Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde “Çay Sohbetleri” düzenliyoruz, bu kez Mahfi Eğilmez’i konuk aldık, ekonomi bürokrasisinde yıllarca çeşitli görevlerde bulunduktan sonra Hazine Müsteşarı olarak atanmış ancak yapısal reformlara karşı çıkan hükümetle fazla devam etmek istememiş istifayı basıp ayrılmıştı. (*)
Aralarında eski milli eğitim bakanı Hikmet Uluğbay’ın da yer aldığı, siyasetçiler, bürokratlar, gazetecilerden oluşan kalabalık bir topluluğun izleyip, sorular, yorumlarla katıldığı söyleşi çok renkli geçti.
Eğilmez’le eski yıllarda dayanan bir diyaloğumuz var, onları da konuştuk, şimdilerde kamuda herkesin son model Audiler, Mercedes’ler, hatta Maybachlarla dolaştığı ortam üzerinde bile durduk, hatırlattım:
-Hazine Müsteşarı olarak size Renault mu tahsis edilmişti?
-Ben Renault 12 ile gider gelirdim müsteşarlığa, hepimiz öyleydik, şimdi bakıyorum daire başkanları bile makam arabası olarak Mercedes kullanıyor, o zamanlar -Ben Mercedes isterim- denemezdi, ayıptı. Hatta bir keresinde hatırlıyorum, başbakan Bülent Ecevit bizi çağırmıştı görüşmek için, Ziya Müezzinoğlu (dönemin maliye bakanı) çok uzun boyluydu, baktım önde, Renault’ya binmiş, başı tavana dediği için boynunu yana eğmiş gidiyor… Ben de arkasında…
—-70 arabalık konvoylar—-
Eğilmez, Şimşek’in açıkladığı tasarruf tedbirlerini bu yüzden kabul etmiyor, diyor ki:
-Öyle kağıtla kalemle tasarruf olmaz… Düşünün bir yere gidiyor Cumhurbaşkanı 70 arabalık konvoylar, bin tane korumayla yollara çıkmalar… Önce tasarruf oralardan başlamalı.
Eğilmez, yaşadığımız ortam ve yapılması gerekenler üzerinde pek çok şey anlattı. Şu anda yaşadığımız enflasyonun neden kaynaklandığını, Merkez Bankasının 818 milyar liralık rekor bir zarara, Kur Korumalı Mevduat yükü yüzünden nasıl uğradığını, Cumhurbaşkanının -faiz sebep enflasyon sonuçtur- dediği Nas kökenli inadının nelere mal olduğunu…
-Peki tepedekilerin bilerek ya da bilmeyerek sürekli hata yapma özgürlüğü var mıdır? Hesap sorulamaz mı?
-Türk halkı hesap sorma yetisini kaybetti, zaten hesap soracak kurumlar da kayboldu ortadan, Sayıştay’ı bile etkisiz hale getirildiler. Esasen Başkanlık Sistemine geçişle birlikte sosyal yaşamdan tutun siyasete kadar her şeyde bir bozulma gözleniyor. En kötüsü de halkın buna alışması. -Bu kanuna aykırı- diyecek olsanız, cevap hazır,-kanun mu kaldı ortada?-
—-10 bin lira dağıtsaydı—-
-Peki bu durumda hesap sormak için elde sadece seçimler mi var? Halk tepkisini burada mı gösterecek?
Eğilmez;
-Eğer Tayyip Bey mahalli seçimler öncesinde emekliye memura dar gelirliye yani onar bin lira dağıtmış olsa seçim çok farklı sonuçlanırdı… Belki İstanbul Ankara’yı alamazdı ama Kütahya’yı filan pek çok Anadolu kentini alırdı.
-Peki bürokratlar nasıl oluyor da Cumhurbaşkanını yapılması gerekenler üzerinde ikna edemiyorlar? Doğruları söyleyecek pek çok yetişmiş insan hala devlet kademelerinde yok mu?
Eğilmez’in dediği şu:
-Eskiden bürokratın bir ağırlığı vardı, sözü dinlenirdi, bakın biz Turgut Özal’a özelleştirme yaptırmadık mesela. Yanlış anlaşılmasın ben özelleştirmeye karşı değilim ama yolsuzluğa usulsüzlüğe karşıyım, o sebeplerle itiraz ettik yaptırmadık.
—TOGG marka mıdır?—-
-Peki biz bu sıkıntılı ekonomik durumdan nasıl kurtuluruz?
-Yapısal reformlarla… Öyle borçlanma ile olacak iş değil bu.Tarımdan, teşvik sisteminden başlayacaksınız. Bakın Kore’yi iyi inceleyelim, adamlar 5-6 tane marka yarattılar… Samsung, KIA, Hyundai vs. Oysa Kore’nin 1980 yılında fert başına milli geliri bizden 200 dolar düşüktü, şu anda biz TÜİK’e göre 13 bin dolar seviyesindeyiz, onlar 37 bin dolarda…
-Ama biz de TOGG yaratmadık mı?
