Feyzan ve
Mehmet’e
-A evet size
sözüm vardı. Caipirinhas içecektik. Nasıl mı yapılıyor? Şeker kamışından
üretilmiş bir tür rom kullanılıyor, “Kaçaça” denilen... Bir limonu ince
ince doğrayın önce, sonra havanda ya da bir cam kasede, üzerine yarım çay bardağı toz
şeker ekleyip, hafiften ezin... Limon koksun heryer... Şimdi bardaklara dağıtın
o şekerle ezdiğiniz limon dilimlerini, üstüne bolca buz ekleyin ve kaçaçayı
doldurun bardağa... Karıştırın, işte size caipirinnhas.... Mmmm nefis değil mi?
Afiyet olsun...
Copacabana'da bikini satışı |
Rio’da tam bir
tropik iklim var, hava sıcak, rutubetli... Hemen plaja inmeli... Hangisine mi?
Valla hangi havanızdaysanız, örneğin Copacabana, isterseniz voleybol ya da
tenis oynar, kendinize güveniyorsanız 3 metrelik dalgalarda sörf de
yapabilirsiniz... Ya da uzanın şöyle kumlara, önünüzden seyyar satıcılar gelip
geçsin, tam karşınızdaki “Şeker Tepelerini” seyrederek hülyalara dalın...
-Burada denize
girilmiyor ama... Denizde yüzen bir kişi bile yok...
Dediğinizi
duydum, evet, sanırım öyle... Okyanusun 3 metrelik dalgaları hiç eksik olmuyor
ki... Bu yüzden denizde sadece sörfcüler var. Birisi demişti ki, “Rio’da denize
girilmiyor, duruluyor sadece.” Bu galiba doğru... Olsun, plajda vakit geçirmek
çok zevkli. Bir şeyler atıştırmak, Caipirinnhas içmek... Üstelik seçenekler de
bol... Bugün Copacabana, yarın Ipanema... Plajlardan plaj beğen. Ama Ipanema daha bi sosyetik...
Oraya giderken güzelce çeki düzen vermeli saça başa şöyle... A, bir de “Kırmızı Plaj” var, bir gün de oraya gideriz. Ya da adalarda piknik yapabiliriz. Hatta
tekne kiralayıp gezebiliriz...
-Türk rüzgarı
dedin de... Pek anlaşılmadı...
Türk Rüzgarı |
Dediniz di mi?
Evet, şu sıralarda tüm Brezilya’da Türk Rüzgarı esiyor... Bunun sebebi THY’nin
de sponsor olduğu televizyon dizisi... Hani bir zamanlar biz Türkler “Köle
Isaura’yı” izlerdik, hayat dururdu... İşte şimdi Brezilya’da durum tıpa tıp bu.
Dizi başladığı anda sokaklarda trafik bile azalıyormuş... Bir Brezilyalı
bebeğin Türkiye’ye kaçırılıp evlat edinilmesi varmış odağında dizinin... Kız
yıllar sonra anlıyormuş asıl ailesinin Brezilya’lı ve
çok fakir olduğunu... Dizi, yer yer Istanbul ve Kapadokya’da geçiyormuş... Onun
için hangi dükkana girsek soruluyor:
-Nerelisiniz?
-Türküm
dediğinizde ise size hemen Türkçe “iyi
akşamlar”, “günaydın” filan deyip, Kapadokyayı Istanbulu soruyorlar... Bu nazar
boncuklarının satıldığı dükkan da böyle bir Türkiye hayranlığının simgesiydi
sanki...
Teleferik |
Akşamüstü Şeker
Tepelerine çıkıyor muyuz? E tabii, Rio’da yapılacak en güzel şeylerden biri bu.
Önce teleferiğe gidip sıraya girmeli... Şapkanızı, güneş gözlüğünüzü hatta
şemsiyenizi hele hele de fotoğraf makinenizi sakın unutmayın... Uzun bir
bekleme kuyruğu var teleferikte, gemi turlarından gelen 80-100 kişilik turist
gruplarının beklemeden teleferiğe alınması da işin cabası... E, ne yapsınlar?
