Bu Blogda Ara

Ayşegül Köker Olczak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayşegül Köker Olczak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Ekim 17, 2021

Hep bu Ayşegül yüzünden…






Paris’lerde yaşayan arkadaşımı çok özlemiştim, neyse ki Eylül ayında gelmişti, iki gün görüp döneyim dedim, kalktım İzmir’e gittim, buluştuk, İpek’le Togan da bize eklenince “muhteşem dörtlü” olduk, dedi ki:


-Ankara’ya dönüp n’apacaksın, dönme bize takıl…


Ben zaten dünden razı, “tamam” dedim, yollara düştük, ver elini Çeşme, Foça, Cunda Adası, Ayvalık, Bodrum… Yollar boyu konuştuk, gülüştük, dertleştik, eski dostlarımızla, akrabalarla buluştuk, bi sohbet bi sohbet…


Derken veda vakti geldi, bi burukluk, bi yalnızlık, bi terkedilmişlik duygusu… 


Benim bu kardeşten ileri arkadaşımın özelliğidir, kati surette laf dinlemez, asla eli boş gelmez, bana da “tam zevkime göre, hem de üstüme tıpa tıp uyan” (nasıl beceriyorsa!)  bir pantolon getirmiş sağolsun… 


Güzelim seyahatimizin anıları aklımda, Ankara’ya dönünce, “taaa Paris’lerden gelen son moda” pantolonumun paçasını biraz kısalttırmak için, terziye götürdüm… Götürüş o götürüş… Unuttuuuum, gitti! Aradan günler geçti, bu arada İstanbul’a iki kez gittik geldik, dün aklıma geldi:


-Aaaa, benim güzel pantolonum nerede? Yahu onu terziye götürmemiş miydim? Gidip alayım… 


Günlerden Cumartesi… Tadilatçı terzi çok kalabalık, giren- çıkan, soru soran, düzelttirmek için etek, pantolon bırakan… O hengamede terzi bana, “Buyrun, siz ne için geldiniz?” Diye sorunca, “Pantolon bırakmıştım” dedim, başladı aramaya… Bütün raflara baktı, soruyor:


-Ne renkti?

-Mavi, ama yanlarında taba rengi çubukları vardı

-Ne zaman bıraktınız?

-Valla, tam hatırlamıyorum on on beş gün önce…

-Şu mu acaba?

-Yok yok, onlar eski benimki yeniydi…

-Bu mu peki?

-O mavi değil ki, yeşilimsi, hem baksanıza o elinizdeki tirfillenmiş,  benimki hem trikoydu hem de  yepyeniydi


Derken ben de adamcağıza yardıma giriştim, raflardaki torbaları açıp açıp bakıyoruz, yok, benim güzelim hem de “Parizyen pantolonum” yok… Adamcağız ter içinde kaldı, sırada bekleyenlerin de sabrı taştı, “bir dakika patronu da arayayım, belki o başka bir yere koymuştur” dedi, patronunu da aradı, sordu, yok… Benim pantolon yok, sırra kadem basmış…


Kös kös eve döndüm. Gece yarısı uyandım, aklımda o kadar çok şey var ki:


-Çocuklardan hiç ses çıkmadı, aramadılar. Leyloş ne yapıyordur acaba? Ne yapacak mışıl mışıl uyuyordur tabii… Aaaa yarın pişirmek için nohut ıslatacaktım, tuh unuttum, e kalkıp suya koyayım bari… Aaaa pantolonum? Pantolonum nerde? Terzide olmadığına göre evde olmasın?


Mutfakta nohutu ıslatıp gardropta aldım soluğu, elbiseleri karıştırıyorum, askıları indirip kaldırıyorum. Pantolon yok… Feyzan mırıldandı:


-Ne yapıyorsun yahu bu saatte?

-Hiiiç bişey arıyorum

-Yahu yarın arasana, bak beni de uyandırdın


“Tamam” dedim ama pantolon aklımdan çıkmıyor! “Ay İstanbul’a mı götürdüm yoksa?” Diye telefonumu elime alıp, “resimlere tek tek bakayım, belki orada giymiş unutmuşumdur” düşüncesiyle telefonumla uğraşmaya başladım, o sırada saat ikileri, üçleri buldu, Feyzan yine söyleniyor:


-Yahu telefonunun ışığı gözümü alıyor, ya gece moduna çevir ya da sonra yap şu işi… Hem, yarın erken kalkıp Covit aşısı olmaya gitmeyecek miyiz?


