Bu Blogda Ara

Seda Bakan Erel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seda Bakan Erel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Ağustos 16, 2021

Nunu’dan Leyla’ya










Piticik, sen ne zaman büyüdün de “iki” yaşına geliverdin bakiim? 


Oysa dün gibi aklımda, annenle babanın bize “bebek geliyor” müjdesi verdiği günler… 


Sen annenin karnında mışıl mışıl uyurken üçümüz Bodrum’da denize girmiş de, paparazziye bile yakalanmıştık.


Hele, İstanbul’da yaşama gözünü açtığın o 16 Ağustos 2019 günü nasıl da heyecanlıydık. Pespembe gülümsemenle minik yatağına koyuverdiler seni de, hepimiz sevinç gözyaşlarına boğulduk… Yaşamımıza mucize gibi girdin.


Sonra günler, aylar geçti, birlikte ne hoş, nasıl sevgi dolu zamanlar geçirdik di mi? 


Sen “babaanne” diyemiyordun da “nunu” ismini takmıştın bana, plajdaki kocaman şezlongda neşeyle zıplayıp dururken “pis sinek” (*)  şarkısını çaldırıyordun. Kumsaldaki  kedileri, “kopak”ları (Enecan Ablan köpeklere böyle diyordu!)  sarılıp sarılıp öpüyordun, ne çok sevdik seni, bağrımıza sıkıca bastık.


Dilerim yaşamın hep aydınlıklar, mutluluklarla geçsin Leyloş, gölgeler karanlıklar senden uzak olsun. Benim dileğim bu… 


Seni çok seviyorum ve senden 100 yıl önce doğmuş bir “büyük dede”, Kurt Vonnegut’un öğütleriyle sesleniyorum sana… Time Dergisi ondan 2088 yılı için bir mektup yazmasını istemiş, o da bunları yazmış. (Sen iki yaşında, olanlardan habersizdin Leyloşum, o sırada ülkemizde pek çok yangın ve sel yaşanıyordu!)


“2088’in bayanları ve bayları…


Umarım kör cahil optimistleri lider konumuna getirmekten vazgeçmişsinizdir. Şu an ihtiyacımız olan liderler, inatla yaşama tutunarak doğaya karşı nihai bir zafer kazanacağımızı iddia edenler değil, doğanın hırçınlığını ve makul ateşkes koşullarını dünyaya gösterecek kadar cesur ve zeki olanlardır.


Ateşkes koşulları şunlardır:


1. Nüfusunuzu azaltıp sabitleyin.

2. Havayı, suyu ve toprağı kirletmekten vazgeçin.

3. Savaşa hazırlanmayı bırakıp gerçek sorunlarınızla ilgilenin.

4. Hala yapabiliyorken çocuklarınıza ve elbette kendinize etrafınızdakileri öldürmeden küçük bir gezegende nasıl yaşayabileceğinizi öğretin.

5. Bir trilyon dolar harcarsanız bilimin her şeyi çözeceğine inanmayı bırakın.

6. Siz ne denli yıkıcı ve savurgan olursanız olun, torunlarınızın bir şekilde başka gezegenlere göç edip düzgünce yaşayacağını düşünmekten vazgeçin. Bu hem zalimce hem de aptalca.

7. Ve bunun gibi falan işte.”


Leyloşum, seni çok seviyorum.



(*)  https://youtube.com/watch?v=e8LMmqk6NZs&feature=share

Perşembe, Temmuz 13, 2017

Velasquez'in "Nedimeler"i

Bugün tüm ülkede ve Ankara'da mevsim normallerinin çok üstünde, aşırı sıcak bir gün yaşanıyormuş eh, doğayı biz yavaş yavaş yok ettiğimize göre sonuçlarına da katlanacağız... İyi de bu zor günü nasıl atlatmalı?

Kendi zorunlu! seçimimi anlatayım.






