Bu Blogda Ara

Pretoria etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pretoria etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Haziran 03, 2024

Trenle Güney Afrika Cumhuriyeti (1)

 





Seyahatler beni çok heyecanlandırıyor, kendimi şanslı sayıyorum. Yıllarca okuyup, fotoğraflarını görüp, filmler izleyip, üzerine düşler kurulan bir ülkeye, Güney Afrika Cumhuriyetine ayak basmak kimi zaman kabusa dönüşse de, o düşün parçası olabilmek büyük bir şans değil mi? 

 

-Kabus mu? Neden?

 

Diye soruyorsanız, Pretoria’dan başlayayım anlatmaya… 

 

Jakarandalardan dökülen çiçeklerin caddeleri mor halılarla kapladığı, yasemin esintileriyle mis gibi kokan başkente eylül sonunda ayak basmıştım. Gecenin geç saatiydi, über çağırıp otele ulaştığımda  motor gürültüsü ve mazot kokusu hiç hoşuma gitmedi ama, saatler süren yolculuğun etkisiyle valizimi bile açmadan yatıp uyudum.

 

Küçük otelimde uyandığımda artık motor susmuş, mazot kokusu yok olmuştu, bahçeden sızan yaseminlerin esintisi ferahlatıyordu. İlk kez ayak bastığım ülkeyi tanıma hevesiyle alelacele bir şey atıştırıp resepsiyona yöneldim:

 

-Kent planı var mı sizde? Yürüyerek civarı dolaşmak istiyorum…

 

Resepsiyon görevlisi şaşkınlıkla:

 

-Yürümek mi? Pek güvenli olmaz.  Bu semtte hep beyazlar oturuyor ama yürümenizi tavsiye etmem, en azından üstünüzde para veya değerli bir şey olmasın.

 

-Ne yani, burada kalacağım 10 günü otel odasında mı geçireceğim? 

 

Elimde plan yola düştüm. 

 



 

Her yere sessizlik hakim, sabahın erken saatlerinde sadece “hadida kuşlarının (*) cırlak ötüşleri duyuluyor. Gölgeli korulukların ardında saray yavruları farkediliyor. Ne var ki, yüksek duvarlarla çevrili bu saraylar, birer hapishaneyi çağrıştırıyor. Çin Seddi’ni andıran duvarların tamamını kaplayan dikenli tellere elektrik verildiği, bunun ölüm riski yarattığı uyarılarda belirtiliyor, önlerindeki silahlı nöbetçi kulübeleri cabası. Kimi sokaklara giriş tümden yasak, sadece orada oturanların otomobille girişine izin var. 

  


 



 

-Demek beyaz ahali bu derece endişeli, can korkusu yaşıyor, o yüzden sokaklarda köpek gezdiren bile yok, zaten kaldırım bile yapmamışlar.

-Kim bilir? Yüzyıllardır sürdürdükleri sömürgeciliğin ardından, belki de beyazlar ektiklerini biçiyor.

-Nasıl yani? Zenginler  kendilerini altın kafeslere mi kapatmış?

-Aynen öyle… Güney Afrika nüfusunun sadece yüzde 9’unu oluşturan beyazların milli gelirden aslan payını  (yüzde 80-90) aldığı  dikkate alınırsa, eğitimsiz, işsiz, fakir halk üzerinde  yarattıkları öfkeyi-nefreti tahmin etmek güç değil.

-Peki, yüksek duvarların tepesindeki elektrikli dikenli teller beyazları ne kadar koruyabilir? 

 

Onu bilmiyorum, fakat bindiğim überin “beyaz!” şoförü şunu söyledi:

 

-Artık burada yaşamak giderek zorlaşıyor. Her yıl ülkeyi beyaz nüfustan yüzlerce insan terk ediyor, üstelik bunlar eğitimli, mesleği olan insanlar.  Kalanlar ise genellikle eğitimsiz, niteliksiz. Siyah nüfusun eğitim düzeyi çok düşük. Ülke yönetimi onlara geçtiğinden bu yana ne doğru dürüst yatırım yapabildiler, ne var olanı koruyabildiler. Günde 8-10 saatlik elektrik kesintileri yapılıyor. Böyle bir ortamda sanayi, üretim mümkün mü?

