İkinci Dünya Savaşının hüküm sürdüğü yıllar… Romanya, faşist rejim, ırkçı yasalar… Yahudilerin lanetlenişi… Ard arda yaşanan Yahudi toplu katliamları.
Bu ortamda parası olan ya da para bulabilen Romanya’daki Yahudiler için deniz yoluyla gizli bir kaçış harekatı planlanıyor. Uyanık girişimciler büyük paralarla toplam 790 bilet kesiyorlar. İlk durağı İstanbul, son durağı Hayfa olarak ilan edilen pahalı gemi yolculuğunun yarıda kesilip ölümle sonuçlanan öyküsü…
Hayalet yolcuların anlatımı:
-O gün hava buz kesmişti, Aralık ayının tam ortasındaydık çünkü. Hepimiz o, meşum gemiye birbirimizi neredeyse ezerek binmiştik. Yavaş yavaş karadan açılıyorduk. Bize el sallayanlar artık görünmez olmuştu. Köstence çok uzaklarda kalmıştı.
-Gemideki ilk günümüzde hepimiz o kadar sevinçliydik ki . O yıllarda bizler sanki “diğerler insanlara göre” adeta “lanetliydik" ya, pasaportlarımız “Yahudi” olduğumuzu gösteren birer utanç belgesi kabul edilmiyor muydu?
-Geminin buz kesmiş güvertesinde, leş kokan alçak tavanlı kamaralarında 769 yolcuyduk. Simsarlar hepimizden biner dolar almıştı. Amacımız, Nazi zulmünü yaşandığımız Romanya’dan kaçıp kurtulmaktı. Önce İstanbul’a ulaşacak, sonra Filistin’e varacaktık. Sonunda kutsal topraklara eriştiğimizde artık özgür, mutlu, huzurlu ve de en önemlisi Yahudi olduğumuzu saklamadan, bundan hiç utanmadan yaşayacaktık.
Romanya’nın Köstence Limanından 12 Aralık 1941 günü Karadeniz’in azgın, dondurucu sularına açılan gemide önce sevinç çığlıkları duyulmuştu. Lanetli gemi STRUMA Nazi zulmünden kaçan Yahudileri taşıyordu ve bu 769 yolcu, İkinci Dünya Savaşının zorlu koşullarında para bulup da kapağı kurtuluş gemisine atabildikleri için çok şanslı sayıyorlardı kendilerini.
Panama bandıralı 46 metrelik STRUMA aslında yolcu gemisi değildi, İngiltere’de yat olarak tasarlanmış, yıllarca kullanıldıktan sonra, çaptan düşüp, köhneleşince de Tuna nehrinde sığır taşımacılığında kullanılmaya başlanmıştı. Uyanık, paragöz girişimciler Konfino ve Pandelis tarafından geminin Romanya’da Yahudilere pazarlanması hiç de güç olmadı. Aralarında iyi yetişmiş meslek sahibi pek çoğunun da bulunduğu Yahudi yolcuların amacı, faşist Romanya’daki Nazi zulmünden kaçıp, “kutsal topraklar”a, Filistin’e ulaşabilmekti. Dönemin koşullarına gore çok büyük paraydı STRUMA için ödedikleri bin dolarlık ücret. Ne ki, Köstence limanında büyük bir şokla karşılaştılar, çünkü kendilerine gösterilen fotoğraflarda Queen Elizabeth’ten farksız duran gemi, kırık dökük, derme çatma simsiyah bir mavna olarak karşılarında duruyordu.
