Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Cüneyt Arcayürek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sevgililer günü kanaviçesi

 Gecenin bir vakti aklıma geldi: -Yarın sevgililer günü, bir resim bulsam da hesaplarıma koysam... Evet, düşündüm, nasıl bir resim koysam? Uçuşan kalpler mi bulsam, çoook eskilere gidip, el ele göz göze bir resim mi arasam? Ama şimdi bizim için değil, “ aşkın kendisi ”ne ilişkin resim arıyorum...  -Aaa işte bak o en sevdiğim kanaviçe... Tamam, bunu kullanayım... O kanaviçedeki tarih 1993 ... Cumhuriyet gazetesindeyim o zamanlar... Cüneyt Arcayürek şefliğinde, müthiş yoran ama tatmin açısından rüya gibi bir çalışma ortamındayız. Ben onca işten fırsat bulduğumda, evde de işler tamamsa, - hani sofradan kalkmışız, çocuklar ödev yapıyor, çayı demlemişim, biz sohbetteyiz- işte gecenin en güzel saatleri, hadi kanaviçeni de al eline... diyorum kendi kendime. Gerçekten de kanaviçe işlemek en sevdiğim işlerdendi... Hayata dair anlatmak istediklerime, rengarenk ipliklerle bir yol bulurdum sanki... İşte o kanaviçenin ipliklerini, sevgili arkadaşım, meslektaşım Lale Sarıibharimoğlu (*)...

O meşum gün, Uğur Mumcu’nun katledilişi

24 Ocak 1993   Pazar günü çok soğuk, hatta bizim o taraflarda karlı bir gündü, şehrin epey dışında, Eryaman ’da oturuyorduk. Öğle saatlerinde   ailece Esenboğa ’ya   doğru yola çıktık. Eşim Feyzan   o gün yurtdışına gidecekti, onu havaalanına bırakacaktık, çocuklarımız küçüktü, evde yalnız kalmalarını istememiştik. O yıllarda , Cumhuriyet Gazetesinin Ankara Bürosunda muhabir olarak  çalışıyordum. Cep telefonlarının henüz yaygınlaşmadığı dönemdi, zamanla yarışabilmek kaygısıyla gazeteden hepimize birer çağrı cihazı verilmişti. Çantamda duran cihazın mesaj anlamındaki sürekli!  bip lerini duyunca çıkarıp baktım:   -Uğur Mumcu’nun arabasına konulan bomba infilak etti... (*) Tekrar tekrar okudum, inanamıyordum. Sanki okuduklarım kafama girmiyordu. Tam bir dumura uğramışlık haliydi...Çağrı cihazları sadece gelen mesajları gösterebiliyordu, yazışma yapılamıyordu. