.
Kapılar açıldığında karşımda bulduğum manzara çarptı beni
Hafif hafif serpiştiren yağmurda, aşağıdaki apartmanlar dizisinin ardında uzanan maviliği dakikalarca nefesimi tutarak izledim.
Günün erken saatleriydi, “bir kahve olsa” dedim, arkadaki manzaralı restorana girdim, boştu, “cam kenarı buldum” diye sevindim, hemen oturdum:
Garson benim kahvemi getirirken, bir beyefendi içeri girdi, uçtaki masayı seçti, yavaş hareketlerle şapkasını, paltosunu çıkardı, atkısını katlayıp bir kenara koydu, gri takım elbisesi, bordo yeleği ve hafta sonunu bile disipline sokan kravatıyla şıklığı ortadaydı.
-O’nu bir yerden tanıyordum ama kimdi?
-Kimdi? Bir röportajını okumamış mıydım? Ekranda da görmüştüm sanki. Ah, o doktordu,
İşkencenin önlenmesi için çabalar gösteren, insan hakları savunucusu doktor…
Garsona sordum, doğruladı, Prof. Dr. Veli Lök’tü gelen.
Manzarayı keyifle izlerken, çayını, portakal suyunu yudumlayan doktorun kahvaltısını tamamlamasını bekleyip izin istedim, kendimi tanıtıp, yanına iliştim, Doktor Lök, “geçirdiğim rahatsızlık nedeniyle tarihleri tam söyleyemez, sözcükleri unutursam yardımcı olur musunuz?” Diyecek kadar alçak gönüllüydü… İşte sohbetimiz:
-Siz işkenceyi silmek için büyük çaba gösterdiniz, o yıllardan bu yana arpa boyu yol alabildik mi? Kadın cinayetleri yine yükselişte?
-Toplumda da böyle bir değerlendirme var. Ben bir köylü çocuğuyum (**) köylü kadınların da şehirlilerin de sorunlarını bilen bir kişim. Yazık ki, Türkiye’de kadın hakları açısından çok eksiğiz. Her şey gözümüzün önünde, bu durumun düzeltilmesi açısından kazanım olabilecek bir sözleşmeyi cumhurbaşkanının tek başına kaldırması son derece acı, bunu benimsemek mümkün değil. kararını duyar duymaz çok şaşırdım, üzüldüm. Kadın haklarının korunması yönünde olumlu gelişmeler sağlayacak bir sözleşme, devletin başındaki bir kişinin kararıyla sonlandırılabilir mi? Bu hareket benimsenebilir mi?
—-kötü muamele, işkence devam ediyor—-
-Türkiye’nin kötü muamele karşıtı uluslararası sözleşmelere taraf olması sizin sayenizde oldu, şu andaki durum nasıl sizce?
-Bir kere, kolluk güçlerinin sürekli kötü muamele yaptığını biliyoruz, bunlara ait bilgilerimiz var. Bizim Türkiye İnsan Hakları Vakfı, bu vakaları bilimsel olarak tespit ediyor, toplumsal olaylarda polis tarafından kötü muameleye maruz bırakılan kişilerin durumunu, sağlık koşullarını izliyor. Onların gerek sağlık ihtiyacını gerekse hukuki haklarını sağlama yönünden sürekli yardımda bulunuyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfının açık belgelerinde vakalarla ilgili rakamları almak mümkün. (***)
—-12 Eylül’de 850 bin işkence—-
-Gözaltında, hapiste bulunanlarla ilgili de sürekli işkence, kötü muamele şikayetleri ulaşıyor? Siz bu bulguların kayıt alınmasında öncü olmuştunuz?
-Sadece toplumsal olaylarda polisin kötü muamelesi değil, aynı zamanda gözaltına alınan, hapse giren hemen hemen herkesten mağduriyet şikayetleri geliyor, işkence yakınması çok oluyor… Bu durum özellikle 12 Eylül (1980) sonrası çok artmıştı, o yıllarda 850 bin kişinin işkence gördüğü söylendi, tabii o yıllarda işkence iddiaları için ne muayene edecek ne tedavi edecek kurumsal yer vardı.
—-yıllar sonra bile tespit edilir—-
-Siz bu iddiaların kayda geçmesini yıllar sonra bile olsa kemik sintigrafisi yoluyla mı sağladınız?
