Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Barış Kaşıkçı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Barış Kaşıkçı’nın ardından!

Barış Kaşıkçı meslekte tanıdığım “ en parlak ” gazeteciydi… Dün gece ölüm haberi ulaştı, o dakikadan bu yana sayısız   “enstantane ” geçit yapıyor belleğimde: Anadolu Ajansının İç Haberler Servisinde mesleğe başlamışım,  büyükçe bir salonda çalışılıyor, masaların üstünde kimi büyük dev gibi, kimi portatif, kimileri F klavyeli, kimi Q’lu, onlarca daktilo var.  Hayranlıkla izlediğim kimi gazeteciler bant çözüyor, biri telefonla yazdırılan haberi tape ediyor, işi olmayanlar özel cihazdan akan rulodan AA mahreçli haberleri okuyor, ya da gazeteleri gözden geçiriyor..   İbrahim Çıngay (ÇIN) (*) içeri giriyor: -Arkadaşlar kulak verin… IMF heyeti geliyor akşam kadrosunu güçlendireceğim, havaalanına özel ekip gidecek… Diyor, daktilolar susuyor… Çıngay gözlerini salonda dolaştırıyor, bende karar kılıyor,  foto muhabiri Kadir Şengün’le birlikte Esenboğa’ya gitmek için hazırlanıyoruz. El telsizini, kocaman teybimizi unutmamalıyız. Biz çıkmaya hazırız, Barış Kaşıkçı, Ç...

Ekose Etekli Levrek mi, Monaco İstakozu mu alırdınız?

İstanbul’dayım, bizim çocukların evinde misafirlikte, telefonum çaldı, arayan Barış Kaşıkçı: -Şu istakozu filan bir kenara bırakıp İhsan Sabri Çağlayangil’in (*) Ekose Etekli Levrek Daveti olayına baksana… Barış Kaşıkçı, benim hayran olduğum, çok şey öğrendiğim müthiş bir gazeteci, Anadolu Ajansında mesleğe başladığım yıllarda onun öncülüğünde atlatma haberler yapılıyor, A.A. bütün gazetelerde aynı anda manşetlere çıkıyordu, kimilerine benim de tanıklık etmişliğim, “teyp taşımak ” gibi küçük katkılar sunmuşluğum bile var. Hemen harekete geçiyorum, o tarihi olayı dile getiren bir kitap aklıma geliyor… Ahhh, ne yazık ki Ankara’daki kitaplığımda, olsun, çareler tükenmez, ilk işim kitabın yazarı, meslek büyüğüm Fethi Akkoç’u aramak oluyor: -Fethi Bey, sizi Ekose Etekli Levrek kitabınız için aradım -E, ben sana o kitabı imzalayıp vermiştim, açıp bir bak bakalım neler yazmışız?  -Fethi Beeeeey, ne yazık ki ben İstanbul’dayım, kitabınız Ankara’da kitaplığımda duruyor, sizden ri...

Ahmet Telli’den kaynaklı…

Yaşamımız öyle hızlı geçiyor ki önemli bir an, bir söz hemen aklımızdan çıkıveriyor, bir kenara ufacık bir not bile almıyoruz, aslında sosyal medyanın varlığı bizi “deftere” yazmaktan da alıkoyuyor, ne kötü… Bu sabah uyandığımda telefonu elime aldım, bir baktım Tevfik Dalgıç’tan Facebook’ta önemli bir paylaşım var, Ahmet Telli’den alıntı yapmış: Ankarada Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman Kale’ye rast vaktinde çıkılırdı Gariptir, Sezenlerdeki hanende Çekip gitti Sarguttan bir ay önce Posta caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara’da Belki bundandı Cemal Süreya’nın Kızılay’da Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması “ Ahmet Telli’ye ne oldu? ” derseniz… 12 Eylül’de içeri alıp kuru somyalarda yatırdılar, şimdilerde de “ okuduğu şiirlerden ” onu 77 yaşında yeniden hapislere yollamaya kalktılar… Neyse işte, sabahın o saatlerinde ben de kalktım eski günlükleri, fotoğrafları filan buldum… Bir kaç şey çiziktirdim yorum olarak, sonra çok değer verdiğ...