Rezervasyonları önceden kesinleştirilmiş.
Şeker Tepelerinden Rio |
-Oh, teleferiğe nihayet bindik...
Manzara şahane... Burası 1. Etap... İşte aşağıda Copacabana, işte kırmızı
plaj... Al gözüm seyreyle... Şak şak şak... Eller deklanşörlerde... E, şimdi de
ikinci etaba çıkmalı... Ufff dünyanın tepesinde miyiz artık? Rio ayaklarımızın
altında... Şu sis de olmasaydı keşke...
-“E peki, Brezilyalılar
mutlu mu?” diye merak ediyorsunuz değil mi? Bilmem, mutluluk heryerde
bireysel... Ama son yıllarda özellikle Rio açıklarında bulunan petrolle ülkenin
refah seviyesinin bir anda yükseldiği doğru galiba... Bir söyleme göre son 10
yılda tam 50 milyon insan fakirlik seviyesinden birden orta sınıf seviyesine
yükselivermiş... Yolsuzluk yine varmış ama görece azalmış... Emlak fiyatları
dünya jet sosyetesinin de katkısıyla katlanmış tabii Rio’da... Copacabana’da
okyanusa bakan bir daire 1.5 milyon dolardan el değiştirirken Ipanema’da bu rakam 3.5 milyon
dolarları buluyormuş. Hele Leblon’da gayrimenkul fiyatları daha da yüksekmiş...
Ipanema |
Gecekondular |
İyi ama
gecekonduları da unutmamalı... Leblon’un, Ipanema’nın bakımlı gökdelenlerinin hemen ardında dağlara tırmanan
sayısız gecekonduda onbinlerce insan yaşıyor...
-“Akşam ne
yiyeceğiz?”
diye mi sordunuz...
Isterseniz şu lunaparka benzeyen Marius’a gidelim, hani şu tavanlarında
duvarlarında binbir çeşit tuhaf eşyanın (piyano, imbik, para kasası vs.)
yapışık olduğu Copacabana’daki restoran... Dev bir açık büfe var antreler ve
tatlıların yer aldığı... Yalnız
dikkat edin, sürekli masanıza gelip, tabağınıza et ya da balık aktaran garson sizi
sonunda mide fesadına uğratabilir... Ya da Ipanema’ya uzanalım, Riso’da yer
ayırtmıştık... Hani şu aynı zamanda sanat galerisi olan butik restoran...
-Buralarda
adambaşı hesap 100 doları buluyor, boşverelim yahu...
Diyorsanız,
caddelerde turlayalım... Sokakta ya churros, ya papaya krebi ya da birer tane haşlanmış
mısır alıp açlığımızı bastırırız, bira da içeriz yanında... Ya da şu İtalyan
restoranına mı gitsek? Müzik de var, sevimli ihtiyarlara “Girl from Ipanema”yı
çaldırsak fena mı olur?
-Ahh, ne yazık ki sonuna
geldik Rio tatilinin... Bavulları toplamalı...
Riso |
-“Daha çok şey vardı yapacak”
diyorsunuz biliyorum... Botanik parkına gitmeliydik, müzeleri, sanat
galerilerini gezmeliydik... Hatta şu meşhur zümrütleri, safirleri, elmasları
nasıl işliyorlar bunları görebilmek için Stern’e ya da Amsterdam Sauer’e
uğramalıydık ama kısmet değilmiş... Şu Amazon bitkilerinin tohumlarından
yapılmış bilezikler neyimize yetmiyor?
-Bi dahaki
sefere... Adeus (*) be güzelim Rio De Janeiro...
(*) Adeus: Elveda
(**)Sou: Son
--------------Sou----------
(*) Adeus: Elveda
(**)Sou: Son
--------------Sou----------