Ana içeriğe atla

Nazım’a ağıt

 





Nazım’ın doğum günü bugün… Düşündüm de o “mavi gözlü dev” çocukluğunda, ilk gençliğinde, böyle bitimsiz bir hasreti, yalnızlığı, uzaklarda ölmeyi hayalinden geçirmiş miydi?  “Aydınlıktan korkanlar” tarafından sürgünlerde, memleket hasretiyle kor ateşlere atılıp, kavrulacağı hiç aklının ucundan  geçmiş miydi? 


Elbette bunları içinde yaşıyordu ve çok iyi biliyordu ki, şiiriyle “Vasiyet” bırakmıştı ardında:


 “Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,  
ölürsem kurtuluştan önce yani, 
alıp götürün Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,  
- öyle gibi de görünüyor - 
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni 
ve de uyarına gelirse, 
tepemde bir de çınar olursa 
taş maş da istemez hani...”


Bir keresinde Moskova’ya gittiğimde, o görkemli Novodiyeviç Mezarlığında (*)  Nazım’ın yattığı yeri görmek istedim, “taş maş olmasa da yemyeşil yapraklı bir çınar var mıydı acaba başucunda?” Diye merak ettim…


Yoktu ne yazık ki… Koca bir kayaydı Nazım’ın mezar taşı, seyrek dallı bir çam ağacı, koynundaki Vera ile ona gölge sunuyordu. Moskova’nın her daim puslu, sisli, kül rengi sabahlarında gölge ona lazım mıydı? Bilmem ki…


Neler neler düşündüm mezarının başında…


Aydını, yazarı, şairi, sanatçıyı, düşüneni, eser yaratanı ezmekte, yok edip, pes ettirmekte üstümüze var mıydı acaba bu koca dünyada? Kimler kimler geçmemişti ki, bizim o ezen, yok eden cehalet cenderesinin dişlilerinden? Üstüne üstlük, asla utanmadık, sıkılmadık, özür bile dilemedik onlardan. 


-“Amaaan, nasılsa unutulup giderler” dedik. 


Kitaplarını, filmlerini, şiirlerini, makalelerini, karikatürlerini yasakladık… Neyse ki hiç unutulmadılar. Aydınlık daima karanlığa baskın çıktı. Biz ise karşılarında küçüldük küçüldük, ufacık kaldık. 


O gün Nazım’ın mezarının başında ben de küçüldüm, yerin dibine girecek kadar ufaldım, “onun yaşamını karartanlar adına” utandım kendimden. 


Peki, onca zaman, onca eziyetten sonra neye yarardı utanmak?


-Hey gidi Nazım Hikmet, mavi gözlü dev... Demek "Ölüm sana kendinden önce yalnızlığını yollamıştı..." Öyle demiyor muydun? (**)






Oysa Bolşoy’da (***) o akşam sen asla yalnız değildin, hıncahınç dolu salonda, sana hayran kalabalıklarla çevriliydin. 

Senin 1948 yılında yazdığın “Ferhat ile Şirin” oyununa dayanan bale, “A Legend of Love" (Bir Aşk Efsanesi) adıyla sahnedeydi…1961 yılından bu yana Bolşoy'da gururla ve defalarca sahnelenen baleyi görmek şükür ki bize de kısmet oldu... 



Senin eserine, aşkı, özlemi, kavuşmayı, kavuşamamayı iliklerimize kadar yaşatan performanstaki kusursuzluğa, sahne düzenine, Rusların sanat sevgisine, şıklıklarına, kısaca Bolşoy'da her şeye ama, her şeye hayran kaldık... 


Bir tek sen eksiktin Sevgili Nazım!

 
VASİYET

 
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.

Hasan beyin vurdurduğu  
ırgat Osman yatsın bir yanımda 
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp 
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.

Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,  
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu, 
tarlalar orta malı, kanallarda su, 
ne kuraklık, ne candarma korkusu.

Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,  
toprağın altında yatar upuzun, 
çürür kara dallar gibi ölüler, 
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

Ama bu türküleri söylemişim ben  
daha onlar düzülmeden, 
duymuşum yanık benzin kokusunu 
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

Benim sessiz komşulara gelince,  
şehit Ayşe'yle ırgat Osman 
çektiler büyük hasreti sağlıklarında 
belki de farkında bile olmadan.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,  
- öyle gibi de görünüyor - 
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni 
ve de uyarına gelirse, 
tepemde bir de çınar olursa 
taş maş da istemez hani...

Nazım Hikmet Ran

27 Nisan 1953, Barhiva Sanatoryumu

(*) https://en.m.wikipedia.org/wiki/Novodevichy_Cemetery

(**) Kocalmaya Alışıyorum http://www.siirleri.org/siir/1250/Kocalmaya+Al%FD%FE%FDyorum.html

(***) https://bolshoi.ru/



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...