Bu Blogda Ara

Selahattin Demirtaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selahattin Demirtaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Mayıs 16, 2021

Oh be, mapuslukta son gün!


Günlerdir dört duvar arasında mapustayız, pandemi yüzünden “istisnai meslek sahipleri” dışında herkes evinde hapis... Neyse ki bugün kapanmanın son günü, yoksa durumumuz  aynen şarkıdaki gibi:

-Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?

Boğazımız sıkılıyormuş,  göğsümüze biri oturmuş da kalkmıyormuş gibi karanlıkta, bir kabusun içindeyiz de bir türlü uyanamıyoruz sanki...   

Hapistekileri bir kez daha ve çok iyi anladım. Hele bir de çoğunun “gözünün üstünde kaşın var!” Denilerek içeri atıldıklarını düşünürsek... 

-Ne yani? Yalan mı? Aksi taktirde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne diye bunca kararında başvuru sahiplerini haklı bulsun? TC makamlarını mahkum etsin? Demirtaş’ı, Kavala’yı serbest bırakın diye ısrarcı olsun? Türkiye neden AHİM’de düşünce ve ifade özgürlüğü  ihlallerinde, Rusya’dan bile fazla mahkum edilerek rekor kırsın? (*)

Vallahi abartmıyorum, eğer yarın yasakların son günü olmasa çıldırmak işten bile değil.

Nasıl mı atlatmaya çalıştık?

Evde oyalanmak için herkes yeni yeni meşguliyetler icat etme çabasına girdi. Mesela bir gün baktım, bizim Mehmet almış eline makineyi, makası, babasına saç traşı yapıyor, ben de devreye girdim:

-Ne veriiim abime, çay mı kahve mi?

Yok yok, içimden kızdım aslında, “şimdi yerlere saçılan  saç sakal kırıntılarını kim temizleyecek? Ben oraları daha yeni süpürmüştüm!” Diye söylenerek.

Tabii ki mutfak bir numaralı çekim alanı...

-Bugün ne yiyeceğiz?

-Ne biliiiiim,  bıktık aynı şeylerden, acaba  pizza mı yapsak?

Hemen aç sanal yemek tariflerini... Aman o ne güzel manzara, İrlanda’da yeşillikler içindeki bir tepede adam pizzanın hamurunu hazırlamış, demir tavaya yaymış, şimdi de sos için gerekenleri sıralıyor:

-Önce 5-6 domatesi rendeleyeceğiz... Sonra 2 baş sarımsak dövülüp domates rendesine  karıştırılacak...

-Tuh yahu, bütün sarımsakları geçen gün  Şıveydiz (**)  yapalım dedik de tüketmedik mi?

-Neyse sarımsak da varsın bizim pizzada eksik olsun

İrlandalı, tarife devam ediyor,  peynirsiz pizza olmaz tabii ama, “yarım kilo mozzarella” dediğinde bizde şartel atıyor:

-Yahu mozzarella yok ki evde, şimdi nereden bulacağız bu yasaklarda? Zincir marketler hafta sonu kapalı, mahalle bakkalında mozzarella bulunmaz ki... Boşverelim biz pizzamızı Türk Usulü yapalım. Dil peyniri vardı şu kasede, sucuk da dilimleriz...

-Nursuuuuun, boşver şimdi pizzayı çabuk gel burayaaaaaaa

-Ne o yahu? Acil durum mu var?

-Yok yok, Sedat Peker’in dördüncü videosu çıkmış, koş yetiş, seyredelim...

-Aaaaaaa, ayol neler diyor bu adam? Bir zamanlar pek makbul kişiydi de hayret ediyorduk korumalarla dolaşmasına? Ne demek yahu 5 ton kokain gelecekmiş Mersin Limanına? Bunların kaydı kuydu yok mu? Kimmiş bu malın sahibi acaba? Herhalde yetkililer bi açıklama yapar...

Sahiden de, biraz sonra devletin tepesinden açıklamalar gelir, en üst yetkili, “eğer bunlar ispat edilirse, idama razıyım!” Diye yazılı açıklama yapar.

-Hahaha... İdam kaldı mı ki? Özal mı demişti bir zamanlar, “yengemin şeyi olsa, amcam olurdu” diye... Böyle resmi açıklama mı olur yahu? Vallahi şu kaybolan Damat Beyin dediği gibi, “at izi it izine karışmış” memlekette...

-Ayol meğer Sedat Peker kendini Hardy dö Pasavan’la eş tutmuş ha? Baksana Pardayanları daha sakalı bitmeden okumuşmuş...

-O ne yahu, “Oxford vardı da okumadık mı?” Lafı yerine, “Shakespeare okuyamadık, Pardayanlardan esinlendik” der gibi...

İşte, bizler ikibinyirmibir yılının güzelim mayıs ayının tam onbeş gününü dört duvar arasında bu oyalanmalar-debelenmelerle geçiriyoruz, merak ettim, sizde durum farklı mı? En çok özendiklerim de yasakları sahillerde geçirenler.  Ayyy ne güzel, sabah erkenden bir yürüyüş yapar, sonra terin soğumadan kendini serin sulara bırakırsın... 

