Ana içeriğe atla

Yaşam...




Bazen düşünüyorum da, aslında yaşam bıçak sırtında, yaşam pamuk ipliğine bağlı, yaşam bir var bir yok...

Neden mi? Anlatayım.Bu sabah neşeli bir hazırlık içindeydim, sevgili yeğenim Begüm’le öğlen yemeğinde buluşacak, öğleden sonra da bir arkadaşımı ziyarete gidecektim. Üstüne üstlük günlerden 14 Şubat Perşembe, yani “Sevgililer günü...”

-Aman canım, sen klişeleri sever miydin? Hep dalga geçmez miydin?

Diye sordunuz değil mi? 

-Evet, haklısınız ama biraz da iyimser bakmalı...Radyolarda o kadar güzel aşk şarkıları çalıyor ki. Neyse işte gün böylesine güzel başladı.


Yalnız uzaklarda  oturunca şehirde yapılacak işleri sıraya dizmek gerekiyor. Terziden alınacaklar, tadilata verilecek elbise, düdüklü tencerenin pili... En önemlisi de Kızılay civarında park yeri bulmak... Hepsi halloldu, Begüm’le buluştuk, sevdiğimiz lokantada, cam kenarındaki masaya karşılıklı kurulduk. Yemekler lezzetli, sohbetimiz şenlikli... Bir saat çabucak geçiverdi. O arada terzi aradı:

-Tadilat tamam, alabilirsiniz

Oh, ne güzel, her şey yolunda gidiyor, şu düdüklünün pilini de bulabilirsem çok iyi olacak... Aaaa, ama ziyaretine gideceğim arkadaşıma ufak bir hediye götürmesem mi? Şık Düğme’den bir kanaviçe işleme şablonu alsam mı ki? Aman ne iyi fikir”

Deyip, yokuşu çıkmaya başlarsın, bir koşu tuhafiyeciye yaklaşırsın,”Hava da buz gibi, aman içeri girer ısınırım biraz” derken...

Olanlar olur...

Ahhh, bir şeye takılır ayağın, “Dur kurtarayım, şuraya mı tutunsam? Elimdeki paketi atayım mı?” diye aklından sorular saliseler içinde geçerken gümmmmmm diye tuhafiyecinin kapısının eşiğine adeta uçarsın...

-Amannnn, yaşıyor muyum acaba? Kafam sersemledi, kalkamıyorum, ayyy elim elim.... Yahu bu kadar kan nereden nasıl aktı?


Bir anda çevreni saran hanımlar, beyler:

-Ay eli çok kanıyor, hanımefendi tansiyonunuz mu düştü? Kan sulandırıcı kullanıyor musunuz?
-Verin elinizi, şuraya bastıralım, kan dursun.
-Ambulans çağıralım mı?


Konuşamadan baş sallamayla geçirilen dakikaların ardından zorla ayağa kalkmak, genç bir hanımın kolunuza girip sizi karşıdaki eczaneye taşıması... Eczacının pansumanı...

-Kırık yok gibi görünüyor ama bir bakın, eğer şişme morarma olursa mutlaka hastaneye gidin....
Eh, görünmez kaza ucuz atlatılmıştır, dönülüp kanavice şablon alınır, sonra terzi, sonra otopark, en son da bir pastane alışverişi:

-Şu pasta çilekli mi? Tam da günün anlamına göre süslenmiş, onu alayım...
-Evet hanımefendi güzel bir seçim...


Sonra sıra arkadaş ziyaretine gelir, zonklayan parmağa aldırmadan samimiyetle paylaşılan sevinçler, kederler, tavşan kanı çay, bir dilim pasta... Daha ne olsun? Hayat güzel, aslında dostlarla güzel... Ya o kaza sırasında etrafınızda pervane olan iyi insanlar, o cansiperane yardım edişleri nasıldı?

-Keşke daha fazla teşekkür edebilseydim onlara, hatta hepsini birer birer yanaklarından öpseydim, iyi ki varsınız diyebilseydim...


Aksi olamaz mıydı peki? Yani uçarak o camlı kapının eşiğine düştüğünde, ya bir daha kalkamasaydın?
Çok saçma bir düşünce ama, terzi, otoparkçı ve seni çaya bekleyen arkadaşların acaba kaç saat ya da kaç gün sonra haberini duyarlardı?
Boşverelim bunları şimdi de, şu koşar adım yürüme tutkusundan, hele gereksiz aceleci tavırlardan artık vazgeçelim değil mi?

NOT: Evet o gün şanslıydım, o küçük kazayı hafif atlatmıştım. Ancak evine ziyarete gittiğim arkadaşım Sevgi Horoz ne yazık ki Covit 19’a yakalanıp kısa bir süre önce yaşamını kaybetti...

26 Nisan 2021

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...