Bu Blogda Ara

İhsan Sabri Çağlayangil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İhsan Sabri Çağlayangil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Nisan 23, 2024

Kuru pantolon ile balık tutulmaz

Kuru pantolon ile balık tutulmaz” demiş ya Cervantes… Bilmem bugün yaşasa, hele beni görse ne derdi? “Eksik etekle asla tutulmaz!” Demez miydi?

Gecenin bu saatinde (onca kahveden sonra!) “nerden girdim bu levrek mavrasına” diye kıvranırken çınnn dedi telefonum… 

Ekose Etekli Levrek haberiyle hem dönem siyasetine hem  basın tarihine görünmez! olsa da aslında kalıcı bir imza atan Hasan Cemal’den gelen mesaj “çalar saat” etkisi yarattı… 

Harfine dokunmadan paylaşıyorum;

“Sevgili Nursun. 

Senin de kafan karıştı galiba.

Altan Öymen bana Ankara’dan haber verdi daveti

Sabah erken rahmetli Ergin Konuksever’le Yalova’ya gittik. Gazeteciye yasak dediler kapıda. Bizden başka gazeteci de yoktu zaten. Aklıma geldi, babaannem Yalova’daki kaplıcalara gidermiş… Çağlayangil de Bursa Valisi. Cemal Paşa’nın haremi yani eşinin geldiğini duyunca iki defa babaannemi ziyaret etmiş kaplıcalarda. 

Kapıda bunu hatırladım. İçeriye, Çağlayangil’e haber saldım, kapıda Cemal Paşa’nın ve haremi Seniha Hanım’ın torunu gazeteci Hasan Cemal kapıda diye…

Çağlayangil kapıya çıktı, beni ve Konuksever’i içeri aldı, “gazetecilik yok ama…” diyerek. 

İçerisi rengarenkti. Amerikan ve Sovyet Büyükelçileri dahil yabancı sefirler, Türk büyükelçiler… rahmetli Büyükelçi Oğuz Gökmen, şortuyla, kumsalda yakılmış bir ateş üzerinde kocaman bir kaburga pişiriyor. Elindeki tenekeden bir paçavrayla ete sos sürüyor. 

“Beyefendi bu nedir böyle?”

Hafif alaylı bir sesle:

“Oğlum öğren, buna Assado derler, Arjantin usülü kaburga…”

Biraz sonra elime bir menü geçti ama anlamadım, daha çok Fransızca ya da diplomatik dille falan yazılmıştı. 

Oğuz Gökmen’in yardımını rica ettim. 

“Efendim bu EKOSE ETEKLİKLİ LEVREK de nedir?”

Kocaman kahkahasıyla biraz dalgasını geçerek,

“Burada birçok ülkenin sefirleri var. Hepsine menüde bazı hoşluklar yapıldı. İngiliz sefiri de İskoç… Onun için de Ekose eteklikli levrek dedik. “

Rahmetli Oğuz Gökmen lafını bitirirken yanımızda Çağlayangil bitti, “ Dikkat et, bunlar başımıza iş açar” diye…

Ertesi gün gazeteye, Günaydın’a  gittim, haberimi yazdı m, Genel Yayın Müdürü Rahmi Turan’a teslim ettim. 

Ekose eteklikli levrek haberimin leadinde, girişinde yoktu, anlaşılan farkında değildim. Ertesi sabah gazetenin tepesinde ekose eteklikli levreği görünce, Günaydın tarzı gazeteciliğin ne olduğunu gördüm. Sevgili Rahmi Turan benim habere bir güzel takla attırmış, manşeti patlamıştı. 1973 genel seçimlerinden birkaç ay önceydi bu. Birkaç yıl sonra Çağlayangil beni Güniz Sokak’ta, Demirel’in yanında yakalamış senin o haberin yüzünden az daha seçimi kaybediyordum demişti. Benim o haberde imzam yoktu, çünkü 12 Mart darbesi sonrasında 44 aylık kesinleşmiş hapis cezam vardı, aranıyordum.”

Bu sözlerin üstüne söz söylenir mi?

Başlar öne eğilir ve susulur!










Salı, Nisan 16, 2024

Ekose Etekli Levrek mi, Monaco İstakozu mu alırdınız?




İstanbul’dayım, bizim çocukların evinde misafirlikte, telefonum çaldı, arayan Barış Kaşıkçı:


-Şu istakozu filan bir kenara bırakıp İhsan Sabri Çağlayangil’in (*) Ekose Etekli Levrek Daveti olayına baksana…


Barış Kaşıkçı, benim hayran olduğum, çok şey öğrendiğim müthiş bir gazeteci, Anadolu Ajansında mesleğe başladığım yıllarda onun öncülüğünde atlatma haberler yapılıyor, A.A. bütün gazetelerde aynı anda manşetlere çıkıyordu, kimilerine benim de tanıklık etmişliğim, “teyp taşımak” gibi küçük katkılar sunmuşluğum bile var.


