Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İstanbul Sözleşmesi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İnsan hakları savunucusu bir doktor; Veli Lök ile sohbet

Geçenlerde İzmir’deydim, Asansör’ü hep duyar, merak ederdim, bir sabah erken yürüyüşe çıktım. İzmir Kız Lisesinin önünden geçerken Ankara’daki lise yıllarım aklıma geldi, her şeye gülerdik, müdire hanımın sert söylemlerine bile! Yine gülerek yürüdüm, Dario Moreno’nun evinin önünden şarkısını mırıldanarak geçtim, deniz görünmese de martı çığlıklarını duyuyordum, sonunda “ yüzyıllık ” A sansör’e (*) ulaşıp yukarıya çıktım. .  Kapılar açıldığında karşımda bulduğum manzara çarptı beni Hafif hafif serpiştiren yağmurda, aşağıdaki apartmanlar dizisinin ardında uzanan maviliği dakikalarca nefesimi tutarak izledim.  Günün erken saatleriydi, “bir kahve olsa”  dedim,  arkadaki manzaralı restorana girdim, boştu, “ cam kenarı buldum” diye sevindim, hemen oturdum: Garson benim kahvemi getirirken,  bir beyefendi içeri girdi, uçtaki masayı seçti, yavaş hareketlerle şapkasını, paltosunu çıkardı, atkısını katlayıp bir kenara koydu, gri takım elbisesi, bordo yeleği ve hafta...

Hüda-Par ve kadınlar… Fıtratımızdaki meslek neymiş?

Seçimler yaklaştıkça tansiyon artıyor, söylemler sertleşiyor, ben de çok merak ediyorum, acaba 30 milyon kadın seçmen 14 Mayıs’ta kime, kimlere  oy verecek? Peki seçim sonucu üzerinde bu derece etkili olan kadınlar siyasi partilerin kendilerine dönük söylemlerine kulak veriyor mu? Beklentileri nedir politikacılardan? Yaşananları nasıl değerlendiriyorlar? Ya seçilmiş kadın politikacılar hemcinslerinin dertlerine bugüne değin yeterince eğildi mi? Ne yazık ki son günlerde “ tek kadın parti lideri” konumundaki Meral Akşener’e yapılan sözlü saldırıların tanığı olduk, üstelik bununla da yetinilmedi, bir süre önce evi basıldı, “ ayağını denk alması ” tavsiye edildi, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından  “ bunlar senin daha iyi günlerin ” diye uyarıldı bile.  Üstelik geçen gün İyi Parti binasının kurşunlanması olayı bile pek de inandırıcı gelmeyen biçimde hırsız kovalayan bir bekçiye mal edilmedi mi? Bütün bunları izlerken acaba diyorum, siyasetçiler 14 Mayıs’ta sandık ...

Karanlık zihniyet!

Korkuyorum dostlar, bu karanlık zihniyetten çok korkuyorum, lafı dolandırmadan söyleyeyim: -Ülkede kimi karanlık güçler, aydınlığı karartmak, bireyleri çağdaş yaşamdan alıp ortaçağa geri götürmek, hele hele kadınları düşünsel ve fiziki anlamda “köşelere kapatmak” istiyor, bunun için büyük çaba ve kaynak harcıyorlar. İstanbul Sözleşmesi nden bir kalemde çıkmak, kamuoyuna bu kararı, “ ilerisini gerisini tartışmayın ” diye dikte etmek başka türlü nasıl değerlendirilebilir? Ramazan’ ın ilk günü, ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu televizyonda, “ süslenmek, oje sürmek, makyaj yapmak orucu bozar mı? ”  Konusunu işlemişti. Ben de bundan söz eden bir yazı paylaşmıştım. (*) Yazımda bir İslami (?) siteden imla hatalarını düzeltmeden! alıntıladığım şu paragraf yer almıştı: “Güzelliğinizin, Cinselliğinizin, Dişiliğinizin, kullanım hakkı, sadece ve sadece kocanıza aittir, Güzelliğinizi, Cinselliğinizi, Dişiliğinizi, Şıklık, Sosyal Hayat, Sosyal Yaşam, Çağdaş yaşam, Modern yaşam, Özgür yaşam, gibi kavr...

Ayol şerbetli operetiniz yok mu?

- Ah keşke pandemi olmasaydı da şöyle güzel bir gece geçirseydik.  Şıkır şıkır giyinir kuşanır, Başkentin göbeğindeki, eşsiz bir pırlantaya benzeyen Opera Binasında alırdık soluğu... Diyelim ki Yarasa Opereti  sahneleniyormuş, bir iki saatliğine de olsa derdimizi tasamızı unutur, kontla güzel eşinin maceralarına dalar, o şaşaalı müzik ve renk şölenini hayranlıkla izler dururduk. -Nerde o günler? Neyse ki televizyon var... Geçenlerde TRT 2’ de “ Operet Gecesi “  yayınlanacaktı, Devlet Opera ve Balesinin  seçkin solistleri ve orkestrası günlerce çalışıp hazırlanmıştı. Eserlerden biri de Johann Straus 2 ’nin ünlü Yarasa Operetiydi ... Televizyonun karşısına kurulduk, çayımızı kahvemizi aldık, izlemeye başladık... Aaaa bir de ne görelim?  Onca emek verilmiş, çekim için sahnelenmiş eserler kesilip kuşa çevrilmiş... (*) - Aaa nasıl olur? Neden ? -Biz de merak ettik, sorduk soruşturduk. Yarasa Operetinin sahnelerinde şarap, şampanya yer alıyor biliyorsun,  oyunun...

Kınalı-ojeli parmakları görelim

Yaşananları hayretle izlerken pek çok “olamaz ” dediğimiz olayın “ bal gibi oldurulduğuna!” tanık olmadık mı? Elbette, İstanbul Sözleşmesi denen güvencemizin kaldırılmasından söz ediyorum. Nedir o? Diyorsanız, maddeleri şurada dursun, sözleşmenin adı bile bunu özetliyor. * -Peki canlarım, arkadaşlarım, dostlarım, bacılarım, ablalarım, kız kardeşlerim, komşularım, bu -ben yaptım oldu-  yaklaşımının aslında  “bizleri yok saydığının” farkında değil misiniz? -Neden?  Diye soruyorsanız, ben de size, “ toplumun yarısını oluşturduğumuzu ve bu gücümüzün hafife alınmaması gerektiğini” söylüyorum: - Ayol, bir kararname ile bizi ve haklarımızı koruyan bu kararnameyi feshedebiliyorlarsa, biz de ojeli-kınalı  parmaklarımızın bir fiskesi ile onları seçimde bal gibi değiştiremez miyiz?  Bakın size bir önerim var, gelin, altın günü yerine bir sohbet günleri düzenleyip (aman ha! Covit’e karşı, maskeli, birer ikişer kişiyle...) gelişmeleri konuşalım mı? Zaten altının yanına ...