Bu sabah tuhaf bir şey geldi başıma… Kapı çalındı, ısmarladığım kitap kargodan elime ulaştı. Meslekte kendimce önemli bulduğum kimi röportajlarımla yol öykülerini bir araya getirdiğim bir kitabım vardı, “Hamamböceği Sendromu…” Çoktan tükendi… Bir dostuma göndermek için arıyordum, ikinci el kitap satan bir siteden bulup ısmarlamıştım. Kitap o… Kitabımı göndereceğim dostum genç bir meslektaşım, ona imzalamak için kitabımın kapağını açtım ve dondum kaldım… Elimdeki kitabı, uzun süre önce kaybettiğim bir sınıf arkadaşıma “yıllar önce ” imzalamışım… Donup kalma halimden yavaş yavaş kurtuldum, düşünceler karıncalar misali üşüştü belleğime: -Acaba kitabı o arkadaşıma imzalamıştım da vermemiş miydim? -Olamazdı ki, ikinci el kitap satan siteye kitabımı ben, neden gönderecektim? -Yoksa arkadaşım okuyup bir kenara kaldırmıştı da, günün birinde kitaplık temizliği yaparken gereksiz bulduğu kitaplarla birlikte benimkini de elden çıkarmış mıydı? -Yoks...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.