Bu Blogda Ara

Korkmaz Alemdar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korkmaz Alemdar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Ekim 11, 2024

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

 



Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm:

-Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu? 

-Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi?

-Biz başımızdakileri, “koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız” diye eleştirirken, “tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen” yöneticilere ne diyecektik?


Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım.

İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki:


-Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır.


Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri girdim, baktım başkan bir kaç arkadaşıyla oturuyor:


-Günaydın Başkan 


Diyerek elimi uzattım, elimi havada bırakan başkan, asabi bir yüz ifadesiyle “sen hainsin elini sıkmam, sana liste miste de vermem” demesin mi? Karşısına oturdum, “Neden? Bir hafta önce bana başkan adayı olmak demokratik hakkındır dememiş miydiniz?” Diye sordum, o ise yakışıksız hakaretlerini sürdürdü. Bu sözleri burada tekrarlamayı, “kendisinin ayıbıdır” diye gereksiz buluyorum. Tabii üye listesi vermediği gibi, dilekçeme yazılı cevabında da başkan, “ALO 198’e sorduk, liste verilmesinin uygun olmadığı yanıtını aldık” diyerek, “buraya asla korku giremez” dediği Cemiyeti gülünç duruma düşürmesin mi? 


Parlamentoda gördüğümüz meslektaşlarımız bile dalga geçmesin mi?


-Alo 198’i Arayınca kim çıkıyormuş?

-Kim?

-Nazmi Bilgin


——Beyaz Sayfa Hareketi——


İşte tam o günlerde bir grup arkadaşımızla birlikte harıl harıl çalışmaya başladık. Önce her açıdan cemiyetin bugün içinde bulunduğu durumun bir fotoğrafını çektik. 


-Neler yapılmış, neler yapılamamıştı?

-Avrupa Birliğinden alınan devasa rakamları bulan fonlar nerelere harcanmıştı?

-Bu fonlardan bizim değerli meslektaşlarımız, işsiz arkadaşlarımız, genç gazeteciler pay alabilmiş miydi? Yoksa bu fonlar, o bölümü yönetenler arasında kabarık maaşlar olarak paylaşılmış mıydı?

-Cemiyette bir -aşağıdakiler-yukardakiler- ayrımı yaşanıyor muydu? “Aşağıdaki” arkadaşlarımıza yazdıkları haber başına “sadaka” gibi bir rakam ödenip, üstelik bu ödeme yılda beş defayla sınırlı tutulurken, “yukardakiler” Avrupa’ya, ABD’ye kaçar kez  gezilere gönderilmişlerdi?

-Cemiyetin 2021 yılındaki genel kurulunda, gündemle ilan edilmeden, şapkadan çıkan tavşan gibi  bir anda ortaya konulan, üç beş kişinin oyuyla geçirilen bir vakıf kurulması önergesiyle “Cemiyetin Merkez Binası, Bizim Çatı Otel ve Restoranı, Kaş ve Kalkan’da 300 milyon euro değer biçilen arazilerinin, yani tüm varlıklarının 16 kişilik bir mütevelli heyetine devredilmesi” ne demek oluyordu?

-Kaş’taki otel inşaatını ihalesiz olarak bir firmaya veren, sonra da işletmesini çok düşük bir kira bedeliyle 20 yıllığına bu firmada bırakan Başkan acaba cemiyet üyelerine Kaş ve Kalkan’dan resimler göstererek neyin savunmasını yapıyordu?

-Denetim Kurulunun başındaki isim, Cemiyette yapılan işleri sürekli eleştirirken, bu vakfın mütevelli heyetine alınınca birden bire sesini kesip nasıl “dut yemiş bülbüle” dönmüştü?

-Sözde deprem bölgesindeki gazetecilere katkı için EED’den alınan 140 bin euro’luk hibe kredisi neden teklif bile alınmadan ikinci el, Cizre 6. noterliğine kayıtlı bir araca harcanmış, işin düzeltilmesi için 700-800 bin liralık harcama yapılarak cemiyet zarara uğratılmıştı? Bunun sorumluları kimlerdi?

-AB denetimleri sırasında ortaya çıkan usulsüz bir ihale tespiti nedeniyle cemiyete 20 bin euro’luk haciz getirilmesi nasıl oluyor da hem gizli tutuluyor hem de işin sorumlularına bu zarar rücu ettirilemiyordu?


