...  Aklımda hep: - “Çetin Fıratlı nasıl? İnşallah ağrısı sızısı yoktur”  düşüncesi var... Sonra dünden kalanlar, kuaförde ( Can Özcan (Pariscan ) elime geçen Puşkin’in Anıları ...  - Ataol Behramoğlu niye ağzına geleni saymış yayınevine?  - Anılar gerçekten sahte mi? Puşkin’in değil mi acaba? İlk fırsatta alacağım kitabı... Hatta bizim kitap kulübüne de öneririm...  -Saat 04.00, o zaman Puşkin’in Erzurum Seyahatine dair kitabı bulup okuyayım... Şimdi kütüphaneye gidemem, çok üşenirim, sıcacık yataktan kalkmak zor. Hem kolay kolay bulamam ki...  Neyse, eski kitapların tam metnini googellayınca buluyorsun! Telif melif yok nasılsa, o haklar çoktan yok olmuş. Yıllar önce okumuştum o izlenimlerini Puşki n’in, şimdi bakışım farklı... Hele o Tifli...

Yabancı Ülkeden Gelen Haber

Bir ay mı olmuştu Demet Hanımla o telefon konuşmasını yapalı: - Gelecek misin toplantıya? -Henüz kitabı alamadım, neydi değerlendirilecek olan kitap? -Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi... Alberto Manguel... Evet, o gün kitabın adını duymuştum ama sonra unuttum... Kitapçıya girince bilmece çözer gibi googıllamak gerekti. Hangi ülkeden selam gelmişti? Selam mıydı haber mi? Hay allah, yazarı Güney Amerikalıydı galiba... Bingo! Buldum... Sonra günlük işler, seyahatler, ziyaretler derken ara ara kitabı ele almalar... Kitap ne kadar da sakin açılmıştı öyle! Kartpostal gibi uzanıp giden deniz, kum, kayalar filan... O küçük kızın sakin duruşu, Josie ile olan sevimli dostlukları, kumsalda koşuşturmaları... Ama küçük kızın annesi neden hiç konuşmuyordu ki? Derken, gümmmm! Olayların perde arkası geri dönüşlerle sökün ediyor, faşizmin kol gezdiği o ülkelerde yaşananlar, kadının suskunluğuna yol açan olaylar, Kaptan’ın bunca yıl sonraki sessizliği, sanki “ sükut ikrardan gelirmiş ” sözü bir...

Yaşam...

Bazen düşünüyorum da, aslında yaşam bıçak sırtında, yaşam pamuk ipliğine bağlı, yaşam bir var bir yok... Neden mi? Anlatayım.Bu sabah neşeli bir hazırlık içindeydim, sevgili yeğenim Begüm ’le öğlen yemeğinde buluşacak, öğleden sonra da bir arkadaşımı ziyarete gidecektim. Üstüne üstlük günlerden 14 Şubat Perşembe, yani “ Sevgililer günü ...” -Aman canım, sen klişeleri sever miydin? Hep dalga geçmez miydin? Diye sordunuz değil mi?  -Evet, haklısınız ama biraz da iyimser bakmalı... Radyolarda o kadar güzel aşk şarkıları çalıyor ki. Neyse işte gün böylesine güzel başladı. Yalnız uzaklarda  oturunca şehirde yapılacak işleri sıraya dizmek gerekiyor. Terziden alınacaklar, tadilata verilecek elbise, düdüklü tencerenin pili... En önemlisi de Kızılay civarında park yeri bulmak... Hepsi halloldu, Begüm ’le buluştuk, sevdiğimiz lokantada, cam kenarındaki masaya karşılıklı kurulduk. Yemekler lezzetli, sohbetimiz şenlikli... Bir saat çabucak geçiverdi. O arada terzi aradı: -T...

