Bu Blogda Ara

Leyla Erel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Leyla Erel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Mart 17, 2022

Halide Edip ve bizim kızlarımız




Son zamanlarda Halide Edip’e yoğunlaştım, okuyor da okuyorum, “Mor Salkımlı Ev”i  müthiş bir hatırat. Bir babanın kızını bu kadar yüceltip, ilerletmesi, bütün imkanları ayaklarına sermesi “o devre göre!” İnanılmaz… Bunca yıl sonra, “bu devrin babalarına örnek olmalı!” Darısı bizim Leyla ile Ali’nin (Ali Erel) başına…

İpek Çalışlar’ın Halide Edip’i de çok titiz araştırmaya dayanıyordu onu da çok severek okumuştum ama Halide Hanım’ı kendi kaleminden okumak, karşılıklı konuşuyormuşuz gibi, insanı büyülüyor…

Niyetim Halide Hanımın İngiltere’de 1926’da yayınlanmış olan hatıratına da bir el atmak… (Memoires of Halide Edib,The Century Co. London-New-York) 


Zaman zaman “zorunluluklar”dan kurtulup “daldan dala konabilme” lüksüne kavuşmak ne müthiş bir şey…

Halide Edip’in “Mor Salkımlı Ev”inden bir kaç alıntıyla, sizlere bu büyük fikir kadını, yazar ve felsefecinin yaratılışındaki “baba etkisi”ni paylaşayım:


“İcadiye’ye gidişimizin asıl sebebi babamın beni Amerikan Koleji’ye vermek istemesinden ileri geliyordu.Babam ben yedi yaşındayken koleje müracaat etmiş ve benim orada kalıp büyümem için her türlü ısrarı yapmıştı. Fakat (kolejden) reddederek onbir yaşından evvel talebe almayacaklarını söylemişlerdi. Nihayet İcadiye’de babam bana yeni bir nüfus kağıdı çıkararak yaşımı büyültmüş ve koleje yazdırmıştı…

…Sınıf arkadaşlarımı en küçüğüydüm. Bana yukarıdan bakıyorlardı. Ben korkunç bir yalnızlık ve çekingenlik içinde kıvranıyordum. İngilizceyi hayli çabuk öğrendim çünkü kolejde o devirde başka dil konuşulmazdı. Fakat İngilizceyle alakam, babamın yakın dostu olan ve o zaman Türk Bahriyesinde (Deniz Kuvvetleri)  bulunan Woods Paşa’nın benim için seçip gönderdiği hikayelerle başlar…

…Babam bir çocuk gibi sevinç içindeydi. Kolumdan yakaladı ve bana hazırlattığı odaları gösterdi. Teyzenin eski odasını bana yazı ve ders odası olarak hazırlatmış, oraya büyük bir yazı masası, rahat İngiliz koltukları, bir de salıncaklı sandalye koydurmuştu…Hemen ertesi gün Arabi Hocam Şükrü Efendi geldi, derslerime başladım. Arap gramerini öğretmek için o kendisine mahsus bir usul bulmuştu. Ben o usulü tecrübe ettiği ilk talebesiydim. Kur’anın manasını çok geçmeden anlamaya başladım…

…Babam beni Nuri Beye götürdüğü zaman piyanoda ıskala (klavye alıştırmaları) devrini hayli çabuk atlatmış, İtalyan musikisinin bazı havalarını çalmaya başlamıştım.Babam bu ıskala devrinde inanılmaz bir sabırla, alakayla oturur, beni dinlerdi. Fakat ilk havayı çalar çalmaz, Nuri Beyin Beşiktaş’taki evine bir akşam elimden tuttu götürdü. Piyanonun iskemlesine bir minder  koyduktan sonra Nuri Bey beni kaldırdı, oturttu. Önüme bir nota koydular, kemana piyanoda refakat ettim. Salondakiler belki yaşımın küçüklüğünde dolayı bana büyük bir alaka ve muhabbet gösterdiler. Hele babamın sevincine payan yoktu. Belki hayalinde beni istikbalin meşhur piyanisti diye canlandırıyordu…


