Bu Blogda Ara

Murat Akova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Murat Akova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Şubat 27, 2020

İyi ki varsınız Dr. Murat Akova



Hepimiz bir Corona Virüsü tutturmuş gidiyoruz, sanki sağlık sektöründe başka konu yokmuş gibi. Oysa hastanelerde neler yaşanıyor neler. Son 3 ayımızı Ankara’da üç farklı hastanede geçirdik ve öyle gözlemlerde bulunduk ki, paylaşmasam olmaz:

Ankara’nın en önde gelen, en prestijli hastanelerinden biri. By-pass dahil, pek çok ciddi ameliyatın yapıldığı bu hastanede odalar pek şık, faturalar bir hayli bol sıfırlı ama nefroloji bölümü yok... Enfeksiyon hastalıkları bölümü yok...

12 Aralık 2019 sabahı soğukalgınlığı şikayeti ile bu hastaneye ayağıyla giden, fakat aynı günün gecesinde nefes alamaz duruma gelince yoğun bakıma alınıp, entübe edilen, akciğer makinesine bağlanan sevgili eşimin hayatta kalışının sadece ve sadece Dr. Murat Akova (*) sayesinde olduğunu söylesem ne dersiniz?

Hastanedeki 48 saatlik süreçte durumu giderek kötüye gidince, böbrek fonksiyonları, akciğeri bozulunca ve doktorlardan “enfeksiyon” lafını duyunca, o gece çaresizlik içinde kıvranırken, Hacettepe Enfeksiyon Bölümü doktorlarından Murat Akova aklıma geldi... Gecenin üçünde kendisine mesaj ulaştırma cüretini iyi ki göstermişim. “Yaşam mücadelesinde ayıp mı olur?” Sorusuna yer yok diye düşünmüştüm çünkü. İşte şansımız o noktada döndü zaten. Dr. Akova, “iyi olacak hastanın, doktor ayağına gelirmiş” misali, bulunduğumuz hastaneye gelip, duruma el koydu.


Eşime ısrarla ilaçlı akciğer tomografisi yapmaya çalışan ve benden defalarca bunun için onay isteyen yoğun bakım doktoruna karşılık Dr. Murat Akova, çaresizlikle kıvranan bizlere şunu söyledi:

-İlaçlı tomografi, kritik durumdaki böbrek fonksiyonlarının daha da bozulmasına yol açar, kaldı ki kısa süre önce Dubai’de oluşu aklımıza MERS virüsünü de getiriyor, oysa bu bölümler bu hastanede yok. Bence Hacettepe’de tedavi altına alınması daha uygun olacaktır...

Bir doktor düşünün, meşguliyetleri, toplantıları, kendi hastaları, ailevi yoğunluğu (yurtdışında öğrenim yapan çocukları kısa ziyaret için Ankara’ya gelmişti) varken, bir Cumartesi günü hepsini bir kenara bırakıp bizim hastamızın sorumluluğunu üstleniyor, izin yapıp dinleneceği hafta sonunu hastamıza ayırıyor, inisiyatif kullanıp yetersiz ve eksik tedavinin pençesinden çekip çıkarıyor.

Durum böyle gelişince eşimi ambulansla Hacettepe Hastanesine kaldırdık... Oradaki süreç bu güzide hastaneye olan saygı ve sevgimizi bin kat daha artırdı. Yoğun bakımdaki ve diğer servislerdeki doktorların, hemşirelerin, bütün sağlık görevlilerinin bilgisi, dikkati ve inanılmaz  özverisinden öylesine etkilendik ki, aklımdaki şu soruya cevap bulamadım:

-Böylesine köklü, ihtisas sahibi, araştırma ve uygulama yönünden kendini defalarca kanıtlamış üniversite hastaneleri varken, neden finansman ihtiyaçları karşılanarak daha ileriye götürülmeleri düşünülmüyor? 

Ben bunlara hayıflanırken kadro ihtiyacının karşılanmaması nedeniyle hastanenin iki katında çalışılamadığını da öğrendim. Oysa orada kaldığımız sürede ambulansların sirenleri çalıp duruyor, neredeyse on dakikada bir acil servise hasta taşınıyordu.

Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor ve biz kendi hastamızın iyileşmesi için dua ediyorduk. İşte  o gün de geldi çattı, 24 Aralık günü Feyzan’ın taburculuğu bizi sevinçlere boğdu. 

Pek çok kez duyduğum şu söze bir kez daha inandım:

-“Hastaneye değil, doktoruna düşeceksin.”

Bizim şansımız Doktor Murat Akova oldu, bilimsel açıdan kendisini değerlendirmek bana düşmez ama internette şöyle bir gezinip makale sayısını, incelemelerini, uluslararası takdir almış araştırmalarını bence bir görmek gerekir. 

Ben sadece gözlerimizi yaşartan “insanlığından” söz etmek istedim:

-İyi ki varsınız Dr.  Murat Akova, elleriniz dert görmesin.

(*) http://www.hastane.hacettepe.edu.tr/115.html?drid=264










Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...