Bu Blogda Ara

usulsüzlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
usulsüzlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Ekim 10, 2024

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”




Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgin yeniden seçildi. 


Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var. 


Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım: 


1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum. 

2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazeteciler Cemiyetinde, acaba  32 yıldır devam ettirdiği bu göreve layık başka bir arkadaşımız yok muydu? Neden asla kimseye (her türlü yolu kullanarak) geçit vermedi?

3-Evrakta Sahtecilik ve Görevi Kötüye kullanma suçları nedeniyle 2015 yılında kendisi hakkında hapis ve para cezası verilmedi mi?


-Cezası 5 yıllığına ertelenince bu durumu herkesten  gizli tutarak, tam 11 gün sonra apar topar kongreye gitmedi mi? 

-Bu suçları işlediğini bilmeyen üyeler tarafından yeniden başkanlığa seçilmedi mi?


KONGREYE GİDİŞ SÜRECİ 


1- İki dönemdir sürdürdüğüm yönetim kurulu üyeliğim sırasında her türlü yanlışa, usulsüzlüğe hatta yolsuzluğa karşı çıktım. Görüşlerimi yönetim kurulu toplantılarında açıkça ifade ettim. Başkana defalarca raporlar, görüşler, belgeler sundum, bunların tamamı kayıt altındadır, ayrıca toplantıların tamamı, kendisinin Kaş’ta,  Y.K. Üyesi Ümit Gürtuna’nın  İstanbul’da ikameti nedeniyle zoom üzerinden yapılmıştır ve bu görüntüler de kayıtlardadır. 

-EED’den (European Endowment For Democracy) temin edilen 140 bin euro’luk hibe kredisi ile, teklif alınmadan, ikinci el ve Cizre 6. Noterliğine kayıtlı  olarak satın alınan arabanın Cemiyeti uğrattığı 700-800 bin TL’lik zarar

-EED’den gönderilen ağır ifadelerle Cemiyetimizin tutumunu eleştiren mektup,

-Cemiyette bir ihalenin usulsüz olarak yapılmış oluşu nedeniyle Avrupa Birliğinden Cemiyete 20 bin euro tutarında haciz konması,

-İmzamın, AB ile yazışmalarda  bir kaç kez taklit edilmesi girişimleri, benim sorumluluğumda yürütülen bir iş gereği benden gizli olarak satın alınan 3 adet Macinthos-Apple bilgisayar,

-Bu alım sırasında kendisine -Nursun Erel’in bu konuyu bilmesi gerekir, kendisini bilgilendirelim- diye yazılı ısrarda bulunulmasına karşılık, hayır cevabı vermesi



Usulsüzlükler ile ilgili olarak Karar Defterine şerh koyma isteğim, engellenmiştir. Bu konuda yönetim kuruluna sunduğum belgeler yok sayılmış, deftere, “Nursun Erel, bazı eleştirilerini yönetim kurulunda dile getirmiştir” ibaresi yazılmakla yetinilmiştir. 


Başkan beni bir Y.K. Toplantısı öncesi çağırarak, “Bunları yargıya götürme, tanık bulamazsın, bu adam senden özür dilesin iş kapansın” demiştir, ben ise, -Siz Kol Kırılır Yen İçinde- diyorsunuz, bu usulsüzlükleri yapan adamdan niye hesap sormuyorsunuz?- Diye sormuşumdur. Adam dediği şahıs, o günkü toplantıda özür dilemiş, ama Cemiyet Denetim Kurulu,  Y.K üyelerinin gözleri önünde cereyan eden bu olayları  soruşturma konusu yapmamıştır. 

2-Bir toplantıda, Y.K defteri önüme getirilmiş, bir avukata 5 bin euro ödeme yapılmasının karara bağlandığı -benim de  toplantıda bulunduğum belirtilerek- imzalamam istenmiş, ben “Benim bulunduğum toplantıda böyle bir karar alınmadı, Cemiyetin 4-5 avukatı varken bu avukata neden 5 bin euro ödeme yapılıyor?” Diyerek imzalamayı reddetmişimdir. 


Katıldığım son toplantıda ibra için el kaldırmadım ve Cemiyet harcamalarının detayını istedim. Buz gibi bir hava esti, başkan yanıt vermedi, bunun üzerine “Şimdi ben bahçeye iniyorum, bir çay içeceğim, harcamaların dökümünü getirsinler defteri imzalayayım” dedim ve aşağı indim. Muhasebe İşlerini yürüten yönetim kurulu üyesi  Ali Topcu yanıma geldi, “Başkan bunları paylaşmama izin vermiyor” dedi, o anda istifa kararı aldım ve noter kanalıyla istifamı Cemiyet Başkanlığına gönderdim. 


Beyaz Sayfa adıyla kongreden 2 ay kadar önce başlattığımız kadro hareketi, sonunda benim adaylığım üzerinde ısrarcı olunca düşünmek için süre istedim ve kararım kesinleşince istifa ederek, üye listesini başkandan almak üzere ertesi gün Cemiyete gittim. 


Yarın: LİSTE YERİNE HAKARET

Pazartesi, Ekim 30, 2023

SALLA BAŞINI AL MAAŞINI


                                        

                                         


Bu laf dilimize bir güzel yerleşmiştir… 


-Nedir peki kastettiği? 


