Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Corona etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Erik marmelatı

Hayatın anlamını sorgulamayı felsefecilere mi bıraksak? Yoksa ilahiyatçılara teslim olup bunları hiç düşünmesek mi? Boş çaba, ne yaparsan yap bu soruya ömrün boyunca cevap arar durursun, asla bulamayacağını bile bile... Bu düşüncelerle boğuşurken, koskoca bir Pazar günü sana kalmıştır. Özgürlük, yalnızlık ne büyük lüks, değil mi? E, peki nasıl geçirilecek o koskoca gün? Kolayı var, önce bir yürüyüşe çıkmalı, hem de erken erken, çünkü sonra güneş yükseldiğinde yürümek şurda dursun, sıcaktan kolunu bile kıpırdatamazsın...  Şu Covit var ya Covit 19. Bizi ne hallere düşürdü. Eğer içimizdeki korkular olmasa şu koskoca günde kiiimbilir neler yapabilirdik, ama pabuç pahalı... Korkuyorum, hem de çok korkuyorum. Diyelim ki o menhus hastalığa yakalandım, “ eh n’apalım dünyada 1 milyon insan öldü, senin ayrıcalığın mı var? ” Deme bana. Böyle kestirip atamıyorsun ki... “ Ya aile efradına, eşine dostuna da geçerse? ” Diye düşünüp, hemen vazgeçiyorsun arkadaşlarını arayıp “ buluşalım ” konuşmala...

Avni Lifij

Şu Corona salgınına “ bardağın yarısı boş mu dolu mu?” Diye baksanız neler düşünürdünüz?  Mesela, okumaya bir türlü zaman ayıramadığınız kitaplar mı var elinizde? Ne güzel, çok sevindim.  Durun bakayım, benim aklıma gelenler hangileri?  Çocukluğumun o unutulmaz dergileri,” Çocuk Haftası ”... Henüz okuma yazma bilmiyordum, annemle babam, ağabeyim Mehmet Alev’i dergiye abone etmişlerdi, o evde yokken elime alır, saatlerce içindeki resimlere bakardım... Okumayı söktüğümde daha keyifli hale geldi Çocuk Haftası... Yıldırım Kaptan nasıl da uçarak yetişir, kötüleri yok ederdi. Kemalettin Tuğcu ’nun o hüzünlü öykülerini   tekrar tekrar okuduğumda bile boğazıma bir şeyler tıkanır, yutkunamazdım...  İki oda bir saloncuk evimizin en renkli ve içine girdiğimde hemencecik kayboluverdiğim dünyasıydı köşedeki kitaplık. Babam formika kaplamadan yaptırmış, eve ilk getirdiğinde en üst rafa ansiklopedileri dizmişti, Ticaret Ansiklopedisi, Türkiye Ansiklop...

Seni Uzaktan Sevmek

Kim ne derse desin, bu Corona salgını hepimizi öylesine ürküttü ki, korkudan öleceğiz vallahi, hem de öylesine  korkuyoruz, var mı ötesi? -“ Ecel geldi cihane, Corona virüsü  bahane” Diyorsunuz, duydum, duydum, ama öyle değil işte... Benim en büyük korkum ne biliyor musunuz? Son dakikalarımı, nefes alamadan, boğulur gibi geçirmek... Covit 19’a (*) maruz kalıp, günlerce sürünüp, sonunda kurtulanlardan duyduk. Oksijenin yetmediği, akciğerlerin sertleşip, temiz havaya adeta set  çektiği  bir kabusla, günlerce yüz yüze kalmışlar. Tam bir işkence. Ha, bir de benden daha hassas durumdaki eşime geçer korkusunu yaşıyorum aslında, çünkü ameliyat  geçirdi ve henüz 1 ay oldu hastaneden kurtulalı. Eh işte bu korkuyla yaşayan insan ne yapar? Anlatayım... Günlerdir dışarı çıkmıyoruz, esasen yiyecek konusunda tedbiri elden hiç bırakmazdık. Örneğin yazdan hazırladığımız yiyeceklerimiz vardı, dolmalık biberleri ipe dizip güneşte  kurutmuş, buzlukta enginar, b...

Corona günlüğü

Sevgili günlük, Corona olayı hepimizi  günlerdir hapsetti. “ Bu durumda evin en çok ziyaret edilen yeri neresi?” diye soracak olursan, “ mutfak ve buzdolabı ” desem ne dersin? Sabahtan  ellerimi güzelce sabunladım, sonra geçtim mutfağa... “ Acaba ne pişirsem?” diye düşünürken sebzelikteki kabak ve patlıcanlar gözüme takıldı. “ Mevsimi değil” dediğini duydum da, arada bir lezzet değişikliği de lazım değil mi? Üstelik artık eve mahkum olduğumuz için, sebzeleri kızartmak yerine  fırında pişirsem hafif olur değil mi? Patlıcanları ince ince dilimleyip tuzlu suda bıraktım sonra biraz haşlayıp  mısır ununa buladım... Kabaklara gelince, dış kabuklarını hafifçe kazıyıp yuvarlak dilimledim, unlayıp bütün bu malzemeyi fırın tepsisine dizdim, hafifçe zeytinyağı sürdüm ve fırına verdim. Nar gibi kızardılar. Dünden kalanları da ısıtıp,  sofra kurduk, öğlen yemeğimizi afiyetle yedik.... Sonra kanepeye  geçtim, elimde kitabım (*), Selim İleri’ yi çok severim ...