-A, sen gerçekten oynattın galiba. Ayol denize girmek sadece turistlerin hakkı, Türk vatandaşlarına yasak, bunu  bilmiyor musun? Yoksa sen bizi, birisiyle karıştırıp  dörtyüz arabalık konvoyla Okluk Koyundaki saraya pardon, yazlığa geldik de çoluk çocuk, torun torba, eş dost denizlerde kulaç atıp keyif yapıyoruz mu sandın? Pes vallahi...

-Evet pes vallahi... Oynatmaya az kaldı, doktorum nerdeeeeeee?

 (*) https://www.amerikaninsesi.com/a/aihme-basvuru-sampiyonu-rusya-ve-turkiye/5755024.html


(**) https://www.hurriyet.com.tr/lezizz/siveydiz-yemegi-tarifi-41178427





Salı, Mart 09, 2021

Geçmişimizle yüzleşebilsek parti kapatma huyundan vazgeçer miyiz?

Bilmem kaçıncı kez bir partinin kapatılması gündemde... HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş çoktandır hapiste, partinin pek çok yöneticisi ve seçilmiş belediye başkanı da... Hapse giren başkanlar yerine hooop bir kayyım atanıyor tamam...


Kürt lider Seyit Rıza’nın idamının yıldönümünde de  Dersim odağında,  Kürt Sorunu kemikleşmiş kutupların tartışmalarını yeniden alevlendirmişti.

Acaba bu kutuplaşma bizi nereye götürür? Havanda su dövülerek çözüme ulaşılabilir mi?

The New Anatolian gazetesinde haftalık röportajlar yaptığım sırada AKP Hükümeti,açılım süreci”ni başlatıyordu. Bölgeye gidip, Kürt Sorunu üzerine gözlemlerde bulunup, incelemeler röportajlar yapmıştım. Gazetedeki bu geniş yayın daha sonra kitaba da dönüştü. 

Yıllardır konuşulan, onbinlerce cana mal olan ama  “bir arpa boyu bile yol alınamayan” bu konu,  bence toplumumuzun kutuplaşmasında ve ileriye yol alamamasında  en önemli etken... 

Soruna inatla “takım tutar gibi yaklaşma” alışkanlığından vazgeçebilsek keşke,  bir de “kulaktan dolma bilgiler” yerine, araştırmak, okumak, dinlemekle eksiklerimizi biraz olsun giderebilsek...

İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında,  Seyit Rıza’nın “hukuk sistemi yerle bir edilerek, “yıldırım hızıyla nasıl idam edildiği” bütün detaylarıyla anlatılıyor... Ama yazılanlarda dikkati çeken nokta, yargılama ve idamın Atatürk’ün bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde aceleyle gerçekleştirilmiş olması ve buna gerekçenin Çağlayangil tarafından, “Eğer gecikilirse, Seyit Rıza’nın Atatürk tarafından affedilmesi olasılığı” diye dile getirilmesi... 

-İnsanoğlu nasıl bu kadar acımasız olabiliyor?

Değil mi?

Oysa “ne hikmetse son yıllarda ortaya çıkan kuşkulu! bir  MAH (Bugünkü Milli İstihbarat Teşkilatı) belgesi”ne göre, Seyit Rıza, idam edilmeden önce, bölgeye trenle gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine, kompartmanına getirilerek kendisiyle görüştürülmüş, bu görüşmede Seyit Rıza’ya  “Eğer af dilersen seni idamdan kurtarırız” denilmiş ama Rıza bunu kesin bir dille reddetmiş. Eğer doğru ise, Rıza bu görüşmede Atatürk’e Dersim’de yaşananları, kendisine bugüne kadar söylenen yalanları ve kurulan komploları geniş biçimde anlatma fırsatı da bulmuş. 

İşin ilginç yanı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da zamanında, Dersim araştırmaları yaptığı bir sırada İhsan Sabri Çağlayangil ile üstelik de “bant kaydı” ile bir röportaj gerçekleştirmiş olması...

Gazeteci Hulki  Cevizoğlu’nun yaptığı TV programlarında da konu en geniş kapsamda yer almıştı...

Şu sırada Kürt Sorununa bakışta, CHP’nin mazide kalan Süleyman Demirel- Erdal İnönü Koalisyonunun bile fersah fersah gerisine düştüğü dikkate alınırsa çözüm Kaf Dağının ardında görünüyor.

O halde Pandemi illeti dünyayı kasıp kavururken, bizim memlekette de işler güçler askıda, hepimiz karantina yorganını çekmiş, kış uykularındayken biraz okuyup aydınlansak fena mı olur?

Şu listeye göz atmaya ne dersiniz?


https://birikimdergisi.com/guncel/452/shp-nin-kurt-raporu


https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Seyit_R%C4%B1za


https://m.sabah.com.tr/gundem/2015/04/20/mustafa-kemal-ataturk-ve-seyit-riza-gorusmesi-belgelendi/amp


http://cevizkabugu.com.tr/gundem.asp?procid=218

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...