Bu Blogda Ara

ANKARA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANKARA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Ağustos 20, 2024

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?






Basın meslek örgütü sansür uygular mı?


Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu:


-Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı?


Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım:


Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:




 

-E, sonra?


Sonra kıyamet koptu…


Gazeteciler Cemiyeti adına “görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “basın özgürlüğüne ihanet” sayılan girişimi reddetti. 


-Nasıl yapabilmişler bunu?

-Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine -tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız- demişler.

-Ne vaadiymiş o?

-O bildiriyi okumadın mı sen?

-Hmmmm, Gazetesinin satılması, Kaş arazilerinin vakfa devredilmesi, Kaynaklarının gizli paylaşılması gibi konular geçiyordu orada… Yani o bildiride yanlış diye nitelendirilen uygulamalar ortadayken, onlara -gel seni de ortak edelim- mi demişler?

-Onu bilmem, ama biliyorsun ben, yönetimden buna benzer eleştirilerimin karşılık bulmaması yüzünden istifa ettim.

-Peki Cemiyet yönetimi neden o eleştirilere cevap vermedi?

-Onu kendilerine sormak gerekir.  O bildirinin yayınlanmasından bu yana tam bir hafta geçti, oradaki iddiaların hiçbirine yanıt vermediler, bunun yerine arkadan dolanıp insanları tek tek arayarak o bildiriyi sansür  ettirdiler.

-Bildiriyi sansüre yanaşmayan site yöneticilerini kutlamak gerekir

-Bence de… Demek bunca erozyona uğramış basın-medya sektöründe hala sağduyulu isimler var.

-Aaaa, şimdi anladım, sen Kara Kutu yazısını bunun için mi yazdın? Dur, link ver de tekrar okuyalım… Hatta paylaşalım.


https://t24.com.tr/yazarlar/nursun-erel/kara-kutu,46054


Cumartesi, Haziran 01, 2024

Portreler… Mevlüt Işık en acı manşetin öznesiydi!

 


Bugün, Cebeci Asri Mezarlığında gazeteci Mevlüt Işık, kabri başında dualarla anılacak. En yakın arkadaşı Nazmi Bilgin sağlık mazereti dışında 36 yıldır her 1 Haziran günü saat 14.00’de orada 
hazır bulunarak Işık’ı  genç gazetecilere anlatıyor. 

——O’nu yitirdiğimiz gün——-


1 Haziran 1988 Çarşamba günü… Öğleden sonra, büro toplantısındayız, ertesi gün yayınlanacak  haberlerin üzerinden geçiyoruz, toplantı masasında Metin Işık da var. Bir telefon geliyor:


-Ankara Otelinde silah patladı, ölüler var…


Ankara Oteli, Tunus Caddesindeki Tercüman Gazetesi binasının arkasında, haber merkezimiz otelin havuzuna bakıyor, bize o kadar yakın yani…Metin Işık fırlayıp masadan kalkıyor, olayı izlemek, haberleştirmek için bürodan koşarak çıkıyor. Sonrası tam bir kabus. Çünkü Ankara Otelinde vurulan isimlerden biri onun ağabeyi Mevlüt Işık, Metin bu korkunç gerçekle karşılaşıyor, inanmak istemediğimiz  meşum haber bize de anında ulaşıyor, çok sevdiğimiz meslektaşımız Mevlüt Işık’ın henüz kırk yaşında yaşamını yitirdiğini öğreniyoruz.




Tam 36 yıl sonra gözümün önünden o trajedinin sahneleri birer birer geçiyor, Mevlüt’ün evine gidişimiz, yaşamının baharında, 40 yaşındayken yitirdiğimiz arkadaşımızın eşi, çocukları, annesi… Herkesin gözyaşları sel olmuş, tesellisi yok bu felaketin, hele Mevlüt’ün yakın arkadaşının menfur kurşununa kurban gidişinin izahı yok… (*)


——- Tercüman yılları—-


Mevlüt Işık’la Tercüman Gazetesinin Ankara Bürosunda masalarımız karşılıklıydı. Her sabah selamlaşır, şakalaşır, birbirimize çay ikram eder, ardından günlük işlerimize dalardık, çoğu kez düşünürüm:


-Onun kadar dürüst, sıcak, samimi, yardımsever dost bulunur muydu acaba? 