 

Genç şoför karamsar bir ifadeyle bunları anlattı, arabadan indiğimde ekledi:

 

-Sakın herhangi bir taksiye binmeyin, über tercih edin, çünkü sadece sabıkası olmayanlara faaliyet izni verir. 

 

—-Mandela boşuna mı yattı?—

 

Bu tablo karşısında 15. Yüzyıldan bu yana süren “sömürge sisteminin” ülkeyi ve halkı silindir gibi ezip geçişini, ırkçı politikalara karşı çıkan aydınları, 30 yıl hapis yatan efsanevi lider Mandela’yı düşünüp “boşa mı kürek çektiler?” Diye soruyor insan.

 

Gel gelelim siyahi çoğunluk, yaşanan ortamdan pek rahatsız değilki, bu yıl yapılacak seçimde de mevcut yönetimin devamı için oy kullanacakmış, anketler yönetimdeki partinin yüzde 50’den fazla oyu olduğunu gösteriyormuş. (**)

 



 

Lüks mahallelerin birinde şaşırtıcı bir manzara ile karşılaştım. Üstü başı dökülen bir siyahi kadınla erkek, çimenlere uzanmış dikkatle beni izliyordu, “belki eski eşya-elbise-ayakkabı veren olur” diye bekliyorlarmış, soramadım:

 

-İşler daha kötüye giderken aynı lidere oy vermenin mantığı ne?”

 

——Safari macerası——

 

Pretoria’da dünyanın en büyük AIDS Hastanesinin varlığı, “teneke mahallelerde” yaşam sürdürenlerin kalabalık nüfusu çok düşündürücü olsa da, “Safari”ye çıkma hevesinden vazgeçilir mi? 

 

Kruger Park veya Pilanesberg katılabileceğiniz iki önemli Safari seçeneği. Günümüzü Pilanesberg’de (***) geçirmeye niyetlenip yola koyulduk, varışımız 2 saati buldu. Yol boyunca yıkık dökük, viran kasabalardan köylerden geçtik, “bu yüzyılda, bunca zenginliği olan bir ülkede bunların nasıl yaşanabildiğini” aklım almadı.

 

Pilanesberg’e hava aydınlanmadan vardık, 27 yaşındaki rehberimiz Beny dört çekerli, üstü açık jipinin kapılarını açtı:

 

-Engebeli yolda az sarsılmak isteyen öne geçsin, fotoğrafa öncelik verecekler arkaya…

 

Böylece Safari maceramız başladı…


 


Binlerce dönüme uzanan engebeli arazide geceyarısına kadar dolaşacağız. Afrikanın “beş büyüğü” ile karşılaşabilecek miyiz? Beny:

 

-Beş büyük hangileri? Sayın bakalım?

 

Dersimizi çalıştık, bir ağızdan haykırıyoruz:

 

-Aslan, Leopar, Gergedan, Fil, Zürafa

 

Beny diyor ki:

 

-Evet ama zebralar, antiloplar, bufalolar, su aygırları, kartallar, yüzlerce kuş çeşidi de var… Gözünüzü dört açın, ben direksiyondayım, atladığım bir şey olursa siz uyarın, duralım…

 

Yol engebeli, emniyet kemerine karşın, hoplaya zıplaya ilerlerken içimiz dışımıza çıkıyor, gördüklerimiz karşısında ya nutkum tutuluyor, ya çığlık atmaktan kendimi alamıyorum:

 



 

-Hey, filler filler, işte bakın, şuradalar.

