Ana içeriğe atla

Kayıtlar

feyzan erel etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

Canım… Can Bartu

Bugün istim üstündeydim tam… Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir taslak (sürpriz kalsın!)  var…  Her gün kitaplığa kapanıp, masaya oturduğumda hemen aklımı çelip beni bambaşka yerlere sürükleyen kimi olaylar, gözlemler, görüşmeler oluyor (ben de hiç şikayetçi değilim hani!) derken o dosyayı kapatıp başka uğraşlara geçiyorum. Neyse işte, merak ettiğim bir konu vardı, sonradan aklıma geldi ve Feyzan Beyi aradım, sonra da bu şarkıyı ona gönderdim. Sizlerle de şimdi paylaşıyorum… Bu şarkı, Milli futbolcumuz Can Bartu için Fransız sevgilisi  (ünlü şarkıcı Patricia Carli) tarafından söylenen “canım” şarkısıymış…Hiç duymuş muydunuz? Bir dinleyin ve bence “canım” dediğiniz herkese gönderin daha iyisi sonuna kadar açıp dinletin… Bu arada aklıma yıllar önce sevgili meslek büyüğüm, önemli spor yazarlarımızdan  Doğan Ersavaş ın anlattığı bir anekdot geldi, sanırım Şili’ye, (belki başka bir Güney Amerika ülkesine)  gitmişti, dönüşte orada yaşadıklarını, gözlemlerini anlatı...

Mor Salkımların Gölgesinde Atina

Ege’nin öbür yakasındaki kente ismini veren tanrıça Athena’yı Atina’ya gelip de anmamak olur mu? Hani Athena, kentin tanrıçası olabilmek için Poseidon’la yarışmış da asasını vurduğu yerde dev bir zeytin ağacı çıkıvermiş… İyi ki de öyle olmuş, zeytin ağacı kadar zarif, güzel, üstelik de yüzyıllarca ayakta kalıp, o kadar lezzetli, yararlı meyve veren başka bir ağaç var mı? Hele de Atina’nın Kalamata bölgesinin zeytinleri… Mor rengiyle göz alan, kokusu, rayihasıyla damakları mest eden zeytinler… Peki yüzyıllar önce düzenlenen o yarışı Denizler ve Deprem Tanrısı  Poseidon kazansaydı ne olacaktı? Asasını vurduğu yerden fışkıran tuzlu su neye yarardı?  İçilmezdi bile!  Sabahın erken saatlerinde ağzıma attığım zeytin tanesi beni Atina’nın yüzyıllar öncesine, geçmişine sürükledi. “Bu güzel kentin eski sakinleriyle keşke buluşabilseydim ” dedim.  Platon’nun akademisine devam eden iki kadından biri ben olsaydım mesela, yaşlı filozof şunları söylerdi belki: -Dünya dön...