Bizim Fret (Sevgili kurt köpeğimiz) ameliyatlı ve yeni taburcu oldu, bir sürü yasakları var, dolayısıyla birimizin başucunda beklemesi gerekiyor. Herkes çalıştığından bu görev boş gezenin boş kalfası olan bendenize düştü.

E, ne yapayım,salonda klimayı açtım, o yerde ayağımın ucunda,ben koltukta uyuklama vaziyetindeyiz. Tabii sıkıcı bir durum, elime yeni bir kitap aldım, Antonio Tabucchi'nin "Tersyüz Oyunu"nu... Ama daha giriş paragrafında attı kazığı bana Tabucchi, toprağı bol olsun... Şöyle dedi:

"Maria do Carmo Meneses de Sequeria öldüğü sırada ben Prado muzesinde Velasquez'in Nedimeler tablosunu seyretmekteydim. Bir Temmuz öğlesiydi ve ben onun ölmekte olduğunu bilmiyordum. Saat on ikiyi çeyrek geçeye kadar durup tabloyu seyrettim, sonra dipteki figürün yüz ifadesini belleğime kazımaya çalışarak ağır ağır dışarı çıktım, hiç unutmuyorum, Maria do Carmo'nun şu sözleri vardı aklımda: Tablonun anahtarı dipteki figürdedir, bu bir ayna oyunudur, bir tersyüz oyunu..."

Peki bu satırları okuyup kayıtsız kalabilir mi insan?

Tabii ki hayır... Ben Madrid'e hiç gitmedim, Prado müzesini de Velasquez'in tablosunu da görmüş değilim. Önce Velasquez'in o ünlü tablosunu bulmak lazım, herhangi bir yorum ya da izahat edinmeden önce, bir incelemek lazım... Bu arada tablo, dünya resim sanatının baş eserlerinden biri sayılıyormuş ve Madrid'teki Prado müzesinin özel bir salonunda sergileniyormuş... Tablo, boyutları itibarıyla devasa... 3 metreye bilmem kaç metre.

Neyse işte, benim bu araştırmam sürerken bizim Fret birkaç kez ayaklandı. İlkinde onu tasmalayıp, ön bahçeye çıkardım, Boncuk'la biraz öpüşüp koklaştılar, baktım iş kötüye gidecek, aldım tekrar salona... Bir iki kez biraz su verdim, birazdan da yemeğini takdim edeceğim beyefendiye... Bu arada üstündeki fanilayı sıyırıp ameliyat yerini yalama girişimlerine de engel olmak gerekiyor tabii...

Bu kadar işin arasında bloğa yazmaya kalkışmak neyin nesi peki? E, ne yapayım? Tekdüze bir rayda gitmek sıkıcı geliyor bazen, üstelik bu yaşadığım olay bana nedense çok orijinal geldi, paylaşayım istedim...
Neyse işte, "Nedimeler"den bahsediyorduk ya... Tabloyu kitabın kapağından ve telefonumun ekranından görebiliyorum ancak. Önce insan tablodaki ayna efektinin farkına pek varmıyor, hele o arkadaki silik figür nasıl olup da Tabucchi'nin bu kadar dikkatini çekmiş acaba?

Ya ben deli miyim neyim?
Tabloyu mabloyu boşverip kitabın keyfini çıkarayım değil mi? Hem, öğle saatlerinde göz doktoruna kontrole gitmem gerekiyor. Hadi biraz da siz kafa yorun "Nedimeler"e...

A, yalnız ben Antonio Tabucchi'yi çok seviyorum... Onu daha önceki bir kitap kulübünde tanımıştım, Portekiz tutkusu bana çok ilginç gelmişti. Sizin de okumanızı öneririm. Ancak sizden bir ricam var, plajda şezlongunuza uzanarak okuyun, elinizde buz gibi bir bira şişesi olsun, arada da kiraz filan atıştırın olur mu?

Tabii eğer Madrid'e gidersem Prado Müzesini ziyaret edip "Nedimeler"i de bir görürüm artık...

*Bu yazıyı Fret ağırlaşıp, bize veda etmeden önce kaleme almaya çalışıyordum!

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...