Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Japonya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Japon Mutfağı, ah! o biftek! ( Japonya 3)

-Tokyo’nun sıcağı meşhurdur, çok yanlış bir zamanda gidiyorsun Demişlerdi de inanmamıştım. Ağustos ’un ilk günlerinde Narita Havaalanında  uçaktan indiğimde,  fırının kapısı açılmış da içine girmişim gibi hissettim. Neyse ki hemen klimalı bir koridora geçtik, rahatladık... Japon Enformasyon Bakanlığı nın konuğu olarak 1987 yazında gitmiş, Hiroşima dahil, pek çok kentte Ağustos ayı boyunca birer hafta geçirdikten sonra Ankara ’ya dönmüştüm, artık “ eskisi gibi değildi ” benim için hiçbir şey...   Oooo, nereden başlasam?  Tokyo ’nun o mükemmel işleyen metro sistemi ile kenti hallaç pamuğu gibi atmanın kolaylığından mı? Japon mutfağının o müthiş lezzetlerinden mi söz etsem?  Eğer öğleni geçiştirmek için ucuz bir şey olsun derseniz, zaten heryer Mc Donalds, Kentucy Fried Chicken. Tokyo ’ya ayak bastığım gün kenti gezdiren rehber anlatmıştı: -Japon çocukları artık Japon mutfağını unuttu, varsa yoksa hamburger, kızarmış tavuk. Hatta geçenlerde yeğenim hayatında ilk...

Nagoya’da Büyülü Gece (Japonya 2)

  Kimi zaman “ dünyanın en şanslısı olduğumu ” düşünüyorum.   -Nasıl yani?   Demeyin, evet, “gelip geçmiş   en güzel kadınlardan kabul edilen Audrey Hepburn” den de,  “ dünyanın bir numaralı lideri” sıfatını her şeye rağmen 4 yıl taşımış olan Trump ’tan da, hatta üst üste iki kez lotarya kazanan bilmem kim den bile şanslıyım. Zaten hep böyle değil midir? Aşığa, kendi aşkı dünyanın en büyük aşkıdır, hastaya “ herkes bunu yaşıyor ” denmez, onunki dünyada tektir , hele “ dünyanın en kıymetli çocuğu ” ise sadece ve sadece kendi annesinindir... -Aman uzattın lafı gene  Duydum, duydum. Peki, şimdi anlatacağım sahneye buyrun o zaman... Tokyo’dan    Honshu Adası na geçiyoruz, Nagoya ’ya geldik... Bütün gün gezdik, Ortaçağdan  kalma Kaleyi, müzeyi filan, ama gözümüz saatte, akşamı iple çekiyoruz çünkü Kisu Nehri ndeki balık avlama şölenini izleyeceğiz.  -Bakalım şölen dedikleri neymiş? Akşamüstü, nehir kıyısına yürüyerek varıyoruz, ...

Fırtınada uçan defter (Japonya 1)

Virginia Woolf ’un kadınlara unutulmaz tavsiyesidir : “Kendine ait bir odan ve biraz paran olmalı” Aslında Woolf bunu “yazmak isteyen ” kadınlar için söylemişti ama “gezmek isteyen kadınlar ” da yok muydu? Bal gibi vardı, bunlardan biri de bendim.  Gazetecilik yaşamı, “işini hakkıyla yapmak isteyen biri için ” bunaltıcıdır. Ne gecesi vardır ne gündüzü. Hele bizimki gibi asla şeffaf olmayan ülkelerde eziyettir.  Bilgi alabilmek için debelenir durursun, çünkü “ bilgi aslanın ağzındadır .” Kuşkular, tehditler, yasaklar ve  Demokles’ in kılıcı gibi sallanan cezalarla donatılmış bir Şark Toplumu nda (!) bu normal değil midir? Gölgesinden korkar herkes... Eh, haydi bunu başardın diyelim, zamanla yarıştığın engelli koşunun sonunda bakarsın haberin yayınlanmıştır da, nedir eline geçen? O sayfayı gördüğün anda engel olamadığın bir tebessüm, hızla çarpan bir kalp, bir kaç tebrik telefonu... O kadar... Bununla kalsa iyi. Kime dokunduysa haber, tehditler başlar hemen. Yalanlam...