 

Beny gülüyor:

 

-Filler sulak yerleri sever, yavrularını görüyor musunuz? Bak, biri suya girmemek için direniyor, annesi onu hortumuyla suya itiyor

 

Bir ara karşımıza salına salına ilerleyen bir zebra çıkıyor, inanılmaz heyecan duyuyorum, mucize gibi bir şey bu. 

 

Beny yoldaki hayvan pisliklerini işaret ediyor:

 

-Bak, bunlar fillerin biraz önce geçtiğini gösteriyor, bunlarsa yetişkin bir gergedanın. Şşşşşt, aman sessiz olun, gergedan her an karşımıza çıkabilir, bakalım görebilecek miyiz? 

-Ah bakın bakın şurada şurada… Aaaaa, boynuzları kesilmiş!

 

Beny, öfkeyle Afrika’da süren gergedan vahşetini anlatıyor. Zavallı hayvanların 10 bin dolara alıcı bulan boynuzları için öldürüldüğünü, cinsel gücü artırdığı gerekçesiyle en büyük alıcısının Çinliler olduğunu söylüyor. Bu gergedanın böyle bir vahşete kurban gitmemesi için Pilanesberg bekçileri tarafından boynuzları kesilmiş… 

 

Pilanesberg’de 3 büyük göl var, hayvanlar su içmeye çoğu kez göllerin kıyısına gidiyorlar, bakalım hangilerini görebileceğiz?

 

-Aaaa şuraya bakın. Su aygırı mı onlar?

 

Kilometrelerce uzanan yolda sarsılarak ilerlerken ağzımız açık kalıyor, izlediğimiz her şeyi belleğimize, telefonlarımıza aktarmayaçabalarken yoruluyoruz, yemek molası veriliyor, “biraz su içeyim” derken nefessiz kalıyorum… Karşımda zürafalar var:

 

-Ah, fotoğraflarını çekebilecek miyim? Ya kaçarlarsa? 

 

Beny gülüyor:

 

-Merak etme bak, oradaki tuz kayasını görüyor musun? Onu yalamaya geliyorlar, biraz daha kalırlar, haydi, çek çek, resimlerini…

 

Mola bitti, tekrar yollara düşüyoruz,  saatler geçti, hava kararmaya yüz tuttu, hala “yırtıcılar” çıkmadı karşımıza… Beny uzağa park etmiş bir jipi gösteriyor:

 

-Bakın orada durduğuna göre bir şey var.

 

Biz de yaklaşıyoruz, “oooooo, sonundaaaaa” Ağaca uzanmış, dinlenme molasında bir leopar… 


 


Büyülenmiş gibi izliyoruz, kıpırdamaya niyeti yok, Beny, “saatlerce orada uzanır, ağacın tepesinde, uyuklar, avlanmaya gece karanlığında çıkar” diyor.

 

Herkes resim çekme telaşında, deklanşörlere art arda basılıyor, leopar kıpırdamıyor bile…

 

Akşamın kızıllığı vuruyor kayalara, artık yola düşüp otele dönme zamanı… Aslanı göremedik, ne yapalım, şansımız bu kadarına yetti… Daha ne olsun?  

 

——-Küçük Selimiye——-

 




Pretoria’da görülecekler listesinde Nizamiye Camii (****) de var, gidip fotoğraf çekmeli…

 

Midrand bölgesinde 100 dönüme kurulu, devasa bir cami ile okul, medrese, hastane, mezarlıktan oluşan “dev külliye”nin Afrika’daki varlığı insanı şaşırtıyor. Külliyeye, Nizam-ül Mülk’ten esinle Nizamiye adı verilmiş. Bir cuma günü öğlene doğru gittiğim külliyede in cin top oynuyor. Bildiğim kadarıyla Pretoria’da yaşayan halkın tamamına yakını hıristiyan… 

-Acaba diyorum, Türkiye’de hızımızı alamadık da, Afrikalıları da mı müslümanlaştırmaya niyet ettik?