Annemle Ortaya Karışık

Nilay ’ın annesi için kaleme aldığı güzelim kitabını (*) bu akşam bir solukta okudum... Nilay Karaelmas “ Annemle Ortaya Karışık ”ı ne kadar akıcı yazmış, nasıl sıcacık anılar ve fotoğraflarla süslemiş, hele o muhteşem yemek, kurabiye, pasta tarifleri? O kadar sevimli bir kitap olmuş ki, insan elinden bırakamıyor... Nurten Hanım sanki mutfaktaymış, radyoda çalan Zeki Müren ’in ‘ Bir Demet Yasemen ’ine keyifle eşlik ederken enginar ayıklıyormuş gibi geldi bana... Fırından yeni çıkarılmış kedi dillerinin buram buram vanilya kokusunu, lezzetini damağımda hissettim, hatta şu cam tabağa alınmış olanlar büyük olasılıkla Abdullah Efendi ye ayrılmamış mıydı? Kitap aynı zamanda 50’lerin, 60’ların Ankara sından haber veren harika bir sosyal yaşam derlemesi... Kızılay, Demirtepe, Hanımeli Sokak ’ta iki oda bir salonlu kiralık evlerde geçen yaşamlar, erik, kiraz, elma ağaçları ile bezeli bahçelerde koşturan çocuklar... Ulus Sineması nda haftalarca gösterilen “Batı Yakasının Hikayesi” ,...

Velasquez'in "Nedimeler"i

Bugün tüm ülkede ve Ankara 'da mevsim normallerinin çok üstünde, aşırı sıcak bir gün yaşanıyormuş eh, doğayı biz yavaş yavaş yok ettiğimize göre sonuçlarına da katlanacağız... İyi de bu zor günü nasıl atlatmalı? Kendi zorunlu! seçimimi anlatayım. Bizim Fret (Sevgili kurt köpeğimiz)  ameliyatlı ve yeni taburcu oldu, bir sürü yasakları var, dolayısıyla birimizin başucunda beklemesi gerekiyor. Herkes çalıştığından bu görev boş gezenin boş kalfası olan bendenize düştü. E, ne yapayım,salonda klimayı açtım, o yerde ayağımın ucunda,ben koltukta uyuklama vaziyetindeyiz. Tabii sıkıcı bir durum, elime yeni bir kitap aldım, Antonio Tabucchi 'nin " Tersyüz Oyunu "nu... Ama daha giriş paragrafında attı kazığı bana Tabucchi , toprağı bol olsun... Şöyle dedi: "Maria do Carmo Meneses de Sequeria öldüğü sırada ben Prado muzesinde Velasquez'in Nedimeler tablosunu seyretmekteydim. Bir Temmuz öğlesiydi ve ben onun ölmekte olduğunu bilmiyordum. Saat on ikiyi çeyrek...

Ulucanlar’da bir Kavak Ağacı

Size bir kavak ağacından söz etmek istiyorum bugün.  - Kavak... Ne önemi var ki? Alelade bir ağaçtır... Diyeceksiniz ama size anlatacağım kavak ağacı başka... Yılların tanığı... Bir bilseniz, neler gördü bunca zaman. Keşke anlatabilse de kulak verseniz.  Çiçeği burnunda gençlerin darağacına götürülüşünden, işkence görenlerin çığlıklarına uzanan acılara tanık olacaksınız...  “ Görüş günü ” diye, gözleme hazırlatıp, bir şişe lavanta kolonyasıyla oğlunu  ziyarete gelen  babaya,  " Oğlunuzu   göremezsiniz,  dün idam edildi, Karşıyaka'ya defnedildi " (*) denildiğini duyup, yerin dibine geçmek isteyeceksiniz.. Nazım Hikmet'in , Bülent Ecevit'in , Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in, Yılmaz Güney'in avluda volta atışları gözünüzün önüne gelecek.  Aklınızdan sorular geçecek...  Cüneyt Arcayürek kavak yapraklarının rüzgarda çırpınışını izlerken aklından bir sonraki kitabının taslağını mı geçiriyordu acaba? Muhsin Yazıcıoğlu,   ülkücü ...

Yaprak Dökümü

Yaprak dökümü Çocukluğumun, gençliğimin izleri yavaş yavaş kayboluyor... Makbule (Bengisu) Teyze nin kaybı o kadar acı oldu ki... Bir daha asla yaşanamayacak rengarenk anılar kafamda sürekli resmi geçitte, boğazım düğüm düğüm. Bilmem çocukluğunuzda ev ziyaretlerine götürür müydü anneniz elinizden tutup? Hani o kristal çanaktaki şekerin ikram edilmesini sabırsızlıkla beklediğiniz, pastanın en büyük dilimini size verdikleri, büyüklerin  sohbetinden sıkılıp evin her köşesini merakla inceleyip durduğunuz ziyaretlere? Makbule Teyzen in günleri her ayın "ilk çarşambası " mıydı? Mutfağı ikram tepsileriyle dolup taşardı... O " otuzaltı böreği " nasıldı? -Makbule Teyze, neden otuzaltı böreği deniyor buna? -Canım o böreğin hamuru hazırlanıp yufkaları  açılırken otuzaltı defa katlanıyor da ondan... Sadece börek mi? Bir muzlu kremalı pastası vardı mesela, kedi diliyle hazırlanır, bir gece buzdolabında bekletilirdi... Sonra mercimekli köftesi, kısırı, "şekilsiz ku...

