Bu Blogda Ara

pahalılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pahalılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Nisan 28, 2023

MÜJDEMİ İSTERİM

 



Sabah kalktık, aklımıza ilk düşen:


- Bugün acaba ne yapsak? Dolapta bir kaç patlıcan var, imambayıldı mı yapsak? Karnıyarık mı pişirsek?


Ben ezelden beri “etçi” değil “sebzeci” olduğum için, imambayıldıdan yana koydum tercihimi… Patlıcanlar şerit şerit, pijama misali soyuldu, tuzlu suya konuldu…


-Ayol çizgili pijama giyen mi kaldı? Gençlere tarifi böyle verirsen kimse bir şey  anlamaz…


-Aaaa haklısın, eskiden Pazar günleri sepetimiz kolumuzda pikniğe Atatürk Orman Çiftliğine giderdik, babam memuriyet alışkanlığı ile o gün bile tiril tiril giyinirdi… Oysa etrafta çizgili pijama giymiş, basıla basıla topuğu ezilmiş tokyo-terlikli adamlar çok olurdu… Boşver yahu, iyi ki de kalkmış çizgili pijama muhabbeti…


-Yahu sen ne diyorsun? Çizgili pijama iyi ki kalktı diye seviniyorsun da  Atatürk Orman Çiftliğine artık gidemediğine  üzülmüyor musun? Keşke Atamızın armağanı çiftlik yerinde dursaydı da etraf pijamalı, ezik tokyolu adamlardan geçilmeseydi… Valla ben razı olurdum…


-Ay sen de herşeye de bir münafıklık katmasan olmaz… Ne olacaktı yani onca ağaç, çiçek böcek, Karadeniz havuzu filan… Havuza biz kadınların girmesi mümkün olur muydu sanki? Adamlar yine çizgili pijamalarıyla şambrelleriyle doluşuverirdi suya… 


AOÇ’deki Karadeniz Yüzme Havuzu



-Haklısın valla, zaten baksana,  Hüda-Par sözcüleri neler söylüyor… Kadınlar fıtratına uygun işlerde çalışmalıymış, imam nikahı resmi kabul edilsinmiş, hatta kadının haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesini bir gecede yürürlükten kaldırttıkları yetmiyormuş gibi şimdi bir de kadının güvencesi durumundaki 6284 sayılı yasaya el attılar… O da gözden geçirilmeliymiş… Ne havuzundan bahsediyorsun sen? Kadının fıtratına uyar mı öyle bikiniyle mayoyla havuzlara filan girmek? Baksana kız-erkek okulları ayrılsın diyen adamlar seni havuza sokar mı?


-E, sen hani sen müjde verecektin? Bak patlıcan tarifiyle lafa başladın, nerelere geldik…


-Evet ya, laf döndü dolaştı nerelere geldi… İşte onu diyordum, patlıcanları pijama gibi, pardon pardon, şerit şerit soyduk, tuzlu suda bekletiyoruz… Aaaa bir de baktım ki, bizim kiler sepetinde sadece  2 tane soğan kalmış…


-Ayol evde 2 soğan kalmışsa kıyamet kapıda demektir… Yemek filan pişirilmez soğansız… Alsaydın ya şöyle beş on kilo?


-Ha, söylemek kolay kilosu 30 liraydı otuuuuuz… Neyse işte hemen fırladım gittim yakındaki markete… Baktım soğan 14, evet evet, ondört liraya düşmüş… Bir sevindim ki sorma, hemen aldım iki kilo… İşte müjdem buydu… Liderimiz üzerinize afiyet biraz rahatsız da, onun yerine ben vereyim sevinçli haberi dedim… İşte imambayıldımız hazır, buyur beraber yiyelim…


-Eh, haydi bakalım, sen müjde deyince aklıma başka şeyler gelmişti ama neyse, şimdilik bununla yetinelim,  bize bir an olsun sevinç yaşatır… Hmmm valla çok güzel olmuş imambayıldın, ellerinize sağlık…



