Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ankara’da gazetecilik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Piyonlar ve Şahları

  Geçenlerde değerli politikacı, iş insanı ve gazetecilik deneyimimin başlarında  tanıdığım   Mehmet Yazar ’ la sohbet ettik. Türkiye’yi konuştuk ama ülkenin durumu yorumlanırken Ortadoğu’da içine sürüklendiğimiz sarmal ele alınmaz mı? Yazar , son günlerde elinden düşürmediğini söylediği kitabı gösterdi: - Nur Batur ’un kitabını  okuduğun anda şifreler çözülüyor… Mutlaka okumalısın, ne olmuş? Nasıl olmuş? Bütün bu sorulara cevap bulacaksın. Nur’un  “ Ortadoğu’nun Şahları Vezirleri Piyonları ” Kitabını hemen edindim, bugünlerde okumaya başladım…  Kitap daha ilk bölümüyle, Nur’un İtalya eski cumhurbaşkanı Francesco Cossiga ile yaptığı röportajdaki olağanüstü ilginç unsurlarla, üstelik pek çok gizli kalmış olaya yer vererek, kimi  tarihi olayların perde arkasını aydınlığa çıkararak insanı çarpıyor. Hani bizlerin el yordamıyla anlamaya çalıştığımız,  söylentileri, varsayımları bir araya getirerek çözmeye çalıştığımız Özel Harp Dairesi   v...

İoanna Kuçuradi, “Ciddiye almamak gerekir” derken kimi kastetti?

Gazetecilik mesleğinde pek çok insanla karşılaştım, cumhurbaşkanları, başbakanlar… Kimileriyle çok yakın dost bile olduk ama onları saymıyorum, çünkü bizim mesleğin “ olağan tanışıklığıdır” o isimler, büyüklerimizin deyimiyle onlar “ yolcudur biz hancı. ” Doğrusu, insanları “makamları ” ile değil de kişilikleri ve “ yansıttıkları değerlerle ” dikkate almayı hep daha doğru saydım.  Felsefe profesörü Ioanna Kuçuradi, yansıttığı ve kendisine atfedilen değerler açısından bence öylesine “ tepelerde ” yer alan bir isim ki… Onun yansıttığı ışığın sonsuza dek Türk toplumunu aydınlatmasını diliyorum.  Gazeteciler Cemiyetinde dün “hocaların hocası ” Ioanna Kuçuradi’yi bir dönem öğrencisi olan, şimdinin felsefe profesörü Harun Tepe’yle birlikte  ağırladık… Kuçuradi’nin ekrandan katıldığı söyleşimizin başlığı “İnsan Hakları ve Gazetecilik Etiği” idi ama sorudan soruya geçerken güncel konular üzerinde durmamak olmazdı, daldan dala bir  “çay sohbeti” yürüttük. —-Türk de...

Nazlı Ilıcak’ı recm mi etsek?

Yılmaz Özdil’in 5 yıl önce kaleme aldığı, nedense şimdilerde hep Bülent Eczacıbaşı’na atfedilen bir paylaşım yapma gafletinde bulunduk, Nazlı Ilıcak, rastlantı eseri, hapse girmeden bir gece önce, “herkese açık” bu paylaşımıma ilginç bir düzeltme-yorum yaptı diye sayfamıza ve başımıza atılmadık taş kalmadı…  Üstelik hatayı “ anında ” düzeltip, Yılmaz Özdil dahil herkesten özür dilememize karşın. Özel mesajlar, telefonlar, genel paylaşımlar yoluyla  taş üstüne taş yedik…  Bazı sözleri, hakaretleri, hele de “belden aşağı” söylemleri burada aktarmayacağım, ancak  “kadın ”ı hedef alan söylemleri, “belli eğitim ve kültür düzeyinde varsaydığım, her birini, değerli birer aydın olarak ” gördüğüm kimi sayfa arkadaşlarıma yakıştıramadım…  Ben meslek yaşamımda asla eleştiriden kaçmadım, kimi dostlarla anlayış farkımızı telefonlarla, mesajlarla görüşüp, anlaştık, ama hakaret ve tehdite asla yol veremem…  Neymiş sorun? Yazıda Nazlı Ilıcak’a yer verip, bir...

Helal Sana Be Sedef!

Sabah kapım çalındı, gittim baktım kargo… Sedef Kabaş’ın son kitabı… “Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur” Üstelik nasıl da nazik bir ithafla imzalamış…  Hemen ve heyecanla açtım kapağını, içindekiler başlığı altındakileri, önsözde yazdıklarını incelemeye giriştim…Yaşam geçmişine de değinerek son dönemde başından geçenleri dile getirmiş Sedef. Öylesine içtenlikle, çekinmeden, korkmadan herşeyi, kendisine atılan iftiraları, hakaretleri bile örtmeden, gizlemeden yanıtlarını çatır çatır vererek  paylaşmış ki yaşadıklarını… Helal sana be Sedef! Dedim içimden, aslında hepimiz birebir tanığı olmadık mı Sedef Kabaş’ı topun ağzına getiren olayların?  Bir televizyon canlı yayınında kullandığı “atasözü” nedeniyle geceyarısı evinin polislerce basılışı, ters kelepçe takılarak nezarete götürülüşü, 49 gün süreyle hapishanede tutuluşu… Nedendi peki? Hücresinde o da bunu kendi kendine sormuş: “…Sahi ben neden hapisteydim? Ne yapmıştım? Evet evet, doğru bir söz kullanmıştım. Dü...