Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Selim İleri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Selim İleri, Cumartesi Yalnızlığı

  O’nunla “ Cumartesi Yalnızlığı ”nı okuduğumdan bu yana dosttuk. Dost dediysem, sandığınız gibi değil,  her an buluşulan-görüşülen bir yakınlık değildi bizimkisi. Hani kimi zaman dostlukların “bir var günü, bir yok günü” olur ya, sayfalardan, yazılardan oluşan öyle bir bağdı aramızdaki.  Kitaplarını hanidiyse çıktığı gün alır, yutarcasına okurdum, hayrandım kaleminden çıkan her harfe, sözcüğe. Kimi zaman telefondan bir mesaj gönderirdim, nazikçe yanıtlardı.  Cumartesi yalnızlığı hepimizin iyi bildiği bir yalnızlıklardan biri değil midir? Bir keresinde İstanbul’daydım, iliklerime kadar içindeydim o yalnızlığın, uzak bir semtte Feyzan’la  otelde kalıyorduk, ta! Ayamama Deresinin kıyısında…  Feyzan gün aydınlanmadan çıkıp gidiyordu işlerinin başına, ben oralarda amaçsızca yürüyor yürüyordum, telefonum çaldı: -Selim İleri’nin İstanbul’u anlatacağı vapurla Boğaz Gezisi var, sen de katılsan keşke… Yetiştim geziye, vapura bindik, güvertede oturuyorduk, ...

Avni Lifij

Şu Corona salgınına “ bardağın yarısı boş mu dolu mu?” Diye baksanız neler düşünürdünüz?  Mesela, okumaya bir türlü zaman ayıramadığınız kitaplar mı var elinizde? Ne güzel, çok sevindim.  Durun bakayım, benim aklıma gelenler hangileri?  Çocukluğumun o unutulmaz dergileri,” Çocuk Haftası ”... Henüz okuma yazma bilmiyordum, annemle babam, ağabeyim Mehmet Alev’i dergiye abone etmişlerdi, o evde yokken elime alır, saatlerce içindeki resimlere bakardım... Okumayı söktüğümde daha keyifli hale geldi Çocuk Haftası... Yıldırım Kaptan nasıl da uçarak yetişir, kötüleri yok ederdi. Kemalettin Tuğcu ’nun o hüzünlü öykülerini   tekrar tekrar okuduğumda bile boğazıma bir şeyler tıkanır, yutkunamazdım...  İki oda bir saloncuk evimizin en renkli ve içine girdiğimde hemencecik kayboluverdiğim dünyasıydı köşedeki kitaplık. Babam formika kaplamadan yaptırmış, eve ilk getirdiğinde en üst rafa ansiklopedileri dizmişti, Ticaret Ansiklopedisi, Türkiye Ansiklop...

Corona günlüğü

Sevgili günlük, Corona olayı hepimizi  günlerdir hapsetti. “ Bu durumda evin en çok ziyaret edilen yeri neresi?” diye soracak olursan, “ mutfak ve buzdolabı ” desem ne dersin? Sabahtan  ellerimi güzelce sabunladım, sonra geçtim mutfağa... “ Acaba ne pişirsem?” diye düşünürken sebzelikteki kabak ve patlıcanlar gözüme takıldı. “ Mevsimi değil” dediğini duydum da, arada bir lezzet değişikliği de lazım değil mi? Üstelik artık eve mahkum olduğumuz için, sebzeleri kızartmak yerine  fırında pişirsem hafif olur değil mi? Patlıcanları ince ince dilimleyip tuzlu suda bıraktım sonra biraz haşlayıp  mısır ununa buladım... Kabaklara gelince, dış kabuklarını hafifçe kazıyıp yuvarlak dilimledim, unlayıp bütün bu malzemeyi fırın tepsisine dizdim, hafifçe zeytinyağı sürdüm ve fırına verdim. Nar gibi kızardılar. Dünden kalanları da ısıtıp,  sofra kurduk, öğlen yemeğimizi afiyetle yedik.... Sonra kanepeye  geçtim, elimde kitabım (*), Selim İleri’ yi çok severim ...