Bu Blogda Ara

Anayasa Mahkemesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anayasa Mahkemesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Ocak 09, 2024

Kubbeli Yargıtay


Gündemdeki Anayasa tartışması nedeniyle eski bir yazımı sunmak istedim.

- “Eski ayları kırpıp kırpıp yıldız mı yapacaksın?” Demeyin, bence Yargıtay eski başkanı Sami Selçuk hala parlayan bir yıldız. 
————————

Evime giderken sürekli kullandığım yoldan geçerken “dev bir inşaat” dikkatimi çekiyordu... Fotoğrafları görünce siz ne dersiniz bilemiyorum ama ben inşa halindeki kubbeyi ilk gördüğümde, “Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük camii yapılıyor” diye düşünmüştüm. Dostlardan “hamam gibi” diyenler de oldu ama o kadar büyük hamamın, Anayasa Mahkemesi, Adalet Akademisi gibi kurumların arasında yeri olmaz dedim.  

Daha sonra inşaat alanının önüne “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” yazan bir tabela konuldu... Pandemi sürecinde o yolu daha seyrek kullanır oldum. Geçenlerde baktım ki binanın önüne “Altın gibi parlayan harflerle” YARGITAY yazılmış...

Benim Bildiğim, Bu Türden “Dev Binalar” için yıllarca süren planlama söz konusudur. Öyle ya, binanın ulaşım durumu, trafiğe etkisi ve pek çok açıdan konumu incelenir, araştırılır. Oysa bu bina İncek Bulvarında “Çok ani” biçimde ortaya çıktı, Üstelik önce Çevre Bakanlığı'na ait olacağı ifade edilirken sonra Yargıtay’a ait olacağı anlaşıldı.

Bu konuda Yargıtay’ın saygın eski başkanı Sami Selçuk’un görüşünü almak istedim; şöyle dedi:



“Böyle bir binanın yapıldığını duydum. Ancak ayrıntıları bilmiyorum. Aslında binada kubbelerin olmasında bence bir sakınca yok. Bu, mimarlık sanatının bir yansımasıdır. Önemli olan o kubbenin altında kotarılacak olun hukuk ve adalet dağıtımının içeriğidir. Ne yazık ki bugünkü durumda adli sistemimizin işleyişinde büyük sıkıntılar var. Özellikle ilk mahkemelerin durumu yürekler acısı. Yargıçlarımızın bilimsel donanımları üzücü. Savcılar da öyle. Savcı karar organı değildir. Ama bizde sanki karar organı gibi. Üstelik bir kovuşturmaya yer olmadığı görüşünü (kararını) yansıtırken bile üç yanlışı bir arada görmek, insanı kahrediyor. Öğrencilerime bu yanlışları örnek olarak sunuyor ve dikkatlerini çekiyorum. Bu konudaki sorularıma yanlış yanıt veren öğrencilere geçer not vermiyorum…”

Şu sırada Bilkent Üniversite’sinin Hukuk Fakültesinde ceza ve ceza muhakemesi hukuku dersleri veren Profesör Selçuk’la konuşmamız, HDP’nin İzmir’deki binasına yapılan saldırı ve yaşanan acı ölümün hemen sonrasına denk geldi, sordum:

-Bu türden bir saldırının tam da HDP’yi kapatma davası gündemdeyken yaşanmasına ne dersiniz?

Selçuk: Ben hep şunu söylerim: “Yargılama erkinin el koyduğu olaylarda asla konuşmam, görüş bildirmem. Anca karar verildikten sonra konuşurum. Şunu kimse unutmamalı. Bu konuda Avrupa ülkelerinde yapılmış incelemeler bulunmakta. Bu tür davranışların yargılama üzerindeki etkileri çok olumsuzudur. 

-Efendim bir anayasa değişikliği planı da gündemde, Cumhurbaşkanı da ifade etti, ayrıca MHP’nin hazırladığı bir taslaktan söz ediliyor ne dersiniz?