Şarap, Brahms, üzümlü çörek

Geçtiğimiz günlerde sevgili dostum Seval Uğur Mutlu , bana Gülfam Göknar 'ın " Müzik ve Yemek " kitabını armağan etti, hem de imzalı olarak. Ben de sizlerle paylaşmak istiyorum. Kitabı bir kaç gündür elime aldım ve inanın bırakamadım... Kitap sayesinde şahane zaman geçiriyor, güzel hayaller kuruyor, dostlarla sofra planları yapıyorum... Meğer o müthiş besteciler, opera sanatçıları aynı zamanda birer mutfak ustası ya da gurme değiller miymiş? Bu kitabı mutlaka edinmenizi öneriyorum... Her sayfası, her satırı, fotoğrafları, alıntıları ve yorumlarıyla o kadar güzel kaleme alınmış ki, Gülfam Hanımı kutlamak boynumuzun borcu... Ben nasılsa kitabı alıp okuyacağınızı varsayarak, Johannes Brahms 'ın (1833-1897) konu edildiği, çok beğendiğim bir bölümü paylaşmak istiyorum şimdi: "Yakın çevresinde olan bir çok ünlü sanatçı ve müzisyenin aksine, Brahms sade bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. Bir Alman olmasına nağmen Viyana'da yaşayan besteci, sabah erken ka...

Kaplumbağa dedi ki...

Bu sabah güneşin alnında yürürken ( aslında 09.00 dan sonra çıkmak büyük hata !) bir köşede orta yaşlı olduğunu sandığım, bilge görünümlü bir kaplumbağaya rastladım, selamlaştık: - Ne o? Geç çıkmışsın bugün? - Öyle oldu, moralim bozuktu biraz, evde oyalandım... - Niye moralin bozuk? Şu darbe girişimine mi? Aslında haklısın biz de korktuk, sığınaklarımızdan hiç çıkmadık... O Gölbaşı'na polis kolejine atılan bombalar tepemizde patladı sanki... Bahçede bir gazete parçasından öğrendim 47 kişinin o patlamalarda öldüğünü... -E, ne olacak bu durum? -Ne olacağı var mı? Birbirinize kırdıracaklar sizi... O kadar kopuksunuz ki birbirinizden, Kürdü, Alevis i, Rumu Çerkesi, Türkü...Birbirinize, inançlarınıza saygınız yok, birbirinizi anlamak bile istemiyorsunuz. Böyle bir ortamda da onların ekmeğine yağ sürülmüş oluyor işte... -Baksana Atatürk'ün ülkeye kazandırdıklarını bir kalemde silmeye kalkıştılar. -Tabii, siz birlik olmadığınız sürece bundan kolay birşey yok. Zaten Başkanını...

Yakılan Kur’an-ı Kerim

Ekmeleddin İhsanoğlu ile karşılaşma Bir dönem Cumhurbaşkanı adayı olan MHP İstanbul milletvekili Ekmeleddin İhsanoğlu ile İngiliz Büyükelçiliğinde, bir resepsiyon sırasında karşılaştık, bizleri nazik bir şekilde selamlayınca kendisine sordum: -Efendim hep merak ettiğim bir konudur. Ünlü şairimiz Mehmet Akif’in Kur'an-ı Kerim tercümesi...Bildiğim kadarıyla siz de babanızın vasiyeti uyarınca o tercümeyi yakıp ortadan kaldıran 7 kişiden birisiniz... İhsanoğlu böyle bir soruya “kim olduğunu da bilmediği bir kadın tarafından uluorta muhatap kılınınca! ”, cevap vermek istemedi ve gülümsemekle yetindi... Ama ben merak ediyordum: -Efendim ne zaman elime Kur'an-ı Kerim meallerinden birini alsam, bir süre sonra okuyamaz duruma geliyor, elimden bırakıyorum... Çünkü bir türlü ne söylenmek istediğini anlayamıyorum... Ekmeleddin Bey , bunun üzerine benden mail adresimi istedi, kendi cebinden çıkardığı kağıda yine onun kalemiyle adresimi yazmamı bekledi ve: -Nursun hanım, güze...