-Çok zor… 


Memleketi Kars’tan sık sık telefonla aranırdı, çünkü Mevlüt Işık herkesin derdine çare olmaya çabalardı, kimine akıl verir, kimine başvuracağı adresi söyler, hatta kimi hemşerileri akrabaları, “kızımız oldu, ne koyalım adını?” Diye soracak olurdu… Mevlüt’ün genellikle “Aybüke” deyişi hala kulağımda çınlar…




Bir ara 12 Eylül sonrasının askeri hükümeti Toprak Reformu tasarısını gündeme getirmişti, ikimiz tasarı metnini aynı günlerde ele geçirip haberleştirmiştik. Bir gün büro şefimizin haber kıskançlığından kaynaklı haksızlığına uğramıştı, Orman Bakanlığı bünyesindeki bir tesisin bahçesinde buluşup dertleşmiştik, şefe haksızlığını kabul ettirdik, Mevlüt masasına geri döndü.


—-Sigara içtiğinden haberim yok——-


Sigarayı bıraktığım günlerde herkesi sigaradan vazgeçirmeyi kendime iş edinmiştim, hedefimdeki isimlerden biri de Metin Işık’tı, Mevlüt’le konuştuk bu konuyu:


-Metin’i ben ikna ettim gibi… Sen de keşke arayıp ona destek versen, şevkini artırsan


Diyecek oldum, unutmuştum Metin’in onu baba yerine koyduğunu, aralarındaki ilişkinin gelenekten gelen, ataerkil bir tarzı olduğunu, dedi ki:


-Nursun ben onun sigara içtiğini bilmezden geliyorum, bıraksa çok sevinirim ama bunu ona söyleyemem çünkü içtiğinden haberim yok…


İşte o gün, biz çok değerli bir arkadaşı yitirdik ama Metin için ağabeyinin ölümü hiçbirimizin acısıyla kıyas kabul edilemeyecek kadar ağır bir darbe oldu. Zaman zaman dertleşirdik, ağabeyiyle geçirdiği yaşamdan anekdotlar anlatırdı, bekar yaşayan iki erkek kardeş için en kolay yemek olan yumurtanın envai çeşidini tükettiklerini, bu nedenle bir daha yaşamında yumurtanın y’sini bile duymak istemediğini söylemişti.  


Ne mutlu ki Metin, bayrağı ağabeyinin bıraktığı yerden aldı, onun hayallerinin neredeyse tamamını gerçekleştirdi, hem gazetecilikte hem siyasette çok başarılı oldu. 


—-Rüzgarlı’da geçen yıllar—-


Tuğrul Sarıtaş ve İlhan Kuyucu’nun birlikte hazırladıkları Rüzgarlı Gazeteciliği Belgeselinden bir alıntıda (**) Metin Işık ağabeyi Mevlüt’ü şöyle anlatıyor:


“Ben dünyaya gelince adeta gazete kağıdıyla kundak edilmiş  bir çocuktum, Kars’ta yayınlanan Ekinci Gazetesi ile matbaada çıraklıkla mesleğe merhaba dedim. 1972 yılının Aralık ayı, ortaokulda talebeyim, eksi 30 derecede gazete dağıtıyorum, ağzımdan çıkan nefes buza dönüşüyor, sonra okula gidiyorum, paydos zili çalınca matbaaya geçip mürettip çıraklığı yapıyorum.

Ağabeyim, ustam ve üniversitem Mevlüt Işık’tır.  Onun Ankara’ya ve Rüzgarlı Sokağa adım atması  1966 yılında olmuştur, bir yandan Ankara Belediyesinde çalışırken, bir yandan Ankara Ticaret Gazetesine yazı yazıyordu. 

Merhum Betül Uncular, Nahit Duru ve Barış Kaşıkçı Türkiye’nin gazeteciliğin okulunu okumuş ilk mektepli gazetecileriydi, biz de onların yanında çırak pozisyonunda alaylı gazeteciler olduk. Benim Rüzgarlı Sokağa adım atışım 1978 yılındadır. O yıllarda ağabeyim Mevlüt Işık, Mehmet Göktürk, Beşir Ayvazoğlu, Burhanettin Özbilgin ve Mete Bayındır’ın da aralarında olduğu güçlü bir kadroyla önce Yeni İstanbul, ardından Ayrıntılı Haber’in Ankara Temsilcisi olmuştu. Rüzgarlı Sokak bizim gazetecilik eğitimi aldığımız, haber ile yorum arasındaki farkı öğrendiğimiz yer oldu. “Haber Kutsal, Yorum Hürdür” ilkesiyle yetiştik, Berat Yurdakullar, Nazmi Bilginler’den feyz alma şansına eriştik. Gazetecilik bizim için hayatın anlamı olmanın yanı sıra geçim kaynağı olmuştu…”

Aramızdan ayrılışının 36. Yılında, meslektaşım Mevlüt Işık’ı sevgi ve özlem’le anıyorum, sabah sessizliğinde büroda, daktilosunun tuşlarından çıkan ses hala kulaklarımda, bugün yaşasa kimbilir hangi manşetlere imza atacaktı, belki siyasette önemli bir pozisyonda olurdu. Umarım gittiği yerde huzurludur. 