Cami, işadamı Ali Katırcıoğlu tarafından 34 milyon dolar harcanarak yaptırılmış, Mimar Sinan’ın ileri yaşlarında Edirne’de gerçekleştirdiği, gururla “ustalık eserim” diye söz ettiği Selimiye’nin dörtte bir küçültülmüş örneği imiş.

 

Öğlen vakti camiyi gezdik, doğru dürüst bilgi alacak kimse bulamadım, cami imamının “ABD’ye göç ettiği” ifade edildi. Bilmem ki, acaba Pretoria’daki “müslümanlaştırma çabasındanumutsuzluğa kapılıp da mı gitmişti?”

 

Caminin bekçisi olduğunu ifade eden biriyle aramızda şu konuşma geçti:

 

-Öğlen namaz vakti yaklaşıyor, ezan okunacak mı?

-İmam yok, Amerika’ya gitti

-Ezan okunmayacak mı?

-Okunur, bir Türk var, o okuyacak 

-Burada günde 5 vakit ezan okunuyor mu?

-…

 

Görüştüğüm siyahi bekçi, sorularım okulun müfredatı, medresedeki eğitim sistemi, hastanedeki uygulamalar üzerinde yoğunlaşınca “işim var” diyerek yanımdan ayrıldı. 

 

Sonraki bir gün, önceden sözleştiğim rehberim beni otelden aldı, kentin önemli noktalarını gezmeye çıkardı. Güney Afrika Cumhuriyetinin kuruluşunu anlatan Voortrekker Anıtını, Doğa Tarihi Müzesindeki dinazor kalıntılarını, dev balina kılçıklarını resimledim.

 

Yolumuz fakir semtlere de düştü, inanılmaz görüntülere tanıklık ettik, havadaki yasemin kokuları çabucak silindi, kayboldu, insanlar yaşamak değil, ayakta kalmak çabasındaydı.


 


Gezimiz sırasında kimi dergilerde, gazetelerde okuduklarım üzerinde rehberle sohbet ettik. Ülkede önü alınamayan yolsuzluklar belli ki onu da karamsar kılmıştı, umutsuzdu. Eski devlet başkanı Zuma’nın çok sayıdaki eşlerini, 23 çocuğu ile olan ilişkilerini, mahkeme serüvenini ve sürekli “duş kafası” ile çizilen karikatürlerini anlatarak güldürdü beni. Şimdiki Başkanın milyonlarca dolara alınıp satılan heybetli Uganda Öküzlerine olan merakını ve çevresindeki inanılmaz yolsuzluk iddialarını da böylece öğrenmiş oldum. (*****)

 

(*)https://en.m.wikipedia.org/wiki/Hadada_ibis#:~:text=The%20hadeda%20ibis%20(Bostrychia%20hagedash,return%20to%20their%20roost%20trees.

(**)https://www.elections.org.za/pw/elections/whats-new-in-the-2024-elections-electoral-amendment-act

(***)https://ivorytreegamelodge.com/?gclid=Cj0KCQiA5fetBhC9ARIsAP1UMgFFugZ9CE4I0xnx8vuW5RjjEUsh9mGrNE9njL20si5psoWbYHes_iUaAhvyEALw_wcB

(****)https://en.m.wikipedia.org/wiki/Nizamiye_Mosque

(*****)https://www.csmonitor.com/World/Africa/Africa-Monitor/2011/0722/A-president-a-shower-head-and-freedom-of-expression-in-South-Africa

 

Salı, Eylül 27, 2022

Herkesi müslümanlaştırıp ”Nizama” mı sokacağız?

  


                       Nizamiye Camii Pretoria 


 

Türkiyeden çooook uzaklarda, Pretoriada, Nizamiye Camii ve Külliyesini ziyaret ettim… Midrand bölgesinde 100 dönüme kurulu, dev bir külliyeden söz ediyorum. Fethullah Gülenin bir gün ABDden gelip müritleriyle buluşacağı“ ümidiyle ve onun talimatıyla yapılmış devasa bir cami ile okul, medrese, hastane, mezarlıktan oluşan dev külliyenin Afrikadaki varlığı insanı şaşırtıyor. 

