Namık Kemal Ortaokulu yıllarında okul çıkışlarında dadandığımız bir pastane vardı, bağıra çağıra tezgahın arkasında sıraya girerdik: - Amca bana bi sosisli, ama hardal koyma -Bi kaşarlı tost yapsana amca -Amca şu poğaçayı verir misin? Benim isteğim hep aynıydı, “ amca bir acıbadem kurabiyesi !” O yıllarda annem birgün elimden tutup, “ gel seninle bir yere gideceğiz ” demiş, beni Maltepe’de, Gölbaşı Sinemasının bulunduğu Gölbaşı Apartmanına götürmüştü. Üst katlara çıktık, bir dairenin kapısını çaldık, epey bekledik, sonra beli bükülmüş, saçları bembeyaz olmuş bir ninecik açtı kapıyı, bizi içeri buyur etti: -Hoşgeldin kızım, içeri girin, bak çay ve şeker şurada, haydi güzel bir çay demle de içelim. Tek gözden ibaret odada yalnız yaşadığı anlaşılan sevimli ninecik, benim başımı okşayıp, koltuğuna oturdu. Annemle sohbetlerine kulak kabarttım: -Masume’ciğim Vedat hiç görünmedi bu aralar, sağ olasıca, geldiğinde de karşımda 10 dakika ya oturur ya oturmaz, ateş alır gibi ...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.