Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Müyesser Yıldız etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kongre tufanı (3) Can Pulak’la şampanyalı kutlama

Dostlukların son günü… Cemiyet bünyesinde gördüğüm ve denetim kurulunun  nedense!  “ yok saydığı ” bazı usulsüzlükler nedeniyle yürüttüğüm işlerden g eçen yıl  istifa etmiştim, ayrıca bu ciddi sorunlara duyarsız kaldığı için Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin ’e mektup yazarak Selim İleri ’nin “ Dostlukların Son Günü ” kitabını anımsatmış, böylece onunla olan 40 yıllık dostluğumuzun benim açımdan sona erdiğini de ifade etmiştim. Ertesi gün bir konu için Cemiyete uğramam gerekti, baktım oturduğu koltukta Selim İleri’nin kitabı elinde, sordum: -Gereksiz olmuş o kitabı almanız, konuşmak daha iyi bir yöntem değil miydi? -Neden gereksiz olsun? Sen Cumhuriyet Kitap ekinde onca insana kitap tavsiye ediyorsun, bana da özellikle birini tavsiye etmişsin, neden alıp okumayayım? Kitabı gerçekten okudu mu bilmem ama dostluk benim için gerçekten o gün bitmişti. O sayfa kapandı, şimdi gelelim cemiyette yeni açılan sayfaya… Cemiyetin 1688   Bin Altı Yüz   Seks...

Kara Delik mi yuttu?

13 şehit haberlerini okuyoruz, paylaşımlara bakıyoruz, savrulmalar yaşıyoruz... Öğreniyoruz ki bu 13 vatandaş, 6 yıldır PKK elinde rehin. Aralarında asker, sivil, polis memuru ve MİT mensubu olanlar var. Nedense (!) Malatya Valisinin açıklamasıyla isimleri ( MİT görevlileri hariç!) açıklanıyor. Peki: -Bu insanlar kara delik tarafından mı yutulmuştu? -Neden bugüne kadar kayıp olduklarından haberimiz olmadı? -Ailelerinin “6 yıldır uğraştık ama kayıplarımızın duyurusunu bile yapamadık. Kamuoyunda, basında sesimizi duyuramadık” yakınması neden tam 6 yıldır yankı bulmadı? -Ya polis memuru Vedat Kaya? PKK tarafından 6 yıl önce rehin alınmış, sonra açığa alınmış, sonra bir KHK ile meslekten ihraç edilmiş...  -Ya şimdi? -Tam 6 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü tarafından “şehidimizin kanı yerde bırakılmayacak” diye duyuruluyor şehadeti... Oysa aileler 6 yıldır başvurmadık kapı bırakmamışlar ama sonuç alamamışlar, herkese ama herkese başvurmuşlar, hatta Cumhurbaşkanına bile... Çarey...

Çileli meslek gazetecilik

Hava çok soğuk, hele gecenin bu saatinde... Çalışma odam sıcacık, ne kadar değerli...Gazeteciler Cemiyetinin 75. Kuruluş yıldönümü yaklaşıyor, bir söyleşiye  hazırlanıyorum. Kimlerle konuşacağım?  Müyesser Yıldız, Murat Ağırel, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu... Uğur Mumcu’nun deyimiyle “ sakıncalı piyade ” dördü de...Ortaya koydukları yürekli gazetecilik, onları yıldızlaştırdı ama ağır bedel ödediler. Art arda açılan davalarla defalarca gözaltına alındılar, tutuklandılar, Silivri’de, Sincan’da buz gibi hücrelerde, sert ranzalarda onca eziyet çektiler, üstelik çileleri hala dolmadı. Sanal ortamı geziyorum, oooo neler neler yaşamışlar. Haklarında sahte delil mi üretilmemiş? Çocuklarıyla eşleriyle doğru dürüst vedalaşamadan nasıl apar topar hapse götürülmüşler? Müyesser “ çıplak aramalara bile tanık olduk ” diyor... Bir kendini bilmez hapishaneye girişinde Barış Pehlivan’ı darp ediyor. Barış Terkoğlu’nun küçücük oğluna söylenmemiş  babasının hapiste olduğu... Kim bil...

Fırtınada uçan defter (Japonya 1)

Virginia Woolf ’un kadınlara unutulmaz tavsiyesidir : “Kendine ait bir odan ve biraz paran olmalı” Aslında Woolf bunu “yazmak isteyen ” kadınlar için söylemişti ama “gezmek isteyen kadınlar ” da yok muydu? Bal gibi vardı, bunlardan biri de bendim.  Gazetecilik yaşamı, “işini hakkıyla yapmak isteyen biri için ” bunaltıcıdır. Ne gecesi vardır ne gündüzü. Hele bizimki gibi asla şeffaf olmayan ülkelerde eziyettir.  Bilgi alabilmek için debelenir durursun, çünkü “ bilgi aslanın ağzındadır .” Kuşkular, tehditler, yasaklar ve  Demokles’ in kılıcı gibi sallanan cezalarla donatılmış bir Şark Toplumu nda (!) bu normal değil midir? Gölgesinden korkar herkes... Eh, haydi bunu başardın diyelim, zamanla yarıştığın engelli koşunun sonunda bakarsın haberin yayınlanmıştır da, nedir eline geçen? O sayfayı gördüğün anda engel olamadığın bir tebessüm, hızla çarpan bir kalp, bir kaç tebrik telefonu... O kadar... Bununla kalsa iyi. Kime dokunduysa haber, tehditler başlar hemen. Yalanlam...