Çaresiz Yahudiler, yarış edercesine birbiri ardına STRUMA’ya attılar kendilerini. 46 metrelik derme çatma teknede sadece iki üç tuvalet vardı, mutfak yoktu ve ölüm yolculuğu böylece başladı. Yattan bozma teknenin donduran kış soğuğunda Karadenizin azgın sularında onca yolcusu ile alabora olması işten bile değildi:
-Tekne o kadar küçük, biz o kadar kalabalıktı ki. Yerimizden bile kıpırdayamıyorduk, zaten hepimizi bunun için uyarmışlardı. Eğer aynı anda çok kişi hareket ederse teknenin alabora olacağı ve batacağı söylenmişti. Hava buz gibiydi, hepimiz donuyorduk, en acil ihtiyaçlar dışında zaten hareket etmemiz olası değildi. Çoğumuz güvertede birbirimize sarılmış olarak günlerce yol aldık.(*)
STRUMA’nın 769 yolcusu mutfağı bile olmayan derme çatma teknenin Köstence açıklarında kendilerini asıl yolcu gemisine nakledeceği haberinin doğru olmadığını hemen anladılar. Yemek yoktu, su sıkıntısı had safhadaydı, yıkanıp temizlenebilmek sadece hayaldi, Arada bir yolculara birer portakal, bir dilim ekmek, bir avuç şeker dağıtılıyordu.Umutlar giderek tükeniyordu. Lanetli gemi ve yolcuları adeta kaderlerine terk edilmişlerdi. Son anda şans bir aileye daha güldü. Standart Oil şirketinin Romanya temsilcisi Martin Segal’e ailesi ile birlike İstanbul’a giriş izni verildi. Bu iznin alınmasında Türk Hükümeti ile görüşmeleri yürüten ünlü işadamı Vehbi Koç’un payı büyüktü. Sonunda Saydam hükümeti, STRUMA’yı Türk Karasuları dışına çıkartma kararı aldı. Sarayburnu açıklarında 70 gündür adeta ölümünü bekleyen, motorları bozuk, suskun STRUMA, bir römorkor tarafından çekilerek Karadeniz açıklarına götürüldü, burada kaderine terk edildi.
-Sonumuzun geldiğini hepimiz anlamıştık. Susuyorduk. Güvertede çıt çıkmıyordu. Her zaman tepemizde çığlık çığlığa uçuşan martılar bile ortadan yok olmuştu. Çocuklardan hele, hiç ses çıkmıyordu. Kimileri söylenip duruyordu. Ne acımasızmış şu koskoca hükümetler. Türkü de İngilizi de. Bizi nasıl bırakabildiler böyle açık denize akıl alıyor mu? Felakete bak. Nazilerden korkarken şu başımıza gelen nasıl? Hiç olmazsa motorları yaptırsalardı ya. O zaman Köstence’ye dönebilirdik hiç olmazsa. Son konuşmalarımız bunlardı, yine sustuk hepimiz. Medea’nın kocası Nezu acıyla kasılan yüzünü uzaklardaki karaya çevirmiş, gözlerini dikmiş uzaklara bakıyordu. Herhalde annesinin bedduası çınlıyordu kulaklarında. Ama beddua karısını değil kendisini vurmuştu. O sessizlikte birden bir patlama duyduk…
STRUMA şiddetli bir patlamayla bir anda paramparça oldu. Kimi tahta parçaları ve cesetler metrelerce havaya fırlamıştı. Ortalığı bir anda alevler ve çığlıklar sardı. Ama bu da uzun sürmedi, çığlıklar sustu, geminin 24 Şubat 1942’yi gösteren seyir defteri yavaş yavaş buz gibi sulara gömülüyordu. Bir kaç mil açıklarından geçen Sovyet Denizaltısı SC 213’den atılan torpil tam isabet kaydetmiş, STRUMA, yüzlerce yolcusuna mezar olmuştu. (***) Yolcuların büyük çoğunluğu korkunç patlamanın şiddeti ile anında öldü. Karadenizin buz gibi sularına saçılan onlarca yolcudan yaralı olanlar da fazla dayanamadı, dakikalarla ölçülen sürelerde ard arda can verdiler. Bir tahta parçasına tutunarak suyun üstünde kalmaya çabalayan yolcu David Stoliar ise tesadüfen oradan geçen bir şilep tarafından donmak üzereyken kurtarılıp, İstanbul’a götürüldü. Stoliar uzuna bir tedavi süreci ve gözaltı süresinin sonunda İstanbul’dan ayrıldı.
Türkiye 1492'lerde ta dünyanın öbür ucundan göç edenlere (İspanyol Yahudileri) kucak açma büyüklüğünü göstermişken, ülkeye, hem de Sarayburnu'na sığınmış 769 Yahudiye yardım eli uzatamaz mıydı? Yoksa kimileri gibi bu olaydaki sorumluluk İngilizlerindir, "İngilterenin STRUMAyı bile bile ölüme göndermesinin tek edeni Nazilerin yanına yer alan Arapları yanına çekmek istemesiydi." deyip geçmek vicdanları kolayca rahatlatıyor mu?
(*) David Stoliar anlatıyor.(Voyage of The Struma)
(**) Were Britain and Turkey responsible for the struma tragedy?
(***) Death on the Black Sea (Douglas Frantz Catherine Collins)
(****) Komplo Teorileri-Erol Mütercimler-Alfa Yayınları.