——-Ve bugün———


Halide Edib’in yazdıklarını okurken nasıl bir hüzün duyduğumu ve yaşadıklarımıza isyan ettiğimi anlatamam. Bugünün babaları arasında Edib Bey gibiler azınlıkta kalıyor ne yazık ki… AKP iktidarının yaratmak için ısrarlı çaba gösterdiği, “laiklikten uzak, şeriata yakın” sisteme bakar mısınız? Milli Eğitim Bakanlığına atanan bir müsteşar “Türkçe artık öldü” bile demeye cüret etmedi mi?

Kız çocuk babaları bu ortamda işin kolayını kızlarının başını örtüp, kur’an kurslarına göndermekte bulmuyorlar mı? 


-Peki sonra?

-Sonrası ne olacak? Doğru dürüst eğitim almamış, meslek edinememiş kız, “çocuk yaşta” evlendirilecek ve kendi doğuracağı kız çocuklarını da aynı kadere mahkum edecek.


Eh, “giderlerse gitsinler” diyen “başımızdaki”nin de amacı bu değil mi zaten? Onlar gitsin, “göndermeyeceğiz” dediği “sığınmacılar” kalsın. 

-Amaç ne?

-Amaç, apaçık ortada, ülkeyi geçmişin karanlık günlerine geri döndürmek. Bunu hala göremeyenler varsa gözlerine perde çekilmiş demektir.



Pazartesi, Ağustos 16, 2021

Nunu’dan Leyla’ya










Piticik, sen ne zaman büyüdün de “iki” yaşına geliverdin bakiim? 


Oysa dün gibi aklımda, annenle babanın bize “bebek geliyor” müjdesi verdiği günler… 


Sen annenin karnında mışıl mışıl uyurken üçümüz Bodrum’da denize girmiş de, paparazziye bile yakalanmıştık.


Hele, İstanbul’da yaşama gözünü açtığın o 16 Ağustos 2019 günü nasıl da heyecanlıydık. Pespembe gülümsemenle minik yatağına koyuverdiler seni de, hepimiz sevinç gözyaşlarına boğulduk… Yaşamımıza mucize gibi girdin.


Sonra günler, aylar geçti, birlikte ne hoş, nasıl sevgi dolu zamanlar geçirdik di mi? 


Sen “babaanne” diyemiyordun da “nunu” ismini takmıştın bana, plajdaki kocaman şezlongda neşeyle zıplayıp dururken “pis sinek” (*)  şarkısını çaldırıyordun. Kumsaldaki  kedileri, “kopak”ları (Enecan Ablan köpeklere böyle diyordu!)  sarılıp sarılıp öpüyordun, ne çok sevdik seni, bağrımıza sıkıca bastık.


Dilerim yaşamın hep aydınlıklar, mutluluklarla geçsin Leyloş, gölgeler karanlıklar senden uzak olsun. Benim dileğim bu… 


Seni çok seviyorum ve senden 100 yıl önce doğmuş bir “büyük dede”, Kurt Vonnegut’un öğütleriyle sesleniyorum sana… Time Dergisi ondan 2088 yılı için bir mektup yazmasını istemiş, o da bunları yazmış. (Sen iki yaşında, olanlardan habersizdin Leyloşum, o sırada ülkemizde pek çok yangın ve sel yaşanıyordu!)


“2088’in bayanları ve bayları…


Umarım kör cahil optimistleri lider konumuna getirmekten vazgeçmişsinizdir. Şu an ihtiyacımız olan liderler, inatla yaşama tutunarak doğaya karşı nihai bir zafer kazanacağımızı iddia edenler değil, doğanın hırçınlığını ve makul ateşkes koşullarını dünyaya gösterecek kadar cesur ve zeki olanlardır.