NOT: Atatürk’ün  “el yazısı ve ıslak imzasıyla” kaleme aldığı vasiyetiyle Türk Halkına armağan ettiği Atatürk Orman Çiftliği, her yerinden kesilip, koparılıp, o güzelim  ağaçlık arazisine Külliye, Orduevi, Otel, Benzin İstasyonu, hatta özel şahıslar için konut siteleri bile inşa edilip, kilometrelerce asfalt yol döşenerek kuşa çevrildi.  Sadece Külliye inşaatı için 50 bin ağaç kesildiği biliniyor. Üstelik bu vasiyete karşı çıkış ve doğaya ihanet Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında bile bütün detaylarıyla irdelenmiş.(*)


NOT: Bu konuda adeta tek başına mücadele veren mimar odası başkanı Tezcan Karakuş Candan’a geçen gün sordum, “AOÇ’nin geleceği ne olacak? Külliyenin betonlaştırdığı dönümlerce arazi yeniden yeşillendirilebilir mi?” Diye, şöyle dedi:

-Atatürk Orman Çiftliği üzerinde Türkiye’nin her yerinde, her evde, her ailede neredeyse her gün konuşuluyor, seçimlerden sonra halkımızla Kaçak Sarayın geleceğine birlikte karar vereceğiz, zaten herkesin bildiği gibi o binaların Atatürk Orman Çiftliği üzerine yapılışı sadece Ata’nın vasiyetine, doğaya, yeşile ihanet değil, rejime yönelik bir kalkışmadır.


(*) http://www.sck.gov.tr/wp-content/uploads/2020/02/Kad%C4%B1n-ve-%C3%87ocuklara-Y%C3%B6nelik-%C5%9Eiddetle-M%C3%BCcadele-Kapasite-ve-%C4%B0mk%C3%A2nlar%C4%B1n%C4%B1n-De%C4%9Ferlendirilmesi-Devlet-Denetleme-Kurulu-Raporu.pdf

Salı, Eylül 20, 2022

Pretoria notları (1) N’olcek bu Güney Afrikalıların hali?






Güney Afrikalılar da bizim gibi yolsuzluklardan, adaletsizlikten, hayat pahalılığından şikayet edip, “ne olacak bizim halimiz?” Diye sora dursun, bugün başkent  Pretoria’da (*) beyaz azınlığının yaşadığı mahalleleri biraz arşınladım. Her yere sessizlik hakimdi. Sabahın erken saatlerindeki sessizliği, rastladığım “hadida kuşları” (**)  cırlak ötüşleriyle bozdu.


Aman aman aman, o ne lüks, o nasıl bir ihtişam. Evlerin her biri küçük birer saray yavrusu maaşallah. Ne var ki, resimlerde de görüldüğü gibi, “saraycıklar”ın hepsi yüksek duvarlarla çevrili birer hapishaneyi çağrıştırıyor. Duvarların tamamını kaplayan dikenli tellere elektrik verildiği, bunun çok tehlikeli olduğu da uyarılarda belirtiliyor. Saraycıkların önündeki silahlı nöbetçi kulübeleri de cabası. Kimi sokaklara giriş yasak, ancak orada oturanların otomobille girişine izin veriliyor. 




-Demek beyaz ahali bu derece güvenlik endişesi duyuyor, can korkusu yaşıyor, o yüzden sokaklarda in-cin top oynuyor, köpek gezdiren bile yok.


Diye düşündüm. Kim bilir? Yüzyıllardır sürdürdükleri sömürgeciliğin ardından, belki de beyazlar ektiklerini biçiyor.


-Nasıl yani? Zenginler  kendilerini altın kafeslere mi kapatmış?

-Aynen öyle… Güney Afrika nüfusunun sadece yüzde 9’unu oluşturan beyazların toplam milli gelirden aslan payını  (yüzde 80-90) aldıkları  dikkate alınırsa, eğitimsiz, işsiz, fakir halk üzerinde  yarattıkları öfkeyi-nefreti tahmin etmek güç değil.

-Peki, yüksek duvarların üstünü kaplayan dikenli tellere verilen elektrik beyazları ne kadar koruyabilir? 