(*) https://gc-tr.org/mevlut-isiki-andik/#iLightbox%5Bgallery6154%5D/0

(**) https://www.facebook.com/share/v/QxNydXSHjtHMZ4DS/?mibextid=WC7FNe




Pazar, Mayıs 05, 2024

Zirvede ıhlamur ve soda eşliğinde tutulan notlar… Deprem Bakanlığı kurulacak mı?


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır hep kürsülerden muhalefet liderlerine “bağırdığını” izlemiştik de bir muhalefet liderini nazikçe davet edip “çağırdığını” duyunca hepimiz çok şaşırdık değil mi? 

-Acaba amaç neydi? Yerel seçimlerde AKP büyük oy kaybedince, lideri de topal ördek konumuna düşmüştü de bir çıkış yolu mu arıyordu? Tayyip Beyin Anayasa değişikliğini gündeme getirmekten maksadı, muhalefeti de yanına çekip ömrünün sonuna dek “yukarıda kalma” isteği miydi? Hatta daha da ileri gidip, -bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?- misalini verenler bile olmadı mı?


Bunlar işin yorum tarafı…


-Acaba içeride tam olarak neler konuşuldu?


Sorusu ise başta gazeteciler olmak üzere hepimizin aklını kurcalıyor öyle değil mi? 

İşte ben, “bu aklımızı kurcalayan soruları muhataplarına yöneltmiş olsam acaba nasıl yanıtlar alırdım?” Düşüncesiyle size “bir tutanak” sunmak istiyorum…


—-ıhlamur ve soda—-


CHP lideri Özgür Özel ile İstanbul milletvekili Namık Tan’dan oluşan heyet içeri girer girmez çekilen görüntü ve fotoğraflar TV’lerde “anında” yayınlanmış ve “boş koltuk” tartışması başlamıştı… 


-Tamam, koltuklar aynı seviyedeydi ama neden biri boştu? 


Bu tartışma heyet üyelerinin dikkatini çektiği gibi, CHP kaynaklarından art arda lidere cep telefonları yoluyla ulaştırılan mesajlarla da eleştiriliyordu. Belli ki hem riskli kabul edilen hem de büyük önem atfedilen görüşme an be an izleniyor, “falso yapılmasın, AKP’ye koz verilerek, yol kazasına yol açılmasın” isteniyordu.  


Özgür Özel boş koltuğun nedenini  Tayyip Erdoğan’a sorunca, büyük bir şaşkınlık ifadesi belirdi Cumhurbaşkanının yüzünde… O kadar şaşırmıştı ki, solundaki Elitaş’a baktı, önce “bizim oturma düzenimiz hep böyleydi” gibilerinden bir şeyler söyledi ama görüşmenin daha başında ortaya çıkan bu pürüzün, bu kadar önem atfedilen, normalleşmeyi sağlayacağına inanılan buluşmaya zarar vermemesi gerekiyordu, dolayısıyla Erdoğan, yumuşak bir ifadeyle, “Biz de en kısa zamanda iade-i ziyarette bulunacağız” diyerek durumu düzeltmek istedi…

Ardından Özgür Özel kamuoyuna da sonradan kısaca özetlediği açıklamaları sıralamaya başladı ve yaklaşık 1 saat süreyle konuştu, Cumhurbaşkanı, muhatabının konuşmasını dikkatle dinledi, bir kaç yerde kendisi bizzat notlar aldı ve yanındaki Mustafa Elitaş’a dönerek, “bu konu önemli” diyerek onun da not almasını istedi… 


-Neydi önemli bulduğu konu?


Özel şunu söylüyordu:


-Siz normalleşelim diyorsunuz ama şu anda ülkenin en ciddi sorunlarından biri deprem bölgesinin hali, oradaki halkın perişanlığı, ayrıca bununla da bitmiyor, ülkemiz ciddi deprem olasılığı ile karşı karşıya ve ne yazık ki kapsamlı bir plan yok ortada. Biz diyoruz ki, eğer siz de gerçekten muhalefetle uyum ve işbirliği arıyorsanız bir Deprem Bakanlığı kurulsun ve muhalefet temsilcilerinden birer kişi de orada görev alsın.


İşte görüşmede Cumhurbaşkanının dikkate aldığı en somut öneri bu oldu.


