Bu Blogda Ara

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Aralık 05, 2023

Nazlı Ilıcak’ın hapse girmeden önceki gecesi…




Son günlerde Bülent Eczacıbaşı’na atfedilen, aslında Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı bir yazı  (*) dolaşıyordu paylaşımlarda, nefis bir yazıydı, hayran olmuştum,  ben de paylaştım… 


Aslında yazıyı okurken, “ben sanki bu cümleleri bir yerlerden hatırlıyorum” gibi bir kuşku girmişti aklıma ama “esas olan içeriktir,” deyip paylaştım işte…


Derken, Facebook hesabıma çınnn diye bir mesaj geldi :


-Bu yazıyı Eczacıbaşı yazmaz. Eğer bir işadamı bugün Türkiye’de böyle bir yazı yazmışsa boşuna dikta rejiminden söz ediyoruz demektir…


Mesajdaki imza, Ayşe Nazlı Ilıcak…


Başımdan aşağı kaynar sular döküldü… 


Nazlı Hanım, siyasi atmosferin göbeğinde yaşayan, yarım asrı aşan gazeteciliğinin ötesinde İstanbul’daki iş camiasıyla, büyük olasılıkla Eczacıbaşı ailesiyle de yakınlıkları olan bir isimdi çünkü. 


Hata yapmıştım demek…Hemen  araştırdım… Yazı gerçekten Bülent Eczacıbaşı’na ait değilmiş, bu ortaya çıktı, Yılmaz Özdil 2018 yılında yazmış bu yazıyı…


Nazlı Hanıma durumu yazarak bildirdim, “Haklısınız, hemen düzeltiyorum” dedim. Benim bu “herkese açık!”paylaşımımı okuyan ve paylaşanlardan da özür diledim ve yazıyı gece yarısı hesabımdan kaldıracağımı bildirdim, bu kez Nazlı Hanımdan yine ama daha sert bir yanıt geldi:


-Bülent Beyin başını belaya mı sokacaksınız?


Ben:


-Böyle bir kastımız olamaz tabii ki…Çok hoşuma gitmişti, çok cesur bulmuştum…


Diye yanıt verdim.


Fakat Nazlı Ilıcak’ın “Eğer bir işadamı bugün Türkiye’de böyle bir yazı yazmışsa boşuna dikta rejiminden söz ediyoruz demektir…” sözü uzun süre kafamı kurcaladı… 


Yıllarını dikta rejimleriyle  ve vesayetle mücadeleye ayıran, bu uğurlarda hapislere girip çıkan Nazlı Hanım’ın sözlerinde bugünkü hükümetin  aslında bir “dikta rejimi” olduğu îmâsı yok muydu?  

Oysa ilk başta Recep Tayyip Erdoğan’la AKP kurucularına sınırsız destek vermemiş miydi? Cezaevinden yazdığı mektupta bile Erdoğan’a (**) “el eleydik” dememiş miydi?


Üstelik Ergenekon ve Balyoz kasırgası sürerken pek çok yazısında,  hapse atılan askerleri acımasızca eleştirmemiş miydi?


Bu düşünceler kafamı kurcalarken, benim özür dileyip, geceyarısı paylaşımdan kaldırma sözü verdiğim yazıya yorumlar devam ediyor, yıllarca ekonominin nabzını en iyi tutan gazetecilerden, meslektaşım Nurhan Yönezer “bir işadamı böyle yazı yazmaz” diyor… Bir dost ise, “Nursun yahu, yazısını Bülent Eczacıbaşı’na mal ettiğin Yılmaz Özdil’e ayıp olmadı mı şimdi?” Diye soruyor. 


Yılmaz Özdil’in de bir Facebook sayfası var biliyorum, “gerçi o bizim paylaşımlarımıza filan bakmaz” diye düşünüyorum, onun için, Özdil’e de telefonla mesaj göndererek düştüğüm hatayı ve Nazlı Ilıcak’ın uyarısıyla düzeltme yaptığımı aktarıyorum, Özdil, teşekkür ediyor, “Nazlı Hanım ne demişti?” Diye soruyor, yazıyorum:


“Eğer bir işadamı bugün Türkiye’de böyle bir yazı yazmışsa boşuna dikta rejiminden söz ediyoruz demektir…


İşte gece bu mesajlar paylaşımlar, yorumlarla o kadar yoğun geçiyor ki şaşırıyorum:


-Demek insanlar gelinen noktada o kadar bunalmış ki, bilgi edinme, söz söyleme, yorum yapma özgürlüğünü artık kendilerini daha özgür hissettikleri sosyal medyada arıyorlar…


Karanlık gece, yerini soğuk, puslu, “kurşun gibi ağır havaya”  4 Aralık sabahına bırakıyor… 


Günün inanılmaz haberi:


Nazlı Ilıcak hapse (***) giriyor… 


Ne oldu, neden? 


