Bu Blogda Ara

Şık Düğme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şık Düğme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Eylül 25, 2020

BLUZ DEYİP GEÇME!




17 Şubat 2020... 


Heyecan dorukta, Feyzan 12 Aralık 2019 gününden beri süren bir hastane serüveninin başkişisi... Telaş, korku, merak, üzüntü... 

Duyguların girdabındayız. Ailemiz su sızdırmaz bir dayanışma içinde... Dostlarımızla kenetlenmişiz... Doktorlarımız Murat Akova ve Ahmet Rüçhan Akar bizim kahramanlarımız, hemşireler, hastabakıcılar hepsi ayrı bir değer...


İşte o puslu ve sonu belirsiz gün... Hastanedeyiz... 



Ali ve Mehmet’le konuşmadan, öylece oturuyoruz,  Feyzan yatakta... 

Ertesi günü bekliyoruz, Feyzan ameliyata sabah erken alınacak...


-Ne olacak? Ne olacak? Başarılı geçecek mi? Zor mu olacak? Ne kadar sürecek? Haftalardır yaşanan kabus bitecek mi?


Birden aklıma geliyor:


-Çocuklar ben bir Kızılay’a gidip geleyim...


Aklımdaki şu:


-Hastane süreci kimbilir ne kadar devam edecek... Oyalanmak için birşeyler bulmak gerek... Getirdiğim kitaplar yetmiyor, gidip dantel ipliği alayım...


İşte bluza dönüşmeden önce, o dantelin öyküsü böyle başladı, girilen çıkılan, farklı sürelerde kalınan çeşitli hastane odalarında, taburculuktan sonra da evde aylarca sürdü...


Bu arada Feyzan ameliyat oldu, ameliyat başarılı geçti ama yoğun bakımda, hastane yatağında, evde zorlu günler geçirdi... Bizim dantel de aynı günlerde ilmek ilmek ilerledi... Çok şükür  Feyzan her gün daha iyi oldu.



Hastanede bizi hiç yalnız bırakmayan sevgili  dostlarımızla kah sevinçli, kah üzüntülü paylaşımlarımız devam etti... En acısı, sevgili Çetin Fıratlı’yı bir anda kaybedişimiz oldu... Onu gözyaşlarıyla toprağa verdik ama hayat devam etti... 


🤣


Benim örmekte olduğum dantel tam 6 ay sonunda tamamlandı, sevgili terzim Türkan’ın elinde şekillendi ve neşe içinde giyebildim... O ilmeklerde, gözyaşı, korku, sevinç... Ne ararsanız var...


Hatta bu bitmeyen örme işi, Covit 19 günlerine de denk geldiği için, dantel ara sıra dezenfektan damlalarıyla bile ıslandı...



Ya, işte böyle dostlar. Bluz deyip geçmeyin...

Cuma, Şubat 15, 2019

Yaşam...




Bazen düşünüyorum da, aslında yaşam bıçak sırtında, yaşam pamuk ipliğine bağlı, yaşam bir var bir yok...

Neden mi? Anlatayım.Bu sabah neşeli bir hazırlık içindeydim, sevgili yeğenim Begüm’le öğlen yemeğinde buluşacak, öğleden sonra da bir arkadaşımı ziyarete gidecektim. Üstüne üstlük günlerden 14 Şubat Perşembe, yani “Sevgililer günü...”

-Aman canım, sen klişeleri sever miydin? Hep dalga geçmez miydin?

Diye sordunuz değil mi? 

-Evet, haklısınız ama biraz da iyimser bakmalı...Radyolarda o kadar güzel aşk şarkıları çalıyor ki. Neyse işte gün böylesine güzel başladı.


Yalnız uzaklarda  oturunca şehirde yapılacak işleri sıraya dizmek gerekiyor. Terziden alınacaklar, tadilata verilecek elbise, düdüklü tencerenin pili... En önemlisi de Kızılay civarında park yeri bulmak... Hepsi halloldu, Begüm’le buluştuk, sevdiğimiz lokantada, cam kenarındaki masaya karşılıklı kurulduk. Yemekler lezzetli, sohbetimiz şenlikli... Bir saat çabucak geçiverdi. O arada terzi aradı:

-Tadilat tamam, alabilirsiniz

Oh, ne güzel, her şey yolunda gidiyor, şu düdüklünün pilini de bulabilirsem çok iyi olacak... Aaaa, ama ziyaretine gideceğim arkadaşıma ufak bir hediye götürmesem mi? Şık Düğme’den bir kanaviçe işleme şablonu alsam mı ki? Aman ne iyi fikir”

Deyip, yokuşu çıkmaya başlarsın, bir koşu tuhafiyeciye yaklaşırsın,”Hava da buz gibi, aman içeri girer ısınırım biraz” derken...

Olanlar olur...

Ahhh, bir şeye takılır ayağın, “Dur kurtarayım, şuraya mı tutunsam? Elimdeki paketi atayım mı?” diye aklından sorular saliseler içinde geçerken gümmmmmm diye tuhafiyecinin kapısının eşiğine adeta uçarsın...

-Amannnn, yaşıyor muyum acaba? Kafam sersemledi, kalkamıyorum, ayyy elim elim.... Yahu bu kadar kan nereden nasıl aktı?


Bir anda çevreni saran hanımlar, beyler:

-Ay eli çok kanıyor, hanımefendi tansiyonunuz mu düştü? Kan sulandırıcı kullanıyor musunuz?
-Verin elinizi, şuraya bastıralım, kan dursun.
-Ambulans çağıralım mı?


Konuşamadan baş sallamayla geçirilen dakikaların ardından zorla ayağa kalkmak, genç bir hanımın kolunuza girip sizi karşıdaki eczaneye taşıması... Eczacının pansumanı...

-Kırık yok gibi görünüyor ama bir bakın, eğer şişme morarma olursa mutlaka hastaneye gidin....
Eh, görünmez kaza ucuz atlatılmıştır, dönülüp kanavice şablon alınır, sonra terzi, sonra otopark, en son da bir pastane alışverişi:

-Şu pasta çilekli mi? Tam da günün anlamına göre süslenmiş, onu alayım...
-Evet hanımefendi güzel bir seçim...


Sonra sıra arkadaş ziyaretine gelir, zonklayan parmağa aldırmadan samimiyetle paylaşılan sevinçler, kederler, tavşan kanı çay, bir dilim pasta... Daha ne olsun? Hayat güzel, aslında dostlarla güzel... Ya o kaza sırasında etrafınızda pervane olan iyi insanlar, o cansiperane yardım edişleri nasıldı?

-Keşke daha fazla teşekkür edebilseydim onlara, hatta hepsini birer birer yanaklarından öpseydim, iyi ki varsınız diyebilseydim...


Aksi olamaz mıydı peki? Yani uçarak o camlı kapının eşiğine düştüğünde, ya bir daha kalkamasaydın?
Çok saçma bir düşünce ama, terzi, otoparkçı ve seni çaya bekleyen arkadaşların acaba kaç saat ya da kaç gün sonra haberini duyarlardı?
Boşverelim bunları şimdi de, şu koşar adım yürüme tutkusundan, hele gereksiz aceleci tavırlardan artık vazgeçelim değil mi?

NOT: Evet o gün şanslıydım, o küçük kazayı hafif atlatmıştım. Ancak evine ziyarete gittiğim arkadaşım Sevgi Horoz ne yazık ki Covit 19’a yakalanıp kısa bir süre önce yaşamını kaybetti...

26 Nisan 2021

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...