——ıhlamur ve soda—-



Konuşmalar sürerken görevliler, “ikram” için salona girerek, “ne içersiniz” diye Cumhurbaşkanına ve konuklarına sordular… Cumhurbaşkanı önce ıhlamur istedi, ardından soda içti. İkram görüşmenin hem başında, hem sonlarına doğru iki kez tekrar edildi.

Bu aşamada ilginç bir anekdot yaşandı. Cumhurbaşkanı, Özel’in yanındaki emekli Büyükelçi Namık Tan’a, “Namık Bey sizin kaçıncı dönem oldu milletvekilliğiniz?” Diye sorunca Elitaş devreye girdi, “Efendim bu sayın Tan’ın ilk milletvekilliği, daha önce büyükelçimiz  olarak İsrail ve Amerika’da görev yapmıştı” diye düzeltme yaptı. Oysa Erdoğan’ın pek çok dış gezisi sırasında Namık Tan, büyükelçi olarak görevdeydi.


—-sunulan dosya—-


Özgür Özel, yaklaşık 1 saat süren sunumu sırasında ABD ile ilişkilerden, F-16 alımına, Ukrayna-Rusya Savaşından, Filistin halkının mağduriyetine uzanan “Dış Politika,” Türk halkının şu anda içinde yaşadığı ekonomik sıkıntılarla emeklilerin durumunun düzeltilmesi ile ilgili somut öneriler içeren “Ekonomik Durum,” halkın oyu ile görev alan CHP’li belediyelerin gerek dış borçlanma gerekse yatırım alanında AKP yönetimi tarafından engellenmesi, buna karşılık AKP’li belediyelere her türlü desteğin hatta sınırsız borçlanma imkanının sağlanmasını dile getiren “Yerel Yönetimler” başlıkları altında açıklamalar yaptı.

Bu başlıklar dışında CHP liderinin en ayrıntılı üstünde durduğu ve sert eleştiriler yönelttiği konu ise “Hukuki Durum” oldu. AHİM kararlarına karşılık hala hapiste tutulan Selahattin Demirtaş’tan Osman Kavala’ya, Gezi sanıklarına, Tayfun Kahraman’a ve ailelerinin içinde bulunduğu duruma değinen hatta Kahraman’ın kızı Vera da dahil, sanıkların aileleriyle ilgili resimleri Erdoğan’a sunan Özel’e, Cumhurbaşkanı, yorum yapmayarak, “hukuk karşısında bizim konuşmamız doğru olmaz” demekle yetindi. Özel bunun üzerine Cumhurbaşkanına kendi  onayı ile affedilen kimi hükümlüleri isim vererek hatırlattı.

Özel bu açıklamalarının dayandığı kapsamlı dosyayı da görüşme sırasında Cumhurbaşkanına iletti. 


——anormalleştiren kim?—-


Özgür Özel’in 1 saate yakın süren bu sunuşunun ardından Cumhurbaşkanı, “biz her alanda normalleşme istiyoruz, bu vesayet Anayasasından kurtulmak da bunun ön şartlarından biridir” diyerek destek istedi. 

Bunun üzerine Özel, “normalleşme derken bunca yıldır süren AKP iktidarı tarafından gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerini hatırlatmak isterim, -Vesayet Anayasası- deniliyor ama, -hala vesayet sürüyor- deniliyorsa, bunu yaratan, Anayasa’ya uymayan, ortamı anormalleştiren kimdir sizce?” sorusunu yöneltti. Normalleşmenin başta Anayasanın tam olarak uygulanması olmak üzere “her alanda” olması gerektiğini kaydeden Özel, Türkiye’nin içinde bulunduğu “hukuksuzluk ortamı”nın dış dünya tarafından da sürekli konu edildiğini de hatırlatarak Avrupa Konseyinin vurgularına da işaret etti.

1.5 saatlik görüşme sona erdiğinde,  “iade-i ziyaret” için anlaşıldı ve taraflar memnun yüz ifadeleriyle vedalaştılar.





Pazartesi, Mart 18, 2024

Gölbaşı’nda kim kazansın?









Gölbaşı’nda oturan bizler mahalli seçimlerle ilgili gelişmeleri, çalışmaları ve tartışmaları yakın takibe almış durumdayız.  Başkan adayları sırayla, pek çok seçmeni ve bizim sitemizi de ziyaret ederek görüşlerini dile getiriyorlar, ilk ziyaretçimiz CHP adayı Yakup Odabaşı olmuştu, onu TİP adayı Aysel Duman izledi.



Her iki başkan adayının eleştirilerini ve vaatlerini dinledik. 