——Bizim önerilerimiz—-


Biz de Beyaz Sayfa ekibi olarak oturduk, kafa kafaya verdik, gönüllü olarak bu hareketi destekleyen, (müfettişler, hesap uzmanları, avukatlara da danışarak) bir bilanço ve yapılabilecekler listesi hazırladık. Öncelikle Cemiyeti her açıdan ele alarak Beyaz Sayfa adıyla dijital örgütlenmeye gittik, bir Beyaz Kitap hazırladık, yapacaklarımızı sıraladık (*)

Yönetimden bize haber gönderip, “onları eze eze kazanacağız, hezimete uğratacağız” diyenlere kulağımızı tıkadık, “içkinin 2 ay süresince bedava” kılındığı cemiyette her gün toplanıp sarhoşluğun verdiği cesaretle telefonlara sarılıp, yalanlar sıraladıkları arkadaşlarımız bize bunları aktarınca gülmekle yetindik. Üstümüze meslekte esamesi bile okunmayan trolleri saldılar, muhatap bile almadık.

Ardından Ankara dışında ne kadar üye varsa uçak biletleri gönderip, otobüslere doldurarak getirdikleri üyelerin kaldıkları oteller, ağırladıkları rakı sofraları hakkında dedikodular ulaştı, yok saydık… Hatta uçak bileti gönderilenlerden biri yanlışlıkla bileti bize gönderip, “bana parasını ödeyecektiniz” dedi, kahkahalarla güldük. 

Ve Başkan sonunda kürsüye çıkıp içi boş bir konuşma yaptı. Avusturya’da göl kıyısında alınan villalara, AB fonlarının usulsüz kullanımına, satın alınan araçla ilgili İddialara cevap vermedi, bir vakıf kurup Kaş ve Kalkan arazilerini 16 kişiye teslim etme planına hiç girmedi, 50 yıllık gazeteci Emin Varol’a “Karısının tayiniyle Brüksel’e gitti, bu gazetecilik mi?” Diye laf atmak gafletinde bulundu, yüzlerce gazeteci yetiştiren Prof. Dr Korkmaz Alemdar’a, “Sen kimsin? Gazeteci misin?” Diye sormak terbiyesizliğini gösterdi, Yasemin Mıstıkoğlu’na, “sen sadece bir aktivistin” dedi çıktı. Ozan Acar da uzun süre hizmet verdiği, bütün projelerde imzası bulunduğu halde başkan tarafından, “tercümandı” sözleriyle küçümsendi.



Başkanın en büyük çelişkisi ise önce “Biz Nursun’un gazeteciliğine söz söyleyemeyiz” deyip, sonra  benim gazeteci Nazlı Ilıcak’la hapishaneden çıktıktan sonra yaptığım röportajın resimlerini arkasındaki panoramik ekrana yansıtarak “işte dostunu görün” demesi oldu. 


Kongre salonunun dışında karşılaşınca sordum:


-O resmi dev ekrana yansıtırken, kendisiyle yaptığım röportajdan hiç söz etmediniz. Siz yıllarca Nazlı Ilıcak’la aynı gazetede çalışmadınız mı?

-Çalıştım ama balkonda resim çektirmedim…


Deyince ne kadar güldüm anlatamam… 




Makara Kukaracı Bakan Egemen Bağış’la bir ara yediği içtiği ayrı gitmeyen, hatta Bağış’ın düğününe bile Cemiyette ev sahipliği yapan başkan, beni Nazlı Ilıcak’la yaptığım röportaj nedeniyle eleştirmeye kalkışıyordu. Eh, bu kendisinden beklenirdi, çünkü Kaddafi’ler, Yaser Arafat’lar, Benazir Butto’larla yaptığım röportajlar için de bana “Sen morgdan bildiriyorsun” dememiş miydi?


İşte bu engelli koşuda her şeye rağmen Ankara Basını bize güvenip tam  295 üyesiyle Beyaz Sayfa’ya oy verdi.


