Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nazım Hikmet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Nazım’a ağıt

  Nazım’ın doğum günü bugün … Düşündüm de o “mavi gözlü dev” çocukluğunda, ilk gençliğinde, böyle bitimsiz bir hasreti, yalnızlığı, uzaklarda ölmeyi hayalinden geçirmiş miydi?  “ Aydınlıktan korkanlar” tarafından sürgünlerde, memleket hasretiyle kor ateşlere atılıp, kavrulacağı hiç aklının ucundan  geçmiş miydi?  Elbette bunları içinde yaşıyordu ve çok iyi biliyordu ki, şiiriyle “ Vasiyet ” bırakmıştı ardında:   “Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,   ölürsem kurtuluştan önce yani,  alıp götürün Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,   - öyle gibi de görünüyor -  Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni  ve de uyarına gelirse,  tepemde bir de çınar olursa  taş maş da istemez hani...” Bir keresinde Moskova’ya gittiğimde, o görkemli Novodiyeviç Mezarlığında (*)  Nazım’ın yattığı yeri görmek istedim, “t aş maş olmasa da yemyeşil yapraklı bir çınar var mıydı acaba başucunda? ” Diye merak ettim… Yoktu n...

Bir oğlum oldu, beni büyüttü

Kaç “ 1 Mart vardır”  yaşamında insanın? Bilmem, yetmiş mi? Seksen mi? Ama biri vardır ki unutulmaz... Her yıl daha da güzelleştirir yaşamı. Benim 1 Martlarımdan söz ediyorum. Yani oğlum  Ali ’nin dünyaya geldiği  1 Mart ı anımsayarak. Doğmadan önce bir kere görmüştüm onu, odamdaki çekmecedeydi. Çekmeceyi bir açıyorum  Ali ... Rüyaymış meğer, ama o kadar gerçek ki, ismini çoktan koymuşuz  Ali ’nin, “ Bizimkiler gibi zor gelmesin dile kulağa”  demişiz, doğdu, bir baktım, aynı o çekmecedeki  Ali ... Önceleri ağlayan bir sesti, doymayan bir ağız. Sonra büyüdü biraz, özel bir dil geliştirdik aramızda. Öyle bir dildi ki, sadece ikimiz konuşabiliyorduk. Daha da büyüdüğünde arkadaş olduk, yarenlik ettik, dünyayı tanımaya çabalıyorduk birlikte, arada dertleşiyorduk, beni ne çok güldürürdü...  Üzüldüğümüz de olurdu bazen, neyse ki hemen  bulurduk teselli sözcüklerini. Kavga etmedik mi? Çoook... Bilmem ki, kavga  etmese miydik? Kimler biliyor peki...

Ulucanlar’da bir Kavak Ağacı

Size bir kavak ağacından söz etmek istiyorum bugün.  - Kavak... Ne önemi var ki? Alelade bir ağaçtır... Diyeceksiniz ama size anlatacağım kavak ağacı başka... Yılların tanığı... Bir bilseniz, neler gördü bunca zaman. Keşke anlatabilse de kulak verseniz.  Çiçeği burnunda gençlerin darağacına götürülüşünden, işkence görenlerin çığlıklarına uzanan acılara tanık olacaksınız...  “ Görüş günü ” diye, gözleme hazırlatıp, bir şişe lavanta kolonyasıyla oğlunu  ziyarete gelen  babaya,  " Oğlunuzu   göremezsiniz,  dün idam edildi, Karşıyaka'ya defnedildi " (*) denildiğini duyup, yerin dibine geçmek isteyeceksiniz.. Nazım Hikmet'in , Bülent Ecevit'in , Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in, Yılmaz Güney'in avluda volta atışları gözünüzün önüne gelecek.  Aklınızdan sorular geçecek...  Cüneyt Arcayürek kavak yapraklarının rüzgarda çırpınışını izlerken aklından bir sonraki kitabının taslağını mı geçiriyordu acaba? Muhsin Yazıcıoğlu,   ülkücü ...