—-tramvay gidecek mi?—-


İkisini aynı görüşte buluşturan durum,  Gölbaşı merkezde başlatılan tramvay sistemi oldu. Yakup Odabaşı, “tramvayı geldiği yere göndereceğiz” derken Aysel Duman şunları söyledi:


-Gölbaşı’nın her gün her yerindeyim, ilçe merkezinde ziyaret ettiğim esnaftan tramvay hakkında çok ciddi şikayetler dinledim. Bir kere merkezde sokaklar caddeler dar, büyük otopark sıkıntısı var, bir de bunun üstüne tramvay raylarının monte edildiğini dikkate alırsanız park sorunun nasıl büyüdüğünü anlayabilirsiniz. Esnaf -bu tramvayı buradan kaldırın, sırf bu sebeple işlerimizi yarı yarıya kaybettik- diye feryat ediyor.


Aysel Duman, “tramvay sistemi Gölbaşı merkez yerine neden gölün çevresinde düşünülmedi?” Diye de  soruyor.


Gerçekten ben de tramvay sisteminin Gölbaşı merkezde ne işe yarayacağını anlamadığım gibi bugüne kadar çalıştığına da tanık olmadım.


Şu anda ilçemizde AKP Belediye Başkanı olarak görev yapan Ramazan Şimşek’le de hem “başkanlığa aday olduğu” dönemde, hem de ardından çeşitli vesilelerle karşılaştık. Bir ara dev bir pankartla Gölbaşı’nda hayvan barınağı açıldığını duyurmuştu ama sadece bizim oturduğumuz siteyi zaman zaman sayıları 15-20’yi bulan başı boş köpeklerin mekan tuttuğunu söyleyeyim siz duyurunun ciddiyetine kendiniz karar verin. Bireysel çabalarla çözüm aradık, kimi köpekleri evlat edindik, kimilerini kısırlaştırdık ama belediyenin hiçbir katkısını göremedik. 


——kreşten lüks siteye—- 


Şimşek’in bir başka duyurusu ise geçen yıl semtimizde açılacak kreşle ilgiliydi. Bir çalışan anne olarak kreşlerin hayati önemini iyi bilenlerdenim, o yüzden -kreş açılacak- diye kadınlar için çok  mutlu oldum, ama kısa bir süre sonra kreş tabelası kaldırıldı ve yerine bir lüks site inşaatının tanıtım ofisinin tabelası yerleştirildi, buna ne buyrulur?



Gökhan Zan’la ilgili tartışmalar üzerinde Aysel Duman’a bugün ısrarlı sorular yöneltildi, doğrusu duyduklarımız  bizleri Zan hakkında büyük düş kırıklığına uğrattı. 


-Kendisine umut bağlanan bir genç adam nasıl oldu da bir takım vaatler karşısında verdiği sözlerden çark edip çıkar pazarlığına girebildi? Diye üzüldük.


—-Mogan Gölü ve bozuk yol——


Peki, bizim oyumuzu asıl belirleyecek olan yaşamsal soruya gelelim, belediyemizden hakkımız olan hizmeti alabildik mi?

 

İncek Bulvarından Mogan Gölüne doğru inen, TED Kolejini geçip Haymana Yoluna bağlanan  sokağımız son yıllarda çukurlardan delik deşik halde ve kullanılamaz durumdaydı. Defalarca belediyemize tamiri için başvurduk, “bizim yetkimizde değil” yanıtıyla karşılaştık, oysa bu delik deşik sokağın üst ve altındaki bölümler Gölbaşı Belediyesi tarafından bal gibi asfaltlanmış ve hatta belediyenin dev gibi mühürü bile basılmıştı. Sonunda Büyükşehir Belediyesi yıllardır dile getirdiğimiz şikayetimizi duyup konuya el attı ve yolu şu sırada tamir ediyor.  



Mogan’dan söz etmemek olur mu?  Bu güzelim doğal göl zaman içinde bakımsızlıktan pek çok kayba uğradı, son darbeyi seçimlere kısa süre kala verilen inşaat izinleri vurdu, gölün çevresini tahta perde gibi saran yüksek binalar, güzelim gölü adeta ardına hapsedip görünmez kıldı. 



Oysa 60’lı yıllarda plajıyla Ankara’nın gözde sayfiyesi durumundaki Mogan Gölü şimdilerde neden gençler için bir cazibe merkezine dönüşmesin? Yelkenlilerle gölde salına salına gezilmesin? Uluslararası nitelik kazanacak kürek yarışları yapılmasın?


Sizce kime oy verelim?




2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...