Yarın: CAN PULAK’A ŞAMPANYA İKRAMI


Perşembe, Ekim 19, 2023

Kitaplar arasında… İSLAMO FAŞİZM-Merdan Yanardağ





Gazeteci kitaplarını okumakta olduğumu söylemiştim, sıra geldi sizlerle notlarımı paylaşmaya. Aslında bu okuma maratonuna Dil Derneği’nin her yıl Emin Özdemir anısına verdiği ödül jürisindeki görevim (*) yol açtı. Bu yıl, değerli meslektaşlarımız Merdan Yanardağ, Timur Soykan, Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu, Serdar Akinan-Hayri Demir, Murat Ağırel tarafından kaleme alınan beş kitap sözkonusuydu, ben elime ilk Merdan Yanardağ’ın kitabını alıp okudum. 


Aslında “okudum ve aydınlandım” desem yeridir.


-Neden?


Diye soruyorsanız anlatayım, o bomboş! iddianamelerle Yanardağ’ın onca zaman içeride tutulmasına bir türlü akıl erdiremiyordum, sonunda anladım ki, Yanardağ’ı hapse götüren süreç tümüyle bu kitaptan kaynaklanıyor. Başımızdakiler, çeşitli kılıflar uydurup, çeşitli kılıklara bürünerek savundukları son 20 yıllık “karanlık” iktidar sürecinin, o kılıflar ve kılıklardan arındırılıp, çırılçıplak gözler önüne serilmesinden çok rahatsız oluyor, bu gerçeğin halk kitlelerine bu kadar açık anlatılmasını varlıklarına bir tehdit olarak görüyor ve çareyi Merdan Yanardağ’ı susturmakta arıyor.


O kadar ki, sözde hepimiz yıllardır bu ülkede ve olayların ta içinde yaşıyoruz ama kendi düşüncelerimizde bu kadar net bir analiz ortaya koyabildik mi? İtiraf edeyim ki, kendi adıma konuşacak olursam doğrusu ben bunu başaramamıştım. Merdan Yanardağ, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu durumu, yani AKP hegemonyası altında geçen son çeyrek yüzyılı olaylar bazında inceleyerek ortaya koyuyor.


“Şu sırada Gazze’de yaşanan katliama, insanlık ayıbına Arap dünyası, müslüman ülkeler neden yeterince tepki gösteremiyor?” Sorusuna bile, Gazze’deki katliamdan çok önce kaleme alınmış olmasına karşın bu kitapta bir yaklaşım bulmak mümkün:


“…Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada İslamcılar, Filistin halkıyla değil, Filistinli dincilerle dayanışma halindedir. İslamcılar, laik ve sola açık diye gördükleri Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) 60’lı ve 70’li yıllarda sürdürdüğü büyük mücadeleyi değil desteklemek, tam tersine hep ona karşı oldular… İslamcılar Filistin’le gerçek anlamda bir dayanışma içinde olmadılar…”


İsterseniz kitaptan kimi alıntılarla sizi Merdan Yanardağ’ın saptamalarıyla baş başa bırakayım, gerisi sizin kitabı okumanıza ve kendi yorumlarınıza  kalsın… 


“…Cumhuriyet İttifakı, modern tarihimizin en gerici ve faşist nitelikli oluşumudur.Tipik bir İslamo-faşist bloktur. En tehlikeli yanı iktidarı, kamu gücünü elinde tutmasıdır. Mevcut iktidar bloku, Cumhuriyet’ten geriye ne kaldıysa bütünüyle tasfiye ederek, düşük yoğunluklu da olsa şeriatçı-faşist bir rejim kurabilmek için 14 Mayıs seçimlerini son fırsat olarak görüyor…

…İslamcı iktidar, giderek siyasal ve felsefi bir iflasa dönüşen beceriksizliğini ve başarısızlıklarının faturasını -dış güçler- denilen neredeyse soyut ve mistik bir düşmanın üzerine yıkarak toplumsal tepkiyi savuşturmaya çalışıyor…

…Bir ABD projesi olarak kurulup iktidara taşınan AKP, her zaman olduğu gibi kendi niteliğini ve kusurunu karşısındakilere, rakiplerine yüklemeye çalışıyor…

…İslamcı hareket, hiçbir zaman insanlık için ortak, gelişkin ve demokratik bir gelecek projesi sunamadı… 21. Yüzyıl dünyasında utanç verici bir bozguna uğrayarak iflas etti… Bu zinciri kıran Türkiye gibi ülkeler ise hem emperyalizmin hem de küresel gericiliğin hedefi haline geldi…

