Yaşadığımız ortamı ileride, (tabii salgın bizi es geçer de sağ kalırsak!) nasıl anımsayacağız?
Tam bir zincire vurulma hali.
Hepimizin gözleri önünde yaşanan bir cinnet...
At izinin it izine karıştığı bir arena... Hangisi uyarsa...
Kimileri “seçim kararı alınsın” diyor, ama unuttunuz mu? AKP hükümeti son girdiği seçimde allem edip kalem etmesine, her türü katakulliyi yapıp sonuçları değiştirme çabasına karşın 11 ili kaybetmedi mi? (*)
-Ayol seçimi kaybettin, çekilsene kenara?
-Yoooook, olmaaaaaaaz, benim sözlüğümde çekilmek yoktur!
Ve bir oyun sahneye konuldu, hepimiz seyirci koltuklarına zorla oturtulduk, şimdi bize dayatılan oyunu ağzımız bir karış açık, sadece! seyrediyoruz...
Ne mi oluyor?
-Oooooo ne olmuyor ki?
Acaba devleti bir aile kabul edersek, tarihimizde bu ailenin fertlerinin sille tokat birbirine düştüğü hiç görülmüş müydü?
İşte yaşanan bu... Artık araba devrildi!
Devletin tepesinin muhalif belediyelere duyduğu kine bakın...
Sadece muhalif belediyeler mi? Aydınlar, kadınlar, gençler, üretici, işçi... Daha sayayım mı? Hepimize her gün şırrraaaaaak diye bir tokat atılmıyor mu?
-Yok yahu, o kadar da değil diyorsanız cevap verin:
-Kadınları koruyacak diye bel bağlanan İstanbul Sözleşmesi gecenin ikisinde fesih edilmedi mi?
-Yoldan çıkan freni patlak ekonomi kamyonunun direksiyonuna geçip son bir gayretle tekrar yola sokmaya çabalayan şoför kulağından tutulup bir anda fırlatılıp atılmadı mı?
-Türk çiftçisi binbir çabayla tarlasını sürüp, üreteyim, üç beşe kuruş kazanayım derken, rakip ülke ürünlerine ithalat kapıları ardına kadar açılıp, gümrükler sıfırlanmadı mı? Ata tohumlarına yasak getirilip, hibrit tohumun önü açılmadı mı? Şeker fabrikalarıı kapatılmadı mı?
-Taksim’den ODTÜ’ye, Boğaziçi’ne, gençlerin özgürlük arayışına kanlı-kansız müdahalelerle set çekilmedi mi?
-İşçi memur, uyduruk hesaplarla enflasyona yenik düşürülen ücretlere mahkum edilmedi mi?
-Ucube diye kırılıp atılan heykelle sanata, yasak getirilen karikatürle mizaha, sahneden kovdurulan aktörle tiyatroya, yasaklatılan kitapla yazara şaire karşı durulmadı mı?
Herkes sussun, ilmini kültürünü Pardayanlar’lardan, Hardy Dö Pasavan’dan alan Sedat Peker gibiler, ya da Ayasofya’nın eski İmamı ve şürekası konuşsun, cahil, karanlık tarikatçılar fetva versin... Faizden, kadın haklarına, Anayasadan, kısırlığa kadar her konuyu bilen bu gibiler sözcülüğünde ortaçağa dönmek isteyenlerin sesi duyulsun. İmam Hatipliler vefa borcu olarak askeri okullardan borsaya, aslında uzmanlık gerektiren her kadroya tıklım tıklım yerleştirilsin.
Ha, belediyeler diyorduk...
Kullandıkları yöntem şu: “Seçilmiş yöneticiler nasıl başarısız kılınabilir?”
Komplolar kurulup, her gün yasaya, geleneğe, demokrasi ilkelerine, mantığa aykırı bir yöntem icat edilip, kayyım atamaktan tutun, sözde “mazbut vakıf” diye tarihin tozlarına karışmış bir kavramı yeniden keşfedip, yüzlerce değerli araziye, binaya el koyma, belediye meclisi görüşmelerini goygoycular aracılığı ile tıkama, yargıya giden başvuruları her türlü oyunu deneyerek boşa çıkartma yoluyla yaptıkları sayfalara sığmaz... (**)
Sadece yerel yönetimler değil, devletin tüm kurumları muhasara altında...
Devletin tepe noktalarına yerleştirilen, kimileri geçmişte yolsuzluk soruşturması geçirmiş yöneticiler eliyle milletin parası her vurulup harman savruluyor.
Sadece şu soruya cevap verir misiniz?
-Büyük önder tarafından halka miras bırakılan Atatürk Orman Çiftçiliği arazisine yapılan dev külliye için bütçe ödeneği ne zaman ayrılmış? Kaç paraya çıkması öngörülmüş? Hangi ihaleyle o şirkete verilmişti?
Eh, bu durumda Yargıtay Onursal Savcısı Sabih Kanadoğlu’nun her fırsatta söylediği şu söz doğru değil mi:
-Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...
(*) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/%C4%B0stanbul%27da_Mart_2019_T%C3%BCrkiye_yerel_se%C3%A7imleri