 

Külliyeye, Nizam-ül Mülkten (*) esinlenerek Nizamiye adı verilmiş.

 

Bir milli tatil günüöğlene doğru gittiğim külliyede in cin top oynuyordu. Bildiğim kadarıyla Pretoriada yaşayan halkın tamamına yakını hıristiyan… (**) 

 

-Acaba diyorum, Türkiyede hızımızı alamadık da, Afrikalıları da mı müslümanlaştırmaya niyet ettik?

 

Öyle ya, aksi taktirde dünyanıöbür ucundaki”  bir caminin açılışına Türkiyeden bakanlar, bürokratlar, işadamlarının yer aldığı koskoca heyetler niye katılsın? Ne kadar ilginç ki Nizamiye Camiinin 10 yıönceki açılışını dönemin Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan ile Güney Afrikanı“şaibeliCumhurbaşkanı Zuma birlikte yapıyorlar. Açılışa Zuma, sayısız! karılarından birini de getiriyor. 

 

                     Külliyenin açılış töreni

Cami, Fethullah Gülenin seslendiği isimle, Kervancı” adıyla bilinen işadamı Ali Katırcıoğlu (***)  tarafından 34 milyon dolar harcanarak yaptırılmış, Mimar Sinan’ın ileri yaşlarda Edirnede gerçekleştirdiği ve  hep gururla ustalık eserim” diye söz ettiği Selimiyenin dörtte bir küçültülmüş birebir örneği imiş.

 

Dedim ya, öğlen vakti camiyi gezdik, in cin top oynuyordu. Doğru dürüst bilgi alacak bir kimse bulamadıçünkü cami imamınıABDye göç ettiği” ifade edildi. Bilmem  ki, acaba Pretoriadaki müslümanlaştırma çabası”ndan umutsuzluğa kapılıp da mı gitmişti?

 

Neyse işte, orada rastladığım, caminin bekçisi olduğunu ifade eden biriyle aramızda şu konuşma geçti:

 

-Öğlen namaz vakti yaklaşıyor, ezan okunacak mı?

-İmam yok, Amerikaya gitti

-Ezan okunmayacak mı?

-Okunur, bir Türk var, o okuyacak 

-Burada günde 5 vakit ezan okunuyor mu?

-

 

Görüştüğüm siyahi bekçi, sorularım okulun müfredatı, medresedeki eğitim sistemi, hastanedeki uygulamalar üzerinde yoğunlaşınca bana, bu sorulara buralarda bir Türk yetkili var o cevap versin diyerek, beni caminin avlusundaki bir bölüme sevk etti, baktım orada da kimse yok, tam dışarı çıkarken genç bir adam yaklaştı:

 

-Merak ettikleriniz varsa bana sorun

-Caminin imamı buradan gitmiş galiba, ezanı kim okuyacak?

-Evet ABDye gitti, bugün ben okuyacağım, ezan okumak mesele değil ki, herkes yapabilir bunu, ama İslami eğitime, tefekküre gelince, işte o zaman iş değişir

-Bu cami Türkiyede terörist ilan edilen Fethullah Gülen taraftarlarının diye söyleniyor?

-Asıl terörist kendileri… Türkiyede özgürlük bırakmadılar. 

 

Zafer çağlayan biliyor muydu?

 

Konuşmamız böylece son buldu, ben öğlen namazına katılamadığım için, namaza kaç kişi katıldı vaaz verildi mi? Verildiyse Türkçe mi? İngilizce mi? Afrikanca mı? Hangi dilden oldu? Bunların  hiçbiri hakkında bilgi edinemedim. Bildiğim tek şey, eğer ben Güney Afrikalıların yerinde olsam, çocuğumu bu okula göndermeden önce, okuldaki öğretmenlerin niteliklerini, iş deneyimlerini araştırır, eğitimdeki müfredat programını iyice inceler, çocuklara ne öğretilecek? Kimler tarafından neler anlatılacak? Bu sorulara yanıt arardım... 

