Sevgili meslektaşım, dostum Ayla Ganioğlu’nun yeni yayınlanan kitabını güneşli bir günde, İstanbul’da, yaprakları pırıl pırıl parlayan bir manolya ağacına karşı okumaya başladım, “Hikaye Yeni Başlıyor”un kapağını açmamla birlikte de, harika, anlatılması güç, belki sadece rüyalarda görülebilecek fantastik bir dünyanın parçası oluverdim.
Uzun zamandır bir roman yazma hayaliyle yanıp tutuşan ama bunu bir türlü gerçekleştiremeyen Sebat ile işte böyle bir günde, kitabın giriş cümlesinde tanıştık. Tanışıklığımız sayfaları çevirdikçe ilerledi ve ona müthiş bir sevgi duymaya başladım.
-Kimmiş yahu o Sebat? Niye onca zaman yazamamış romanını? Yazsa bir şeye benzeyecek miymiş bari?
-Ooo, bunları söylemeden önce Sebat’ı tanıman gerekir, bir bilsen önüne çıkan engelleri, Cefakar’ı, hele hele 3 M’yi…
-3 M de neymiş? Yoksa, büyüyüp devleşip 5 M’ye kadar varan o meşhur market miymiş Sebat’a engel olan şey?
-Saçmalama da dinle, Ayla’nın kitabının kahramanlarından söz ediyorum, Melanet, Maraz ve Mahzur onlar…
İşte o güneşli günden sonra Ayla’nın kitabını elimden bir türlü bırakamadım ve soğuk bir Ankara sabahında, kurumuş, renklerini yitirmiş sonbahar yapraklarıyla süslü bahçedeki bankta bugün tamamladım…
Kitabın sayfaları arasında dolaşırken, yıllardır meslekten tanıdığım sevgili Ayla’yı aslında “hiç tanıyamamış olduğumu” farketmek beni çok şaşırttı. Öyle ya, gazeteciliğimizin en koşturmacalı zamanlarını geçirdiğimiz TBMM koridorlarında, komisyonlarda, kulislerde sürekli rastladığım, hep koyu renk ciddi tayyörleri içinde görmeye alışık olduğum, genellikle yeni onaylanan bir yasanın maddelerini veya o yasaya dayanarak Resmi Gazetede yayınlanan bir yönetmeliği tartışıp konuştuğumuz Ayla meğer nasıl rengarenk, fantastik bir dünyanın yaratıcısıymış?
Evet, hem de o kadar renkli bir dünya ki, hemen onun içine dalmanızı, Scala yayıncılıktan çıkan “Hikaye Yeni Başlıyor”u mutlaka okumanızı öneriyorum.
-Peki kitaptaki o kahramanlar da kim? Neyi anlatıyor? Sebat sonunda romanını yazabiliyor mu bari?
Diye soruyorsanız eğer, tabii ki söylemem, “yeni başlayan hikayenin!” tadını kaçırmak istemem.
Bunca yıllık okuma serüveninizde sizi en çok etkileyen yazarlarla yarattıkları kahramanlardan sizi en çok etkileyenler kimlerdi? Bir düşünün bakalım, aklınıza kimler gelecek… İşte onların çoğuna rastlayacaksınız Ayla’nın kitabında, bu kadarını söylemekle yetineyim…
Düşünebiliyor musunuz? Tolstoy, Milli Kütüphanede tam karşınızda oturuyor, üstelik yanında “ömrünün son günlerinde o karanlık adam! Chertkov yüzünden vedalaşmayı reddettiği karısı Sofia” var. Sofia, Tolstoy’a günlerce tren istasyonunda kendisini bekletip, görüşmeyi reddettiği o vefasızlığının nedenini soruyor. Tolstoy gerçi kem küm ediyor, çok dişe dokunur bir gerekçe sunamıyor ama zaten Sofia kendi günlüğünde yazmış o gerekçeyi ve ölümünden tam 113 yıl sonra kocasına okuyor:
“Kaçışının bahanesi de, haber vermeden, geceleyin kağıtlarını okumuş olmam. Evet, çok kısa bir süre çalışma odasına girdim ama hiçbir şeyine el sürmedim. Zaten çalışma masasının üstünde tek bir kağıt yoktu. Bana yazdığına göre (bu mektup aslında tüm dünyaya yazılmış oluyor) böyle davranmasının nedeni, bizim şatafatlı yaşamımızdan kaçmak içinmiş, çünkü bir köylü gibi izbe bir kulübede yaşamak istiyormuş.”
Tolstoy’a hesap soranlar bundan ibaret de değil, Anna Karenina da çıkışıp, “Bana haksızlık ettiniz” deyiveriyor ünlü yazara, sonra Kont Vronski ile birlikte Milli Kütüphane’den çıkıp gidiyorlar.
Ayla’nın kitabı, beni özellikle Ankaralı şairler ve şiirlerle ilgili anlatımıyla, bir Ankaralı olarak da çok etkiledi, Atilla İlhan ile meslektaşım Barış Kaşıkçı sayesinde, bir zamanların ünlü “Set Kafeteryasında” tanışıp çay içtiğimiz gün gözümün önüne geldi.
Sayfaları çevirirken, Ulus’taki Evkaf Apartmanında uzun yıllar oturan Ahmet Hamdi Tanpınar da hayalimden geçti, acaba “Mimarilerin En İlahisi” şiirini orada mı kaleme almıştı? Orhan Veli’nin “Lapinaların En Harelisi” şiiriyle kendisiyle dalga geçişine üzülmüş müydü? Diye düşündüm…
İşte böyle…
Bilmem Hikaye Yeni Başlıyor’u okurken siz neler düşüneceksiniz?