Ateşkes koşulları şunlardır:


1. Nüfusunuzu azaltıp sabitleyin.

2. Havayı, suyu ve toprağı kirletmekten vazgeçin.

3. Savaşa hazırlanmayı bırakıp gerçek sorunlarınızla ilgilenin.

4. Hala yapabiliyorken çocuklarınıza ve elbette kendinize etrafınızdakileri öldürmeden küçük bir gezegende nasıl yaşayabileceğinizi öğretin.

5. Bir trilyon dolar harcarsanız bilimin her şeyi çözeceğine inanmayı bırakın.

6. Siz ne denli yıkıcı ve savurgan olursanız olun, torunlarınızın bir şekilde başka gezegenlere göç edip düzgünce yaşayacağını düşünmekten vazgeçin. Bu hem zalimce hem de aptalca.

7. Ve bunun gibi falan işte.”


Leyloşum, seni çok seviyorum.



(*)  https://youtube.com/watch?v=e8LMmqk6NZs&feature=share

Cuma, Ocak 01, 2021

2021’in ilk günü...ŞEREFE




-Hiç aklıma gelir miydi torunum şampanya kovasıyla oynayacak ben de kahkahalarla güleceğim?

-Eh, bunca yılbaşı geçirince insan, pek çok şeyle karşılaşıyor, hepsi ayrı bir hikaye...

Hatırladığım ilk yılbaşı, Gaybi Yatır Apartmanındaki evimizde, 7 numaralı dairemizde geçiyordu mesela... Annemle babam bize birer tane oyuncaklı çikolata almıştı, benimki kız bebek, ağabeyiminki tavşan biçimindeydi. 

Sonra oradan taşındık, Hanımeli Sokağın diğer tarafına geçtik, Hanımeli Apartmanında oturuyorduk. Babam, Ankara Sinemasında oynayan  bir Jerry Lewis* filmine bilet almıştı, bütün aile gözümüzden yaş getiren kahkahalara boğularak filmi izledik. 


Çocukluk ve gençlik yılllarımın en önemli ilkesi saat 24.00’ü gösterdiği anda ilk, Ayşegül’le birbirimizi kutlamamızdı... Sonra araya yıllar girdi, o terk-i diyar eyledi, Paris’e yerleşti. Yine sürdürdük ilk birbirimizi kutladığımız yılbaşıları... Millenyum’da ailecek Paris’teydik, Ayşegül’ün evinde, o ne güzel sofraydı... Eyfel’in ışıkları göz kırpıyordu uzaktan.

Bir yılbaşı hatırlıyorum mesela, gözyaşlarımı durduramıştım.

Başka bir yılbaşıydı, bir kadeh içer içmez “pek çok şeyden dönen!” başımla sarhoş olup, geceyi mahvettiğim...

Neyse işte, onların hepsi geride kaldı artık. 


Şimdi ailemizin odağında minik Leyla var. O belirliyor artık yaşam döngümüzü...

2020 tuhaf bir yıldı, hiç abartısız “ölümün kıyısından döndük”, buna neyin sebep olduğu hala muamma... Hastane süreçleri, ameliyatlar...  Tam bitti derken, bu kez de Covit 19 olayı, dünyayla birlikte hepimizi ölümün kıyısına taşıdı... Dünyada ölümler 2 milyon kişiyi geçti, bizde de durum çok fena... Pek çok sevdiğimiz insanı, tanıdıklarımızı, yakınlarımızı beklenmedik ve adeta çözümsüz görünen bu pandemiye kurban verdik.


Eh, yine de umutlu olmak istiyor insan... Bir kadeh şampanya bal gibi iyimserlik aşılıyor insana... Hele evde tatlı bir bebek varsa, yarınları müjdeliyorsa herkese...

-Şerefe

* https://en.m.wikipedia.org/wiki/Jerry_Lewis

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...