Turgut Özal ile “pijamalı bayram söyleşisi”

Anadolu Ajansı nda mesleğe yeni başlamıştım, hevesle çalışıyor, ekonomi alanında ilerlemek istiyordum. Turgut Özal , 12 Eylül Darbesi  sonrası Milli Güvenlik Konsey i tarafından Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilmişti, misyonu “Türkiye Ekonomisi fotoğrafını içeride ve dışarıda düzeltmek ”ti . Bu nedenle bir grup genç gazeteci olarak deyim yerindeyse  Özal ’ın “ peşinden ayrılmaz ” olmuştuk.   AA ’nın o yıllardaki güçlü kadrosunun önde gelen isimlerinden biri de, benim gazeteciliğine hayranlık duyduğum  deneyimli gazeteci Barış Kaşıkçı idi. Özal ’ı yakın takipte olduğumuz için Başbakanlıktaki danışmanı Adnan Kahveci ile de sık görüşüyorduk. AA ’nın  gece gündüz tıkır tıkır çalışan teleks bülteninden BK ve NRS paraflarıyla (imza kullanılmazdı) dökülen haberlerimiz, ertesi gün bütün gazetelerin manşetlerinde yer alır olmuştu.  Bir Ramazan Bayramı öncesinde Turgut Özal ’dan randevu istedik, ekonomi gündeminde önemli yer işgal eden konuları kon...

İlk Manşet!

İmzalı ilk manşetimdi 4 Haziran 1981 tarihli Tercüman gazetesinin 1. Sayfasındaki Turgut Özal Röportaj ı.  Gazetenin taşra baskılarında imzam Nursen Alev diye yayınlanmış, sonra düzeltilip Nursun Alev’ e çevrilmişti. Yani evlenmemiştim henüz. Bizler için bir efsane olan istihbarat şefimiz Erkan Yiğit demişti ki: - Üzülme Nursun’cum bu editörler, sayfa sekreterleri biraz ukaladır. Her şeyin doğrusunu onlar bilir. Bir keresinde dünyaca ünlü kemancı Yehudi Menuhin İstanbul’da konser vermişti, yıkılmıştı salon alkıştan... Bu haber nasıl girdi gazeteye biliyor musun? Musevi Menuhin’in Aya İrini’deki konseri muhteşemdi... Bizim sekreter aklı sıra Yehudi Menuhin demek kabalık olur diye tutmuş haber metninden Yehudi’leri çıkarıp, Musevi Menuhin yapmış adamcağızın adını...  Sonraki yıl evlendiğimde  istihbarat şefim Kemal Işık ’a sormuştum,  -“ İmzamı acaba Nursun Alev Erel yapsak olmaz mı? ” Diye...  O da dedi ki:  - Yok yahu, o da Yahya Kemal Beyat...

Süleyman Demirel ziyareti

Değerli meslektaşım Barış Kaşıkçı  (*) ilginç bir paylaşımda bulunmuş, Nazmiye Demirel ’in ölüm yıldönümü dolayısıyla Demirel çiftinin yaşamını hatırlatmış... Yeri gelmişken ben de içinde Barış Kaşıkçı ve Ceyhan Altınyeleklioğlu’ nun da yer aldığı bir anımızı paylaşayım: 12 Eylül’deki “ zorunlu ikameti ” sonrası, Süleyman Demirel ’i Hamzakoy dönüşünde, artık asker korkusundan kimselerin kapısını çalmadığı  Güniz Sokaktaki evinde biz de ziyaret ettik... Meslek büyüklerim Ceyhan Altınyeleklioğlu ve Barış Kaşıkcı ile birlikte...  Güzel bir çiçek de yaptırmıştık... Çiçeği evin girişine bıraktık... Bizi sıcak biçimde karşıladı Demirel , yanına oturttu, halimizi hatırımızı sordu. Kapatılan Adalet Partisini n iki numaralı ismi Sadettin Bilgiç ’le birlikte, Nazmiye Hanım da salondaydı, Nazmiye Hanım sohbeti dinlemekle yetiniyordu... Derken akrabadan olduğu anlaşılan bir genç girdi salona, Süleyman Bey ve Nazmiye Hanımın elini öptü, geçti oturdu, Demirel askerd...