Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Atatürk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İçim dışım Mustafa Kemal

Yaşam pek çok sorumluluk yüklüyor, “ kendine zaman ayırmak ” çok büyük bir lüks, bunu en iyi bilenlerdenim, dolayısıyla bir takım işlerin “ mecburiyetten ” değil de “ isteyerek yapılması” kadar güzel bir şey, örneğin “ istediğin kitabı okumak”   kadar şahane bir hobi var mı?   Bu durumun  ayırdına vardığım anlardan birini Moskova’da yaşamıştım. Bir Tolstoy hayranı olarak kentte  O’nun izlerini arayıp durdum, “ müzeler, kitaplıklar, el yazmaları, içinden geçtiği sokaklar hatta sevdiği tablolar ” peşinde koşmak beni hayranlıktan öte bir ruh haline sürüklemişti. Moskova’da geçirdiğim günlerde bana özveriyle rehberlik eden Rus arkadaşım Elena ile benim bu Tolstoy başta olmak üzere delice tutkunu olduğum Rus yazarlarına olan saplantıma şaşırmış gibiydi bir gün şöyle dedi: -Eğer sen de küçük yaşlardan itibaren bütün okul yılların boyunca bu yazarları ve kitaplarını zorunlu ders olarak okusaydın, bırak sevmeyi, bu zorunlu vazife nedeniyle onlardan soğurdun Hatta bununl...

Mustafa Kemal’in SÖYLEV’i

  Değerli dostlar, hepinize günaydın…   Bu sabah sizlerle, minnet duygularımı paylaşmak, Türkiye’nin önemli devrimlerinden birini yaratmada emeği geçenleri saygıyla anmak istiyorum. Dil Devriminden sözediyorum.  Tutkunu olduğum Halide Edib ile ilgili olarak son günlerde bir çalışma yürütüyordum, o yüzden sık sık Mustafa Kemal’in ‘SÖYLEV’ine başvurmam gerekiyordu. Bu amaçla ağabeyim Mehmet Alev’den yardım istedim, kendisi Atatatürk Lisesinin, “ilk üçe girerek mezunu olan” başarılı öğrencilerdendi, söylev bu nedenle ona armağan edilmişti, ondan rica ederek değerli kitapları ödünç aldım.  İki ciltlik Söylev’i sevinçle alıp eve getirdim. Masamda incelediğim sırada, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarına dair çok önemli kayıtları, büyük ATA’nın anlatımıyla içeren eserin, epeyce hassas ve yıpranmış durumdaki sayfalarını açmaya kıyamıyordum.  Derken, büyük bir sürprizle karşılaştım… Çünkü baştaki düşüncem şuydu: -Atatürk’ün TBMM tutanaklarına geçmiş kimi konu...

Sözde soykırım mı? Medz Yeğern mi? Sözcükler yaşamdan daha mı değerli?

Bizim meslekte bence büyük bir şanssızlık, kimi önemli projelerin gerçekleşmesini asla görememektir… Toplantılara katılırsınız, demeçler verilir, anlaşmalar imzalanır, yapılan röportajlar sayfalara sığmaz ama bütün bu kayıtlara bir daha dokunulmaz, hepsi tozlanır tarihe karışır, yıllarca üzerinde konuşulan, plan yapılan, adım atılan hayaller hiçbir zaman gerçekleşmez. Türk-Ermeni devletlerinin yakınlaşması, kadim halklar arasında yüzyıllardır var olan dostluğun, işbirliğinin politik engellerden kurtarılması üzerinde bugüne değin ne çok konuşulmuştur öyle değil mi?  Ama  24 Nisanlar gelir, dostluk söylemleri rafa kaldırılır, sözcükler çatışması başlar:  -Ermenilerin başına gelen “ sözde soykırım” mıydı? “ Medz yeğern (*) miydi ?”  Bu sözcükler konuşulur durur, çözümler üzerindeyse bir arpa boyu yol bile alınamaz. Atatürk’ün bir asır önce,  24 Nisan 1920 günü TBMM’yi açarken yaptığı konuşmada kullandığı “fazahat ” (utanılacak işler) sözcüğünü bile so...

Örtmenlerim sizi çok seviyorum

Geçenlerde hoş bir hanımefendi ile tanıştım. Duruşu, gülümseyişi ve şık kıyafetini zarafetle taşıyışı çok şey anlatıyordu. Henüz isimlerimizi bilmiyorduk ama hemen sordu: - İkizler burcu musunuz? -Hayır  Dedim, çünkü burçlara hiç inanmam, “ zamanı kendi uydurduğumuz parçalara bölmek, hepsine ayrı ayrı isimler takmak, hatta burçlar filan diye anlamlar yüklemek, sonra da onun esiri olmak” fikrini saçma bulurum. Neyse işte, benim de içine yerleştirildiğim şablon, pardon! burç “ koç ”muş, söyledim ona.  -A, üstünüzde incilerle dantelleri  görünce ikizlersiniz sandım, çünkü benim burcumdur Dedi, sonra öğrendim, Ülkü Özer ile karşılıklı oturuyorduk, Deneme Lisesinin müzik öğretmeniydi. Emekli olmadan önce sayısız öğrenci yetiştirmiş, üstelik pek çok öğrencisi müzik alanında ün kazanmıştı. Birden çevremizdeki herkes silindi, daldan dala süren, sonunda “ dantel sevgisi ”ne odaklanan ikili sohbetimizi koyulaştırdık. Krem rengi el örgüsü hırkasına  pırıl pırıl s...

Atatürk’ten Erdoğan’a miras!

    Atat ü rk Orman  Ç iftli ğ i arazisi  ü zerinde kurulu  “ Aksaray ” a ge ç enlerde bir meslekta şı mla birlikte gitmi ş tim.    -Ayol, Cumhurba ş kan ı  de ğ ildi herhalde muhatab ı n, oralarda ne i ş in vard ı ?   -Dediniz, do ğ ru …  Mahalle muhtar ı  de ğ ilim, partili hi ç  de ğ ilim, zaten kendisine yak ı n medyada da  ç al ış m ı yorum, Cumhurba ş kan ı  beni niye kabul etsin?    “ Ba ğı ms ı z gazeteci kimli ğ i ”  ise Be ş tepe ’ de zaten tan ı nm ı yor!    İ nanmayacaks ı n ı z ama, g ü venlik  ö nlemlerinin had safhada oldu ğ u binaya giri ş te, bas ı n kart ı m ı z ı  sundu ğ umuz g ö revli,  “ ba ş ka kimli ğ iniz yok mu? ”  Diye ters ters bak ı p, kart ı m ı z ı  iade etmesin mi?  “ Kart ı n  ü st ü nde Cumhurba ş kanl ığı  amblemi var! ”  deyi ş imizi duymazdan gelip, ancak ehliyetimizi g ö r ü nce l ü tfedip bizi i ç eri ald ı…...