Çaresiz “peki” dedim, pantolon aklımda, “tuh ya bulamazsam? Daha hiç giymemiştim bile” düşüncesiyle dertlenirken , güç bela uykuya daldım… Sabah alarmın ziliyle uyanıp fırladım, saat dokuzu geçmiş, on beş dakika sonra aşıya gideceğiz…


Alelacele giyinme telaşıyla gardrobun önünde aldım soluğu… Tabii gecenin bir yarısı, askıları boşaltırken ortalığı darmadağın etmişim, aaaa bir de ne göreyim, benim Parizyen pantolonum uzak bir köşeye atılmış, bana oradan mavi mavi göz kırpmıyor mu? 


-Eh Ayşegül, senin alacağın olsun… Eğer şu pandemi olayları bir gün geçer de Paris’e filan gelirsem sana bir hediye getirip, evinin en olmayacak yerine saklamaz mıyım? Haydi bul da görelim…


Sonra daha kötüsü aklıma geldi:


-Peki bir dahaki gidişimde terziye ne diyeceğim ben şimdi?








 


 

Cuma, Ocak 01, 2021

2021’in ilk günü...ŞEREFE




-Hiç aklıma gelir miydi torunum şampanya kovasıyla oynayacak ben de kahkahalarla güleceğim?

-Eh, bunca yılbaşı geçirince insan, pek çok şeyle karşılaşıyor, hepsi ayrı bir hikaye...

Hatırladığım ilk yılbaşı, Gaybi Yatır Apartmanındaki evimizde, 7 numaralı dairemizde geçiyordu mesela... Annemle babam bize birer tane oyuncaklı çikolata almıştı, benimki kız bebek, ağabeyiminki tavşan biçimindeydi. 

Sonra oradan taşındık, Hanımeli Sokağın diğer tarafına geçtik, Hanımeli Apartmanında oturuyorduk. Babam, Ankara Sinemasında oynayan  bir Jerry Lewis* filmine bilet almıştı, bütün aile gözümüzden yaş getiren kahkahalara boğularak filmi izledik. 


Çocukluk ve gençlik yılllarımın en önemli ilkesi saat 24.00’ü gösterdiği anda ilk, Ayşegül’le birbirimizi kutlamamızdı... Sonra araya yıllar girdi, o terk-i diyar eyledi, Paris’e yerleşti. Yine sürdürdük ilk birbirimizi kutladığımız yılbaşıları... Millenyum’da ailecek Paris’teydik, Ayşegül’ün evinde, o ne güzel sofraydı... Eyfel’in ışıkları göz kırpıyordu uzaktan.

Bir yılbaşı hatırlıyorum mesela, gözyaşlarımı durduramıştım.

Başka bir yılbaşıydı, bir kadeh içer içmez “pek çok şeyden dönen!” başımla sarhoş olup, geceyi mahvettiğim...

Neyse işte, onların hepsi geride kaldı artık. 


Şimdi ailemizin odağında minik Leyla var. O belirliyor artık yaşam döngümüzü...

2020 tuhaf bir yıldı, hiç abartısız “ölümün kıyısından döndük”, buna neyin sebep olduğu hala muamma... Hastane süreçleri, ameliyatlar...  Tam bitti derken, bu kez de Covit 19 olayı, dünyayla birlikte hepimizi ölümün kıyısına taşıdı... Dünyada ölümler 2 milyon kişiyi geçti, bizde de durum çok fena... Pek çok sevdiğimiz insanı, tanıdıklarımızı, yakınlarımızı beklenmedik ve adeta çözümsüz görünen bu pandemiye kurban verdik.


Eh, yine de umutlu olmak istiyor insan... Bir kadeh şampanya bal gibi iyimserlik aşılıyor insana... Hele evde tatlı bir bebek varsa, yarınları müjdeliyorsa herkese...

-Şerefe

* https://en.m.wikipedia.org/wiki/Jerry_Lewis

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...