Selçuk: Ben bu tür taslaklardan hiçbirini görmedim. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılması gibi saçmalıklardan söz ediyorlarmış. Son “başkanlık sistemi” öngörülen bunalımı yaratmıştır. Bundan ders alınmalı. Anayasa bilinci olmayanlar, olsa olsa yeni bunalımlara gebe bir babayasa yapabilirler. Bu bilinç önemli. İngiliz halkı bu bilincin somut örneği. Bu bilincin yetersiz olduğu ülkelerde yazılı anayasalara bile uyulmuyor. Anayasa’nın 153’üncü maddesini kendinden menkul gerekçelerlem çiğneyen yargıçların bulunduğu bir ülkede anayasa yapmak çok zor. Bu güç işi bugüne değin başaran biricik demokratik anayasa, 1961 Anayasası’dır. Ondan esinlensinler ve temellerine dokunmadan yeni bir anayasa yapsınlar yeter. 

-Babayasa dediniz de... Bugünlerde adalet arayışında adeta mafya babalarına bel bağlayanlar var... Sedat Peker’i kastediyorum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Selçuk: Cumhuriyet savcısı teriminin başındaki “Cumhuriyet” sözcüğü, sanıldığı gibi, yönetim biçimine değil, cumhurun, halkın, kamunun adına yasaları uygulamak için harekete geçen insana vurgu yapmaktadır. Bu yüzden eskiden kullanılan “cumhuriyet müddeiumumisi” teriminin “ay mehtab”ından farkı yoktu, yanlıştı.
Savcıların cumhurun, yani halkın, kamunun adına yasaları uygulamak için harekete geçme konusunda hiçbir takdir yetkileri yoktur. Bizim sistemimiz kural olarak “mecburilik sistemi”dir. Yasa, yalnızca yasalarda belirtilen kişisel cezasızlık (yanlış adlandırmayla etkin pişmanlık dâhil) nedenleri söz konusu olduğu zaman sınırlı bir takdir yetkisi tanımıştır (CMK, m. 171). Bu yüzden savcı, herhangi bir biçimde, yasanın deyişiyle “bir suçun izlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamak; “yeterli kuşkuya ulaştığında" da cumhuriyet yasalarının uygulanması için kamu davasını açmak zorundadır (CMK, m. 160, 170/2).
Bu ihbarın kaynağı isterse bir cani ya da çete başı olsa böyledir. Savcı, bu kişilere inanılmaz demeyecek ve gerçeği araştırdıktan sonra ancak dava açılıp açılmaması konusunda bir görüşe ulaşacaktır.
Eğer bu bir uyuşturucu madde ile ilgili ise, durum daha da ciddidir. Çünkü dünyanın neresinde işlenirse işlensin, parada sahtecilik, işkence, ulaşım araçlarının kaçırılması ve suçlar uyuşturucu ticareti vb. kimi suçlara el koymak, küresellik ilkesine  –ki öğreti buna evrensellik diyor-  göre, kural olarak o olaya el koymak savcıların kaçınamayacakları bir görevdir.  Bu türden suçlar, yasaya göre eğer Türkiye’de işlenmişse savcı hemen el koyacaktır ve buna mecburdur. Buna karşılık Türkiye sınırları dışında işlenmişse, sözgelimi, Çin karasularında işlenmişse adalet bakanı istediği takdirde, o suça savcı yine el koymak zorundadır (TCK, m. 13).
Suçlunun kişiliği, yargılama yapılırken değil, ceza verilirken değerlendirilir. O kadar.  
Bu konuda TV’lerde açıklanan kimi görüşler hukukla ilgili değildir. Kimileri de saçmadır.

NOT; Bu yazıyı 18 Haziran 2021 tarihinde kaleme almıştım… 

Perşembe, Kasım 09, 2023

Du bakali n’olcek? (Ezici güç karşısında Can Atalay olayı!)





-Hukuk, “ezici gücün iki dudağı arasında” mıdır?


Evet, ülkede herkes bugünlerde bu soruya yanıt arıyor. Peki, bu heyecanlı arayış şimdi nereden çıktı? İyi de, bugüne kadar ezici güç karşısında durabildik mi? Acaba şu bir kaç soruya yanıt verebiliyor muyuz?


-Mühürsüz oylara -geçersizdir- diyebildik mi?

-Diploma nerede? -Aslını görelim- diye ısrar edebildik mi?