Antakya'ya dair...

Antakya 'ya yıllardır gitmemiştik, geçenlerde yolumuz düştü, herşeyiyle sıcacık bir Akdeniz kentinde bulduk kendimizi. Aslında kardeşimiz Mutlu Erel 'in geçirdiği ciddi ameliyat nedeniyle oradaydık, neyse ki ameliyat başarılı geçti... Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi nin verdiği hizmet, başarılı doktorları, hemşireleri, hatta güvenlik görevlileri ile bizi hayran bıraktı. İlginç noktalardan biri hastane personelinin doktorlar dahil, çoğunun Arapça biliyor oluşu idi... Onların olmadığı yerde de hemen bir tercüman ya da Arapça bilen bir vatandaş yetişiyordu imdada... Aslında sokak levhaları bile sanki bir Arap kendi izlenimi veriyordu Antakya'da... Yoğun bakım kapılarında beklerken öyle sıcak dostluklar yaşadık ki... Anadolu insanının çıkarsız, beklentisiz samimiyetine bir kez daha saygı ve hayranlık duyduk. Antakya 'nın yüzyıllar öncesine dayanan ipekçilik sanatı ise neyse ki halen devam ediyor... Üretim artık çok azalmış olsa bile hala bir...

Dostluklar

Çok yıllar oldu Yasemin'i görmeyeli... 90'lı yılların sonunda birlikte, televizyon gazeteciliği yapmıştık Kanal D 'de, çok sevmiştim onu... Çalışkandı, hatır gönül bilen bir insandı, yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmazdı... Birlikte çok gülerdik. En takdir ettiğim taraflarından biri de yakınlarına, eşine dostuna, ailesine sonuna kadar sahip çıkmasıydı, gençliğine karşın o derece basiret sahibiydi yani... Sonra bir baktık evleniyor ve Antakya 'ya yerleşiyor... Sevgili Levent Mıstıkoğlu ile mutluluğa yelken açtılar, hatta çok tatlı ikiz kızları oldu... Arada sırada telefonlaşırdık: -Yasemin'cim nasılsın? Antakya nasıl? Alıştın mı oralara? -Ah sorma Nursun'cum herşey iyi hoş ama, yemekler... -Neden? -Örneğin bir pilav geliyor sofraya, karnım acıkmış, tam bir kaşık alayım diyorum bir bakıyorum hooop yağda kavrulmuş soğanlar boca ediliyor güzelim pilavın üstüne. İşte o yıllardan bu yana yıllar gecmiş, tam 17 yıl, ve biz yeniden karşılaştık Yasemin 'l...

Yağma Hasan'ın böreği

Bundan 1 ay önce Taşpınar Köyü ile Haymana yı bağlayan yolun, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kocaman pankartlar asılarak asfaltlama programına alındığı bildirildi... Dev kamyonların iş makinalarının sık sık geçtiği yol o kadar bozulmuştu ki normal bir otomobille oradan geçmeye kalkmak macera aramakla eşdeğerdi... Belediye, asfaltlama işi için astığı pankartlarda 1 haftalık süre vermişti ama bu sözünü tutamadı, çalışma 1 ayı geçti ve o yol Taşpınar sakinleri tarafından kullanılamadı... Ha, "O   köy yolundan onca dev kamyon, iş makinası neden geçiyor? " diye mi soracaksınız? Aman efendim köyler, tarlalar çoktaaan " out " olmadı mı? Kentsel dönüşümden bunca rant sağlamak varken ne gerek var yeşilin, kırsalın korunmasına? Siz bakmayın o TVlerde yayınlanan çarşaf çarşaf reklamlara... Düpedüz yalan, dostlar alışverişte görsün... Hepimizi enayi yerine koyuyorlar. " Tarlaların yapılaşmasına, betonlaşmasana izin vermeyeceğiz " martavalını atarak... ...