-Benim bir yakınım da o yıllarda işkence gördü, bu beni çok etkilemişti, “işkencenin önlenmesi ancak bilimin yardımıyla olur” diye düşündük.İzmir’de vakfın şubesini çok değerli doktorlar, hukukçular gazetecilerle birlikte oluşturduk, Orhan Süren, İzmir Tabip Odası başkanı olunca hemen bir muayene ve rapor komisyonu kurdu, çünkü işkencenin hukuksal olarak değerlendirilmesi için muayene ile belirlenmesi ve rapor verilebilmesi lazım, önceleri hiçbir kurumdan bunlar alınamıyordu. Tepecik Hastanesinde bir hasta bakıcıya korkunç işkence yapmışlar, muayene komisyonu başkanı bendim, bizi görünce ağlayarak kaçmaya çalıştı bizi polis sandı, muayene ettik, her iki ayak tabanında falakaya bağlı şişlikler, morarmalar, kanamalarla ilgili bulgular vardı. Durum açıktı, hemen “bu kişi işkence görmüştür” raporunu verdik bu çok önemli bir belge oldu.
-Sizin geliştirdiğiniz sintigrafi yöntemiyle üzerinden yıllar geçse bile işkence yapıldığı tespit edilebiliyor değil mi?
- Sintigrafi yöntemini ondan sonra da kullandık. 4 yıl sonraki muayenemizde hala işkencenin izleri vardı. Bu, o kadar güçlü bir belirleme yöntemidir, psikiyatrik bulgular da aynıdır. Buna rağmen, devlet bu kişinin hakkını teslim etmedi, biz ise takibe devam ettik, AHİM’e başvurduk, çeşitli zamanlarda verdiğimiz raporlarla bu kişinin kararını çıkarttık, devlet zorunlu olarak tazminat ödemek zorunda kaldı, bu olay duyulunca Türkiyenin her yerinden işkence şikayetleri ulaşmaya başladı.
——İstanbul Protokolü——
-Sonra sizlerin bu katkılarıyla Türkiye uluslararası işkence karşıtı protokollere imza attı değil mi?
-İstanbul Protokolünün (****) oluşturulması için başlatılan çalışmalarda Şebnem Korur Fincancı da çok önemli bir rol oynadı ve protokol oluştu, böylece çok önemli bir belgeye uluslararası planda katkıda bulunmuş olduk.
—-Cumartesi Anneleri—-
-Bütün bu çabalara karşın halen işkence var, duyuyoruz. Bir de izi tespit edilemeyen kayıplar söz konusu, işte Cumartesi Anneleri… Ne dersiniz?
-Bu taleplerin mutlaka araştırılması lazım. Demokratik kurumların bu şikayetleri, iddiaları ele alıp, kanıtlarını kaybolmayacak kayıtlara dönüştürmesi lazım. Bunlar mümkün benim kanaatimce. Ama insan hakları açısından son derece geri durumdayız. İşte biraz önce konuştuk, şiddete karşı duracak bir uluslararası belgeyi Cumhurbaşkanı iptal ediyor. Böyle bir durum, demokrasilerde tahmin tasavvur bile edilemez. Bütün bunların bir an önce ele alınıp düzeltilmesi lazım.
—-Kötülüklere karşı duracağız——
-Sürekli tekrar eden bu olaylar sizde karamsarlık yaratmıyor mu?
-Türk milleti, tarihinde çok mükemmel işler yapmıştır. Ata’nın liderliğinde halkın bütün haksızlıklara karşı çıkması, dünyada az rastlanan olaylardan biridir. Atatürk Türk insanını övmüş, çok şeyler yapabileceğine olan inancını dile getirmiştir. Ben bu kötülüklere de karşı çıkılacağına inanıyorum.
92 yaşındaki delikanlı doktorumuz ile sohbeti böylece sonlandırdık. Dr. Veli Lök, haftanın iki günü hala hasta kabul ettiğini, tedavi uygulamaktan vazgeçmediğini dile getirirken gülümsüyordu “acıyı, rahatsızlığı dindirip faydalı olabiliyorsak ne mutlu bize” dedi.
(*)https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Tarih%C3%AE_Asans%C3%B6r
(***) https://tihv.org.tr/ozel-raporlar-ve-degerlendirmeler/veriler-iskence-gercegi-26-06-2023/
(****)https://www.ttb.org.tr/eweb/istanbul_prot/ist_protokolu.html
Veli hocayı gazeteciliğimde aktef çalışırken kanımıştım. Onunla xirkaç haber yapmıştım. Çok saygı duyarım. Burada buluşmaktan mutlu oldum.
YanıtlaSil