-Anayasa en fazla 2 diyor, -3. Kez aday olamazsın- koşulunu ileri sürebildik mi?


HAYIR…


-E, o zaman şimdi neye, nasıl itiraz edeceğiz? 


-Kısaca tartışmanın özeti şu; Can Atalay (*) milletvekili seçildi, oysa 18 yıllık bir mahkumiyeti vardı, bu durumda  cezasının milletvekilliği sürecinin sonrasına ertelenmesi gerekiyordu. Fakat “ezici güç” şöyle dedi:


-N’AYIR, N’OLAMAZ…


-Ya, ciddi ol şimdi, o N harflerini filan kullanmayı bırak, film çevirmiyoruz burada, biraz ciddiyet…


-İyi de nasıl ciddi olabilirim ki? Anayasa, hukuk filan kalmış mı ortada? Can Atalay için iç hukuk yolları tüketilmiş, sonunda Anayasa Mahkemesine gidilmiş, o da 6 üyenin oyuna karşı 9 üyenin oyuyla (**) aldığı kararla  demiş ki, “Can Atalay’ın hakkı gasp ediliyor, bu olmaz, mahkumiyet kararı geriye atılmalı, milletvekilliğine dönüşü mümkün kılınmalıdır…”


-E, sonra?


-Sonrası tam bir vodvil, önce yerel mahkemeye gidildi, yani Can Atalay’ı serbest bırakıp, milletvekilliği görevine iade etmesi gereken mahkemeye… Mahkeme “ezici güç” karşısında duramadığı için çareyi AYM kararını apar topar Yargıtay’a göndermekte buldu.(***)


-Sonra?


-İşte orası zurnanın tam zırt dediği yer… Yargıtayın ilgili mahkemesi kalktı, AYM kararını tanımadığını açıkladı, yani Can Atalay’ın milletvekilliğine dönemeyeceğini bildirdi. Bununla da yetinmedi, AYM üyeleri hakkında Anayasayı ihlalden suç duyurusunda bulundu…(****)


-Yani AYM üyeleri şimdi kendilerini mi yargılayacak?


-Valla hukukçulara göre bu imkansız, çünkü AYM’nin kendini yargılayabilmesi için toplanıp, salt çoğunlukla karar alması gerekiyor, ama burada 9 üye hakkında suç duyurusunda bulunulduğu için AYM’nin toplantı yeter sayısını bulması bile imkansız… 


-Peki iyi hoş da senin vodvil diye nitelendirdiğin bu oyunu kimler sahneye koydu? Bunun “ezici güç” tarafından sahneye konulduğunu nereden çıkarıyorsun?


-E, görüyoruz işte, Beştepe’den gelen açıklamaları duyuyoruz…(*****)


-Hmmm peki şimdi ne olacak?


-Valla onu bilen varsa beri gelsin, dün gece Ankara’da kimsenin gözüne uyku girmedi, CHP taze lideri Özgür Özel Başkanlığında olağanüstü toplandı ve “darbe” dediği bu olaya direnme kararı aldı, meclis başkanı Numan Kurtulmuş’a seslenerek TBMM’nin toplanmasını ve bu hukuk darbesine karşı çıkmasını istedi. 


-Ya “ezici güç” bunu istemezse?


-İşte o soruya biz şu anda, -du bakali n’olcek- demekten başka bir karşılık veremiyoruz. Sadece CHP lideri Özel’in, bu sorunu her platforma taşıyacakları açıklamasını biliyoruz, hatta  meclisten filan sonuç alamazlarsa sokaklara bile döküleceklermiş, bunu da açıkça dile getirdi. 


-Hmmm, demek öyle, o zaman biraz du bakali n’olcek?


https://www.bbc.com/turkce/articles/cv21elj53rno

https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2023/53898

https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/iran/301020231

https://www.bbc.com/turkce/articles/c72q6d5d9j2o

https://t24.com.tr/haber/bestepe-den-ilk-aciklama-mehmet-ucum-yargitay-i-savundu-karar-dogrudur-milli-yargiya-saldirilar-cok-buyuk-bir-birikim-olusturdu,1137846


Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...