Detaylar  ortaya çıkıyor, Nazlı Ilıcak,  2016 yılında yazdığı bir yazı nedeniyle Orhan Kapıcı ismindeki Cumhuriyet savcısının açtığı davayla ilgili hüküm giymiş,  istinaf  yeni onaylamış… İşin ilginç yanı Nazlı Ilıcak’ın o tarihli yazısını bulmak imkansız, yazdığı gazete bütün yazılarını sayfalarından çıkarmış…


Benim aklımda bir önceki gece var…  Nazlı Hanım, “Bülent Beyin Başını belaya mı sokacaksınız?” Derken kendisinin ertesi gün hapse gireceğini demek biliyordu…


Keşke o yazıyı “Bülent Eczacıbaşı yazmış olsaydı” diyorum… 


Ya da o yazıyı hepimiz bir kez daha paylaşsak, yüzler, binler, milyonlar  yeniden paylaşsa… (****)



(*)https://www.sozcu.com.tr/turk-tabipler-birligi-wp2198008

(**)https://t24.com.tr/haber/nazli-ilicak-cumhurbaskani-erdogan-a-mektup-yazdi-size-cok-haksizlik-ettim-ozur-dilerim,840813

(***)https://www.diken.com.tr/nazli-ilicak-yeniden-cezaevine-girdi/

(****)https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/turk-tabipler-birligi-2198008/

Pazar, Mart 02, 2014

Katakullilerden beğen, seç al!





Balık baştan kokar” diye boşuna söylememiş atalarımız. Bazı hükümet üyelerinin, pek çok belediye başkanının yolsuzlukları kabak gibi ortaya saçıldı ama kimilerini buna inandırabilmek adeta imkansız... O kadar ki, sokaktaki adama sorduğunuzda, "Çalıyorlar diyorsunuz ama çalışıyorlar da... Hem, yahu çalıyorlarsa benim paramı çalıyorlar siz ne karışıyorsunuz?" gibi inanılmayacak cevaplar alabiliyorsunuz...

- "Boşver, uğraşma, NATO KAFA NATO MERMER" dediğinizi duyar gibiyim...

Yazık...


Neyse, ben şimdi size "üstü örtülü" bir başka yolsuzluk öyküsü anlatacağım. Bu öykü Ankara'nın yeni sayılabilecek semtlerinden birinde, Eryaman'da geçiyor... Eryaman benim de 3 yıl oturduğum, şehre biraz uzak olsa da, Susuz Göl’ü, pardon şimdiki ismiyle Göksu Park’ı,  yemyeşil bahçeleri, parkları ile gerçekten çok sevimli, huzur dolu, özellikle emekliler için yaşanacak bir semt...

Eryaman nüfusunun 350 bini bulduğu ifade ediliyor... Peki bu uzak semtte, üstelikle emeklilerin çok tercih ettiği bu huzurlu beldede acaba neden bir hastane yok?

Evet yok... Çünkü hastane inşaası için yıllar önce TOKİ tarafından Eryaman'da ayrılan 23 dönümlük arazi, sonradan  birilerine peşkeş çekildi de ondan... 

Kime mi?

Sıkı durun, bu arazi kısa bir süre önce, Başbakanın Keçiören'de kiracısı olduğu evin sahibine, yani Faruk Koca'ya  4 milyon liraya satılmış...

Dolayısıyla  Eryamanlıların umutla hastane inşa edilecek diye bekledikleri arazide artık, hastane değil,  80 katlı gökdelenler ve AVM ler yer alacak...

-"Peki bu nasıl oldu?" 

Diye soruyorsunuz değil mi? 

Ooooo, çok kolay oldu... Önce Ankara Büyükşehir Belediyesi, "Kentsel Dönüşüm" katakullisi ile TOKİ'nin elindeki araziye el koydu... Sonra Sağlık Bakanlığı "Eryaman'da hastaneye ihtiyaç yoktur" diye rapor verdi, ardından da arazi Başbakanın ev sahibine 4 milyon liraya satılıverdi...


Haaaa, bu arada tabii küçük bir imar planı değişikliği yapılıp, arazinin çok katlı konut ve ticari merkez olarak tescil edilmesi de ihmal edilmedi...

-E, peki bundan sonra. Ne olacak?

Ne olacak canım? Faruk Koca Bey artık Tanrı'nın "yürü ya kulum" talimatıyla kiiiimbilir nerelere yürüyecek...

NOT: Bu bilgiler kamuoyuna açık bir kahvaltılı toplantıda, Etimesğut Belediye Başkanı Enver Demirel tarafından açıklanmıştır. 

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...