Brugge’de geçirilen zamanın “her dakikası böylesine değerli olabilir mi?” Bu güzelim kentte bulunma şansına erişen herkesin aklından bu soru geçiyordur. Düşünsenize, sağınıza baktığınızda Michelangelo’dan bir heykel, solunuza baktığınızda 13. Yüzyıldan bu yana dimdik duran kuleler, saraylar, şatolar arasındasınız. Üstelik bu rüyanın içinde yaşarken, size saatleri hiç de rutin ve alelade olmayan çan sesleri haber veriyor, ünlü katedralin çanlarına müthiş bir org eşlik ediyor. -Şu Brugge ahalisi yaşamı güzelleştirmek adına ne de çok çaba harcamış… E, tabii Brugge Avrupa’nın “ en önemli liman kenti” olma özelliğini yüzyıllarca korumuş, hep zenginler yatağı olmuş ama, “sular çekilince! ” paralar da suyunu çekmiş olsa bile ortaçağdan günümüze kalanlar yetmez mi? Buraya yolunuz düşerse eğer ( keşke düşürmeye çalışsanız! ) diye buyrun size bir kaç not: Michelangelo’nun Meryem heykelini görmeyi unutmayın. Ünlü kilise, Church of Our Lady Brugge’de (*) sergileniyor. Gerç...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.