…Türkiye dışında Ortaçağı aşan tek bir müslüman ülkenin bile olmaması nasıl açıklanabilir? İslam dünyasının neredeyse tek istisnası olan Cumhuriyet Türkiyesi ise uğradığı büyük ihanetin bedelini ödedi, ödüyor. Cumhuriyet devrimi kendi kurucu unsurlarının bir bölümünü ihanetine uğradı ve bütünüyle tarihten silinmenin eşiğine kadar geldi…

…Soğuk Savaş sonrasında emperyalist güç merkezlerinin müslüman dünyayı yenide yapılandırma, Batı ile uyumlu bir İslam anlayışını teşvik ederek, radikal İslamcılığın önünü kesme doktrininin gereği olarak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) geliştirildi. Asıl amaç,Türk devrimini  bir model gibi izleyen, İslam dünyasının ulusal duyarlılıkları yüksek, laik ya da yarı laik rejimlerini yıkmaktı. Neo-Con (Yeni Muhafazakar) hareket tarafından geliştirilen Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin temelini bu yaklaşım oluşturuyordu. Hedef, ABD ve Batılı ortaklarının küresel hegemonya siyasetine direnebilecek ulusal devletleri etkisizleştirmekti. Böylece sadece Türkiyenin değil, Doğu’nun bütün birinci cumhuriyetlerini yıkma girişimi başlatılacaktı. Büyük Ortadoğu Projesinin ana hedefi buydu…

…AKP deyim uygunsa, milletin değerleri ile kavga halindedir eleştirdiği konuma düşmüş, milli olmayan tek büyük siyasal güç haline gelmiştir…

…Giderek derinleşen bir meşruiyet krizi yaşayan iktidar, kumpas, hile, siyasal sahtekarlık ve örtülü darbe ile başladığı rejimi değiştirme ısrarını sürdürüyor. İslamcı hareket, zaten 70 yıldır içi boşaltılmış olan Cumhuriyeti bütünüyle tasfiye demek ve dinci faşizan bir rejim kurmak için bütün şartları zorluyor… Modern Türkiye, yolun sonuna gelmiş durumda, ya gericiliğe bütünüyle teslim olacak, ya da tarihsel ilerleme kanalına dönecek. Türkiye yoluna böyle devam edemez…”


Tabii bu tablo karşısında insan Merdan Yanardağ gibi, “Nasıl oluyor da Cumhuriyetin bütün değerleriyle kavgalı, üstelik Maraş Depremiyle beceriksizlik, ayrımcılık, koordinasyonsuzluk ve büyük başarısızlığı” kanıtlanmış bir iktidar bunca yıl ayakta kalabiliyor?” Diye soruyor değil mi? Yanardağ’ın açıklaması şu:


“…AKP iktidarı sadece, servetten daha çok pay almaya çalıyan aç gözlü ve yağmacı yeni bir tacir sınıfı ile çeşitli yollarla oyunu aldığı ve her an bu tercihini değiştirebilecek seçmen çevresinin desteğine dayanıyor…”


Peki Yanardağ bütün bu saptamaların ardından geleceği, yani “sonumuzu” acaba nasıl görüyor?


“…Eğer toplumun ilerici güçleri gereğini yapmazsa, ülke daha uzun sürecek bir totaliter rejimin ardından felakete sürüklenecektir…


…Erdoğan-AKP iktidarının tarihsel ömrünü uzatacak tek şey, sağı ve soluyla muhalefetin, özellikle CHP’nin hataları ve beceriksizlikleri olacaktır…”


İşte Merdan Yanardağ’ın Türkiye’nin AKP yönetimindeki son çeyrek yüzyılını ve şu anda içinde bulunduğu durumu dile getiren kitabından kimi alıntılar böyle…


-Peki sen kitabı nasıl değerlendirdin?


Diye soruyorsanız, kitabın bence tek eksiği var diyorum, ülkeyi laik çizgisinden çıkarıp ümmete dönüştürme çabasındaki AKP-MHP ortaklığının bu yoldaki en önemli adımı olan milyonlarca Suriyeli-Afgan göçmeni sorgusuz sualsiz bu topraklara sürüklemesinden tek sözcükle bile bahsetmemiş olması…




(*) http://www.dildernegi.org.tr/TR,1098/emin-ozdemir-odulu-katilim-kosullari-2023.html

2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...