-Ne olacak? Bir iş bulup başını soktuysan, etliye sütlüye karışma, -gözümü kaparım, vazifemi yaparım- diyerek varlığını sürdür, maaşını al, sesini kes, otur…


Yıllar öncesi… 


Maliye Bakanı Sümer Oral’ın odasındayım, istifa metnimi kendisine sunmak üzere oradayım, tanıdığım en zarif, en düşünceli, insana en değer veren devlet adamlarından biri, kahve söyledi, beklerken:


-Nursun Hanım iyi düşündünüz mü? Üçlü kararname ile atandığınız önemli bir görevden, memuriyetten istifa ediyorsunuz?

-Düşündüm efendim, mesleğime dönme arzusundayım, Cüneyt Arcayürek’in teklifi üzerine Cumhuriyet Gazetesine geçeceğim…


Sümer Bey, “iyi düşündünüz mü?” Sorusunu bir kez daha dile getirdi ama baktı kararlıyım, üstelemedi, kahvelerimizi içtik, el sıkıştık, vedalaştık, Maliye Bakanlığından böylece ayrıldım…


Bu öykü ile ilgili birbirinden ilginç olayları, değerli meslektaşım Ali Bilge ile kaleme aldığımız Tansu Çiller’in Siyaset Romanı (*) satış rekoru kırarak defalarca basılan ortak kitabımızda bulmanız mümkün. 


Kısaca özetleyeyim, yaşamım boyunca tutkuyla bağlı olduğum mesleğimi  sürdürürken, muhabir olarak çalıştığım gazete zora girdi, batıyordu, aylarca ücret almadan çalıştık, işte o günlerde dönemin Maliye  Bakanı Adnan Kahveci’nin teklifi ile bakanlık danışmanı olarak atandım, “neden beni bu göreve düşündünüz?” Diye sorduğumda, “sen en zor metinleri bile hemen basitleştirip anlaşılır hale getirebiliyorsun, beraber iyi işler yapacağımıza inanıyorum” karşılığını verdi. Hatta Turgut Özal ona, “Ne gerek vardı  Nursun için üçlü kararnameye, düz bir atama yapabilirdin” diye sitem bile etmiş.


İşte üçlü kararname ile devlete atanmamın öyküsü budur…


Gerçekten de Adnan Kahveci ile iyi işler yaptık, sadece birini örnek vermem gerekirse, Türkiye’de bütün taşıtlarda  “emniyet kemeri uygulamasını” Adnan Kahveci zorunlu hale getirmiştir. Bu uygulamayı kabinedeki bakanların “oy kaybederiz” diye ısrarla karşı çıkmalarına rağmen Turgut Özal’ı ikna ederek yapabilmiş, TRT’de yayınlanacak “jinglellar”ı bile bana yazdırarak  bu işi gerçekleştirmiştir. O sayede, trafik kazalarında  kim bilir kaç yaşam kurtuldu ama, yazık ki Adnan Kahveci genç yaşta “kemeri takılı olmasına rağmen” kendi kullandığı arabada eşi ve kızı ile birlikte bir trafik kazası geçirerek öldü…


İşte benim devletteki görevim devam ederken seçimler yenilendi, iktidar Süleyman Demirel genel başkanlığındaki Doğru Yol Partisine geçti. Hem yeni Başbakan Süleyman Demirel hem de Maliye Bakanı olan Sümer Oral ile öteden beri iyi diyalog ve ilişkiler içindeydim, beni makamına davet eden Oral nazik sözlerle “sizi bakanlıkta gördüğüm için mutlu oldum, birlikte çalışmaya devam ederiz” dedi ancak ben gazeteciliği devlette çalışmaya yeğ tutacaktım. Evet, devlette çalışmak  bana adeta “doktora yapmış kadar” büyük deneyim kazandırmış, ekonomi muhabiri olarak yıllarca peşlerinde koşup, bir kelime olsun bilgi almaya çalıştığımız  IMF, Dünya Bankası heyetleri görüşmelerinde hazır bulunup, görüşme tutanaklarını hazırlamaktan  sonsuz keyif almıştım ama gazetecilik tutkumu asla kaybetmemiştim, bu nedenle mesleğime dönmek istedim.


-Nedir seni mesleğine bu kadar tutkuyla bağlayan?


Diye soruyorsanız, ooo, anlatmakla bitmez…


Yaptığımız manşetlerin olay yaratıp gündem değiştirmesini mi, yolsuzluk haberlerimizin TBMM’de “gensoru konusu” olup istifalara yol açmasını mı anlatayım? Bizim liderlerle gazetelerde, dünya liderleri ile ekranlarda yayınlanan röportajlardan duyduğum kıvancın, kazandığım ödüllerin bedeli olur mu? Hele hele, meslekte onca insanla görüşürken, siyasetçilerin dışarıya gösterdiği yüz ile benim gördüğüm gerçek yüz arasındaki farkı görmekle insan sarrafı oluşumuzu mu dile getireyim? 


Ha, bir de mesleğim sayesinde neredeyse bütün dünyayı gezip dolaşmanın keyfine ne dersiniz?


-İnsan sarraflığını filan boşver şimdi, para kazandın mı para?


Diye soruyorsanız, bizim meslek “iyi yaşatsa da!” pek para kazandırmaz, iyi yaşamaktan kastım ise  “bir eli yağda bir eli balda” olmak değildir, olayları ilk duyan siz olur,  gelişmelerin perde arkasını ilk siz dile getirirsiniz, halk adına çalıştığınızın verdiği güvenle yüksek sesle soru sorar, gerçeği didik didik sorğular, bu olağanüstü mesleki tatminle de geceleri huzurla uyursunuz.


E, siz söyleyin şimdi? 


“Salla başını al maaşını” diyenlerden olmaktansa bu daha iyi değil mi?

(*) https://www.simurgkitabevi.com/tansu-cillerin-siyaset-romani-1994








-

2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...