Onu ben de bilmiyorum, fakat dün bindiğim Uber’in “beyaz!” Şoförü bana şunu söyledi:


-Artık burada yaşamak giderek zorlaşıyor. Her yıl ülkeyi beyaz nüfustan yüzlerce insan terk ediyor, üstelik bunlar eğitimli, mesleği olan insanlar. Genellikle Kanada, ABD tercih ediliyor. Biz de yakında Kanada’ya göç etmeyi planlıyoruz. Kalanlar ise genellikle eğitimsiz, niteliksiz olanlar. Zaten siyah nüfusun eğitim düzeyi çok düşük. Ülke yönetimi onların eline geçtiğinden bu yana ne doğru dürüst yatırım yapabildiler, ne var olanı koruyabildiler. Sonucu siz de fark etmişsinizdir, 8-10 saatlik elektrik kesintileri yapılıyor. Böyle bir ortamda sanayi, üretim mümkün mü?


Genç şoför karamsar bir ifadeyle bunları anlatırken 1 ABD Dolarının 10 yıl kadar önce 1 Afrika randına eşit olduğunu, şimdi 18-20 rand düzeyine fırladığını, yabancı yatırımların ülkeyi terk ettiğini de sözlerine ekledi. Arabadan inerken bana son sözü şu oldu:


-Sakın herhangi bir taksiye binmeyin, mutlaka Uber tercih edin, çünkü Uber sadece sabıkası  olmayanlara faaliyet izni veriyor. 


—-Mandela boşuna mı yattı?—


Bütün bu tablo karşısında 15. Yüzyıldan bu yana süren “sömürge sistemi”nin ülkeyi ve halkını silindir gibi ezip geçtiğini, yıllarca uygulanan ırkçı politikalar (apartheid) yüzünden eziyet çeken aydınların ve hatta 30 yıl hapis yatan efsanevi lider Mandela’nın “boşa mı kürek çektiğini” sorguluyor insan.


Gel gelelim siyahi çoğunluk yaşanan ortamdan pek rahatsız olmasa gerek ki, 2024 yılında yapılacak seçimde de mevcut yönetimin devamı için oy kullanacakmış, anketler ANC yönetiminin yüzde 50’den fazla oyu olduğunu gösteriyormuş. (***)



Lüks mahallelerde bunları düşünerek ilerlerken şaşırtıcı bir manzara ile karşılaştım. Üstü başı dökülen bir siyahi kadınla erkek, çimenlere uzanmış dikkatle beni izliyordu, “belki eski eşya-elbise-ayakkabı veren olur” diye gelmişler, neyse ki silahlı korumalar, tepki göstermeyip, orada bir kaç saat bulunmalarına izin vermiş. Aynı dili konuşup anlaşamadık, eğer mümkün olsa soracaktım:


-İşlerin giderek daha kötüye gittiği bir ortamda aynı lidere oy vermenin mantığı ne?”


Gazetelerden birinde yer alan lidere hitap eden “açık çağrı”  ise çok dikkatimi çekti: Lider Cyril Ramaphosa’ya seslenen işadamı Mark Barnes, “Kabineni değiştir, altyapı yatırımlarına ağırlık ver, yabancı sermayeyi teşvik et, sosyal kalkınmaya kaynak tahsis et”  (****) diyordu.


Sözün kısası, buralarda işler hiç iyi gitmiyor.  Rüşvetten yolsuzluktan yargılanan ama mahkemeye çıkmayı reddeden bir önceki lider Jacob Zuma biliyorsunuz sadece 2 ay hapis yattıktan sonra  “sağlık nedenleriyle” evine gönderildi. 


Bu durumu protesto eden göstericiler, yolsuzluk karşıtı pankartlarla  adaletsizlikten şikayet ediyordu. Kim bilir? Belki adalet mekanizması da Zuma’nın 23 çocuğundan biri! olan oğlu Edward’ın, “Babamı benim cesedimi çiğnemeden hapse atamazlar, yoksa çok kan akıtırım” tehdidinden çekinmişti.


(*) https://www.britannica.com/place/Pretoria

(**) https://en.m.wikipedia.org/wiki/Hadada_ibis

 (***) https://businesstech.co.za/news/government/620503/poll-data-reveals-anc-could-get-50-in-next-elections/

(****) https://www.dailymaverick.co.za/article/2022-09-18-an-open-letter-to-the-president-cyril-ramaphosa/


Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...