Hemen harekete geçiyorum, o tarihi olayı dile getiren bir kitap aklıma geliyor… Ahhh, ne yazık ki Ankara’daki kitaplığımda, olsun, çareler tükenmez, ilk işim kitabın yazarı, meslek büyüğüm Fethi Akkoç’u aramak oluyor:



-Fethi Bey, sizi Ekose Etekli Levrek kitabınız için aradım

-E, ben sana o kitabı imzalayıp vermiştim, açıp bir bak bakalım neler yazmışız? 

-Fethi Beeeeey, ne yazık ki ben İstanbul’dayım, kitabınız Ankara’da kitaplığımda duruyor, sizden rica etsem o olayı konuşabilir miyiz?

-Sor bakalım…

-Bu Ekose Etekli Levrek olayının Türk Siyaseti açısından önemi nedir?

-Ooo, çok önemli, Türkiye 1973 seçimlerine gidiyor… İki büyük parti kıran kırana yarışıyor, Bülent Ecevit liderliğindeki CHP ile Süleyman Demirel liderliğindeki AP (Adalet Partisi…) O sırada iki parti de değişim geçirmiş, Ecevit, CHP’nin efsanevi lideri İsmet İnönü'yü devirip gelmiş, Süleyman Demirel ise 12 Mart muhtırasını yemiş, Ferruh Bozbeyli filan AP’den ayrılıp yeni parti kurmuş. Ayrıca Türkiye haşhaş ekimini ABD talimatı ile yasaklamış… (**)

-Evet peki ekose etekli levrek bunun neresinde?

-Dur işte anlatıyorum, ABD Başkanı Nixon Türkiye’ye özel temsilci gönderiyor Demirel’le görüşmesi için Büyükelçi Parker Hart’ı… Fakat Demirel görüşmek istemiyor, diyor ki, -Bunlar yine bizden bir taviz isteyecekler, haşhaş olayında olduğu gibi bir dayatmada bulunacaklar, söz verip de tutmazsan halin harap, o yüzden ben görüşmem. Ama İhsan bir şey yapsın, bir davet filan versin, neymiş muradı anlayalım…-

-Ekose etekli levrek olayı?

-Ya, amma sabırsızsın dinle… İhsan Sabri Çağlayangil, bu Parker Hart da dahil Türkiye’deki büyükelçileri Yalova Çiflikköy’deki evine davet edip bir yemek veriyor, yemekte kuş sütü eksik, hele masaya tepsi içinde bir levrek geliyor ki muhteşem, yeme yanında yat… Dev gibi balığa yemeğin davetlilerinden İskoç asıllı İngiliz Büyükelçisine jest olarak mayonezle şekil veriyorlar, oluyor sana ekose etekli levrek…

-Peki sonra?

-Sonrası şaşırtıcı… Ben o sırada Tercüman gazetesi adına Bülent Ecevit’le sürekli görüşüyorum, İstanbul’da 1 Mayıs mitinginden dönüyoruz, Bolu’da Koru Motel’deyiz, bana Adalet Partisi’nin seçimlere çok hızlı girdiğini, hatta 300 sandalyeyi bile yakalayabileceğini anlatıyor…Endişeli yani…

-Ama öyle olmadı değil mi? Ben hatırlıyorum, CHP çok güçlü çıktı seçimden?

-Ya, işte orası çok ilginç…Gerçekten o sırada AP çok güçlü durumda, fakat Demirel’in Hart’la görüşmemesi yani ABD’ye işbirliği için seçimler öncesinde göz kırpmaması aleyhine oluyor, basında bir “Basma ve Tuz Kampanyası” başlatılıyor… Yani Sümerbank’ın ürettiği basma kumaşın  ve hatta heryerden çıkarılabilen, kolayca elde edilen tuzun bile cepleri yakacak kadar pahalı oluşundan dem vuran bir kampanya… Tabii AP bu pahalılık söylemleri yüzünden seçimi kaybediyor, sadece 141 milletvekili çıkarabiliyor, seçimi CHP kazanıyor 184 milletvekili ile… (***) Yani ekose etekli levrek bile kurtaramıyor AP’yi, olay budur… Aslında bugün yaşanan pahalılık olayının AKP’ye yerel seçimde kayıp yaşatması gibi…

Heyecanlanıp internette arşivlere giriyorum, Olay Tan’ın Günaydın’daki tam sayfa manşetini buluyorum, daha sonra yazılanları inceliyorum, Barış Kaşıkçı’yı arıyorum:



-Barış, Fethi Akkoç’la konuştum, anlattıklarını yazacağım, sen bu istakozla levrek arasında nasıl bir bağlantı kurdun?

-Baksana, işte iki olay benzemiyor mu sence? Pahalılık, lüks merakı siyasetçilere nasıl irtifa kaybettiriyor?


Bu konuşmaların ardından Barış Kaşıkçı bana konuyla ilgili yazıları da gönderiyor fakat ciddi bir sorun var, ben “eski kuşaktanım” önümde F klavye yoksa tek kelime bile yazamam… 


-E, peki, sabahtan bu yana bunca konuşmalar yapılmış, arşivler karıştırılmış, resimler bile bulunmuş, yazma isteğiyle kıvranıyoruz, ne yapacağız?


