Ana içeriğe atla

Kubbeli Yargıtay


Gündemdeki Anayasa tartışması nedeniyle eski bir yazımı sunmak istedim.

- “Eski ayları kırpıp kırpıp yıldız mı yapacaksın?” Demeyin, bence Yargıtay eski başkanı Sami Selçuk hala parlayan bir yıldız. 
————————

Evime giderken sürekli kullandığım yoldan geçerken “dev bir inşaat” dikkatimi çekiyordu... Fotoğrafları görünce siz ne dersiniz bilemiyorum ama ben inşa halindeki kubbeyi ilk gördüğümde, “Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük camii yapılıyor” diye düşünmüştüm. Dostlardan “hamam gibi” diyenler de oldu ama o kadar büyük hamamın, Anayasa Mahkemesi, Adalet Akademisi gibi kurumların arasında yeri olmaz dedim.  

Daha sonra inşaat alanının önüne “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” yazan bir tabela konuldu... Pandemi sürecinde o yolu daha seyrek kullanır oldum. Geçenlerde baktım ki binanın önüne “Altın gibi parlayan harflerle” YARGITAY yazılmış...

Benim Bildiğim, Bu Türden “Dev Binalar” için yıllarca süren planlama söz konusudur. Öyle ya, binanın ulaşım durumu, trafiğe etkisi ve pek çok açıdan konumu incelenir, araştırılır. Oysa bu bina İncek Bulvarında “Çok ani” biçimde ortaya çıktı, Üstelik önce Çevre Bakanlığı'na ait olacağı ifade edilirken sonra Yargıtay’a ait olacağı anlaşıldı.

Bu konuda Yargıtay’ın saygın eski başkanı Sami Selçuk’un görüşünü almak istedim; şöyle dedi:



“Böyle bir binanın yapıldığını duydum. Ancak ayrıntıları bilmiyorum. Aslında binada kubbelerin olmasında bence bir sakınca yok. Bu, mimarlık sanatının bir yansımasıdır. Önemli olan o kubbenin altında kotarılacak olun hukuk ve adalet dağıtımının içeriğidir. Ne yazık ki bugünkü durumda adli sistemimizin işleyişinde büyük sıkıntılar var. Özellikle ilk mahkemelerin durumu yürekler acısı. Yargıçlarımızın bilimsel donanımları üzücü. Savcılar da öyle. Savcı karar organı değildir. Ama bizde sanki karar organı gibi. Üstelik bir kovuşturmaya yer olmadığı görüşünü (kararını) yansıtırken bile üç yanlışı bir arada görmek, insanı kahrediyor. Öğrencilerime bu yanlışları örnek olarak sunuyor ve dikkatlerini çekiyorum. Bu konudaki sorularıma yanlış yanıt veren öğrencilere geçer not vermiyorum…”

Şu sırada Bilkent Üniversite’sinin Hukuk Fakültesinde ceza ve ceza muhakemesi hukuku dersleri veren Profesör Selçuk’la konuşmamız, HDP’nin İzmir’deki binasına yapılan saldırı ve yaşanan acı ölümün hemen sonrasına denk geldi, sordum:

-Bu türden bir saldırının tam da HDP’yi kapatma davası gündemdeyken yaşanmasına ne dersiniz?

Selçuk: Ben hep şunu söylerim: “Yargılama erkinin el koyduğu olaylarda asla konuşmam, görüş bildirmem. Anca karar verildikten sonra konuşurum. Şunu kimse unutmamalı. Bu konuda Avrupa ülkelerinde yapılmış incelemeler bulunmakta. Bu tür davranışların yargılama üzerindeki etkileri çok olumsuzudur. 

-Efendim bir anayasa değişikliği planı da gündemde, Cumhurbaşkanı da ifade etti, ayrıca MHP’nin hazırladığı bir taslaktan söz ediliyor ne dersiniz?

Selçuk: Ben bu tür taslaklardan hiçbirini görmedim. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılması gibi saçmalıklardan söz ediyorlarmış. Son “başkanlık sistemi” öngörülen bunalımı yaratmıştır. Bundan ders alınmalı. Anayasa bilinci olmayanlar, olsa olsa yeni bunalımlara gebe bir babayasa yapabilirler. Bu bilinç önemli. İngiliz halkı bu bilincin somut örneği. Bu bilincin yetersiz olduğu ülkelerde yazılı anayasalara bile uyulmuyor. Anayasa’nın 153’üncü maddesini kendinden menkul gerekçelerlem çiğneyen yargıçların bulunduğu bir ülkede anayasa yapmak çok zor. Bu güç işi bugüne değin başaran biricik demokratik anayasa, 1961 Anayasası’dır. Ondan esinlensinler ve temellerine dokunmadan yeni bir anayasa yapsınlar yeter. 

-Babayasa dediniz de... Bugünlerde adalet arayışında adeta mafya babalarına bel bağlayanlar var... Sedat Peker’i kastediyorum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Selçuk: Cumhuriyet savcısı teriminin başındaki “Cumhuriyet” sözcüğü, sanıldığı gibi, yönetim biçimine değil, cumhurun, halkın, kamunun adına yasaları uygulamak için harekete geçen insana vurgu yapmaktadır. Bu yüzden eskiden kullanılan “cumhuriyet müddeiumumisi” teriminin “ay mehtab”ından farkı yoktu, yanlıştı.
Savcıların cumhurun, yani halkın, kamunun adına yasaları uygulamak için harekete geçme konusunda hiçbir takdir yetkileri yoktur. Bizim sistemimiz kural olarak “mecburilik sistemi”dir. Yasa, yalnızca yasalarda belirtilen kişisel cezasızlık (yanlış adlandırmayla etkin pişmanlık dâhil) nedenleri söz konusu olduğu zaman sınırlı bir takdir yetkisi tanımıştır (CMK, m. 171). Bu yüzden savcı, herhangi bir biçimde, yasanın deyişiyle “bir suçun izlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamak; “yeterli kuşkuya ulaştığında" da cumhuriyet yasalarının uygulanması için kamu davasını açmak zorundadır (CMK, m. 160, 170/2).
Bu ihbarın kaynağı isterse bir cani ya da çete başı olsa böyledir. Savcı, bu kişilere inanılmaz demeyecek ve gerçeği araştırdıktan sonra ancak dava açılıp açılmaması konusunda bir görüşe ulaşacaktır.
Eğer bu bir uyuşturucu madde ile ilgili ise, durum daha da ciddidir. Çünkü dünyanın neresinde işlenirse işlensin, parada sahtecilik, işkence, ulaşım araçlarının kaçırılması ve suçlar uyuşturucu ticareti vb. kimi suçlara el koymak, küresellik ilkesine  –ki öğreti buna evrensellik diyor-  göre, kural olarak o olaya el koymak savcıların kaçınamayacakları bir görevdir.  Bu türden suçlar, yasaya göre eğer Türkiye’de işlenmişse savcı hemen el koyacaktır ve buna mecburdur. Buna karşılık Türkiye sınırları dışında işlenmişse, sözgelimi, Çin karasularında işlenmişse adalet bakanı istediği takdirde, o suça savcı yine el koymak zorundadır (TCK, m. 13).
Suçlunun kişiliği, yargılama yapılırken değil, ceza verilirken değerlendirilir. O kadar.  
Bu konuda TV’lerde açıklanan kimi görüşler hukukla ilgili değildir. Kimileri de saçmadır.

NOT; Bu yazıyı 18 Haziran 2021 tarihinde kaleme almıştım… 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...