-Elektrik şarj sistemi başkasının, şusu busu başkasının olur mu öyle marka? Dünyada araba zaten 100 yıldır var, herkes yapıyor, TOGG’da neyi yenilik olarak getirdin? Hani şöyle bir şey yapsan, -yarı suyla yarı benzinle çalışan bir şey- mesela… Olurdu… Tekstilde de 200 yıldır varız ama bir marka çıkaramadık. 1980’de biz Kore’den 200 dolar öndeyiz, kişi başına milli gelirde. Bugün ise TÜİK’e göre 13 bin dolardayız, Kore 37 bin dolar… Neyi yapmışlar da bu noktaya gelmişler? Buna bakmak lazım. Doğru yaptıkları işlerden biri eğitim sistemi. Çocuklar 12 saat okulda. Bunun 4 saati dersle geçse sonrasında kimi keman çalıyor, kim resim yapıyor. Üstelik kendi okullarını çocuklar hep birlikte temizliyor. Biz ise, eğitimde gittikçe kötüye gittik, seviyede inanılmaz bir düşüş var. Sınıfta kalma yok herkes mezun oluyor ama, eğitim sistemini mahvettik, katlettik. Bugün herkes çocuğunu dünya para verip özel okullara gönderiyor, lisan öğrensin filan diye değil, sırf imam olmasın diye…
—-çocuklarımız imam olmasın diye—-
Mahfi Eğilmez iyi okullar yapamamış oluşumuza ilginç bir gerekçe gösteriyor:
-Çünkü bizim burjuvazimiz yok, batılı anlamda bir burjuvazimiz. Bizde bir büyük esnaf var bir de küçük esnaf. Bakın Fethullah Gülen bile Türkiye’de okullar kurdu, koskoca bir sistem yarattı. Peki bizim burjuvazimiz neredeydi? O kadar zenginimiz var, kursaydı okullarını, yurtlarını… Ön ayak olamaz mıydı? Ondan sonra şikayet ediyoruz -çocuklarımız imam olmasın- diye…
—-Şimşek’in yerinde olmak—-
-Peki Mehmet Şimşek’in yerinde olmak ister miydiniz?
-Aman kalsın, onun yerinde olmak istemezdim, zaten ben olsam gelmezdim. Adamın işi zor, yapılacaklar belli ama demokratik bir yapıyı ikna etmek başka, bir adamı ikna etmeye çalışmak başka…Oraya isteyerek geldiğini düşünmüyorum. Onlar -gel- denildi mi gelmeye mecburdur, gelecek, onların yapısı, sistemi, ilişkileri farklı. Şimdi Şimşek bir şeyler yapıyor ama yetersiz. Bence zaten her şeyden önce bir tek şey yapılmalı, hukukun üstünlüğü, adaletin bağımsızlığı. Ama biri çıkıp, -Anayasa mahkemesinin bu kararını beğenmedim…- diyor mesela… Öyle şey olur mu ya?
—-IMF öcü mü?——
-Acaba IMF gelse yola girer miydi işler? IMF öcü mü? Neden istenmiyor?
-IMF öcü değildir. Beceriksiz iktidarların bozduğu sistem nedeniyle suçlanan hep o olur.
-Ama Dünya Bankası ile anlaştık, kredi alıyoruz diye sevindik değil mi?
-Türkiye Dünya bankası ile 70 yıldır ilişkide, yeni bir şey değil ki, zaten -bu parayı alacağız, yiyip içeceğiz- diye bir şey yok ortada, proje bazında verilecek o kredi. Sanki havadan bir para geliyormuş gibi anlatılıyor böyle bir şey yok.
-Ya İstanbul’daki Finans Merkezi?
-Finansın var mı? Yok… Ya finansınız olacak ya merkeziniz olacak bizde ikisi de yok… Çünkü biz borçlanıyoruz, dünyanın borcunu alıyoruz. Varlık Fonu bile…Bakınca bugün özel sektör daha dürüst çalışıyor diye düşünüyorum.
—-ABD hegemonyası bitiyor——
-Dünya nereye gidiyor acaba?
-Şurası net ki önümüzdeki dönemde, dünyada artık yavaş yavaş Amerikan hegemonyası sona eriyor, Çin önderliğinde yeni bir dünya kuruluyor.
Son soruyu Çiğdem Toker, “Asıl olan siyasal kadroların değişimi değil midir? Bu kadrolarla olur mu değişim? Diye yöneltiyor, Eğilmez:
-Haklısın, bu iktidar bunları yapabilir mi? Çok zor işimiz. Zaten hep söylüyorum, önce hukukun üstünlüğü olacak. Peki bu nedir denildiğinde kısaca diyorum ki, emniyet şeridine bakalım. Eğer o şeritte ambulans itfaiye ve polis dışında giden varsa orada hukukun üstünlüğü yoktur, ama görüyorum bazen, emniyet şeridinden gitmeyen 3 araba var biri benim, ama herkes orada. Kuralı koyanların kurala uymadığı yerde hiçkimse kurala uymaz, işler de düzelmez.
—-Sinan Ateş cinayeti—
Mahfi Eğilmez’e, “son dönemde başarıyla sürdürdüğü polisiye yazarlığı nasıl gidiyor? Tezgahta ne var?” Diye sormadan olmaz. Keşke diyorum, Sinan Ateş cinayetini bir kitabında ele alsa, savcının çözemediği bu cinayetin failini ortaya koysa? “Aman” diyor, “onu da ben değil başkaları yapsın…”
Söyleşiyi izlemek isteyenler için Link;