 

Merak ediyorum, acaba cami ve külliyenin açılışını yaparken, Zafer Çağlayan bu soruların yanıtını biliyor muydu?

 

Kurdeleyi kesen şaibeli” eski Cumhurbaşkanı Zumanın ise bunlarla ilgili olduğunu hiç sanmıyorum, çünkü kendisinin çok eşli oluşuna yasaların izin verip vermediğini sorguladığım bir Güney Afrikalı bana şöyle dedi:

 

-Bunun bizdeki yasalarla ya da Zumanın dini inançlarıyla ilgisi olduğunu sanmıyorum. Burada resmi evlilik ancak bir kişiyle yapılabilir. Boşanmadan ikinci evlilik yapamazsın. Zuma zaten önceki yıllarda tecavüzden de yargılanmıştı…Ne yazık ki ülkemiz için tam bir kara leke oldu. 

 

Aslında Güney Afrikada, resmi nikahsız evlilik” için bizdeki başlık parasına benzer, Lobolo” denen bir uygulama varmış. Bir kızı ailesi en az 10 büyükbaş hayvan karşılığında damada verebilirmiş. Demek eğer Zuma karılarına Lobolo verecek olsa, ülkede büyükbaş hayvan bırakmayacaktı!

 

                Zapiro’nun Zuma karikatürleri

Zumanın tecavüzü duşla savunması—

 

Zuma ile ilgili öyküler bitip tükenmiyor, tecavüz davası da ilginç. Belli ki Zuma, partisi ANC tarafından korunuyor, tecavüz ettiği kadınışikayetleri mahkeme tarafından dikkate alınmıyor. Mahkeme, kadının HIV virüsü taşıdığını, evli erkeğin HIVli birisiyle ilişki kurmasının yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek Zumayı yargılıyor. Zuma duruşmada ama hemen sonra duş aldım” diye kendini savunuyor. Ünlü karikatürist Zapiro o andan itibaren Zumayı sürekli başında duş aparatıyla çizmeye başlayınca, Zuma karikatürist hakkında 7 milyon randlık hakaret davası açıyor.

 

                 Osmanlı konsolosu Mehmet Remzi

Konsolos Mehmet Remzi

 

Nizamiye Camii ile ilgili araştırmam sırasında, Türkiyenin Osmanlı döneminde Güney Afrikaya atanan ilk konsolosu Mehmet Remzi Beyin acı öyküsüne de rastladım. (****) Remzi Beyin naaşıölümünden bir asır sonra, sahte belgelerleJohannesburgdaki mezarından çıkarılıp, Nizamiye Camiindeki mezarlığa defnedilmiş. Ailesinin itirazı ve mahkemeye başvurması sonucunda naaş Remzi Beyin ölümünden 106 yıl sonra mezardan tekrar çıkarılıp Johannesburga geri götürülüp defnedilmiş.

 

              Mehmet Remzi’nin naaşı taşınıyor

-Demek ki yaşayanlara çile çektirdikleri yetmiyormuş gibi şimdi ölülere de mi el attılar?

 

Diye düşünmekten kendimi alamadım.

 

İşte böyle dostlarZaman zaman karşımıza Diyanet eliyle adını bile duymadığımıülkelerde yapılacak camiler için bağış çağrısı yapılıyor ya… Aklınızda bulunsun

 

 

(*)https://www.indexmundi.com/south_africa/religions.html

(**)https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Niz%C3%A2m%C3%BClm%C3%BClk

(***)https://m.yeniakit.com.tr/biyografi/ali-katircioglu

(****) https://www.aa.com.tr/tr/dunya/osmanli-diplomati-mehmet-remzi-beyin-naasi-11-yil-sonra-yeniden-eski-mezarinda/2481424

 

2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...