Haydi misafirliği, kahve höpürdetmeyi, torun sevmeyi filan bırak şimdi… Bavulunu, lap top’unu bırakmıştın ya, oraya gidip geç bakalım klavyenin başına…


O anda telefonum çınlıyor, mesaj yine Barış Kaşıkçı’dan… Hıncal Uluç ve Mehmet Yalçın’ın o günlerin gazetecilik atmosferini, dostluklarını, hatta ekose etekli  levrek olayını dile getiren yazılarını göndermiş, özlem duyarak okuyorum… (****)


-Ah, nerde o eski çalışma ortamımız? O şefler, o meslek büyükleri, o heyecan, o siyasiler, o gazete büroları? 

Ya o okurlar? 


(*)https://tr.m.wikipedia.org/wiki/%C4%B0hsan_Sabri_%C3%87a%C4%9Flayangil

(**)https://www.kitapyurdu.com/kitap/ekose-etekli-levrek/372112.html

       https://dergipark.org.tr/tr/pub/asm/issue/59793/827640

(***)https://tr.m.wikipedia.org/wiki/1973_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri

(****)https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-yalcin/ekose-etekli-levrek-ii,20402

           https://m.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2015/08/22/ekose-etekli-levrek






Pazartesi, Kasım 23, 2020

EVLİLİKTE İDEAL YAŞ FARKI

 



Kitaplıkla ilgili düzenleme uğraşım devam ediyor, ancak her geçen gün işler daha da Arap Saçına dönüyor. E, kolay değil geride kalan 30 yıllık gazetecilik yaşamımızın notları, belgeleri, ses kayıtları, fotoğrafları derken,  “o anlar” beni içine çekiyor, yaşanmışlıklara kapılıp gidiyorum. 


İşte bir anı... 12 Eylül Harekatı sonrasında feshedilmiş hükümetin eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile konuşuyoruz. Bir ara soruyor:


-Evli misiniz Nursun Hanım?

-Hayır efendim, henüz değil ama yakında evleneceğim.


Hemen nişanlımla yaş farkımızı soruyor ve diyor ki:


-Bakın küçük hanım, erkekle kadın arasındaki yaş farkı ideal evlilikte 7 olarak hesaplanır. Ama benim buna küçük bir ilavem olacak. O da şu... Erkekle kadın arasındaki ideal yaş farkı, erkeğin yaşının yarısına 7 ilavesiyle bulunur. 


Şöyle bir düşünüyorum, “Eh, bizim Feyzan’la yaş farkımız gayet uygun...” gülümsüyorum. Çağlayangil, “Çok memnun oldum, demek ki birbirinize  uygun bir çiftsiniz. Şimdiden tebrik ederim. “ diyor ve bıyık altından gülerek devam ediyor:


-Yalnız bu hesabı ileriki yıllarda da yapmak lazım... Ne de olsa hayat durağan değil, sürekli değişiyor.


O gün Çağlayangil’le gündemdeki bir siyasi meseleyi konuşmak için 

görüşmüştüm, fakat salonun duvarlarını süsleyen dev goblen tablolar dikkatimi çekti:





-Efendim ne kadar güzel tablolar bunlar


Diyecek oldum, şunu söyledi:


-Aman Firuzende Hanım duymasın da, çok sıkılıyorum şu kalabalık duvarlara baktıkça... Baksana, hanımın goblenlerinden boş yer kalmamış. Bir ara karşımızdaki daire boşalmıştı, hanıma dedim ki, kiralayalım da ben çalışma ofisi olarak kullanayım, ne dersin? Hem gelip gidenlerim çok oluyor, seni de rahatsız etmemiş oluruz.


Hanım ne dese beğenirsin?


-Ah ne güzel olur. Sandıklarda beklettiğim diğer goblenlerimi çıkartır çerçeveletir onları da oradaki boş duvarlara asarım.


Çağlayangil, bunu duyunca hemen vazgeçmiş o daireyi tutmaktan. 


Evden ayrıldıktan sonra gidip bandı deşifre edip haberimi yazdım ama bir yandan da aklımı, Çağlayangil’in “evlilikte yaş formülü” kurcalıyor, bunu Feyzan’a anlattığımda baktım gülüyor. Sonra ben de kafamda bir hesap yaptım ki, yaş olayı yıllar geçtikçe nedense (!) hep kadının aleyhine dönüyor... İşte buyurun, bu formüle göre bir kaç hesap:


Erkek 20 ise 20/2=10 artı 7 Kadın 17 olmalı.

Erkek 30 ise 30/2=15 artı 7 Kadın 22 olmalı.

Erkek 50 ise 50/2=25 artı 7 Kadın 32 olmalı.

Erkek 80 ise 80/2=40 artı 7 Kadın 47 olmalı.


Aaaaaa, bu nasıl hesap yahu? Buna göre erkek her 10 yılda bir karısını bırakıp genç bir kadın bulacak... 


-İtiraz ediyorummmmmm.


Peki dostlar, söyleyin bakalım, sizde hesap nasıl?


Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...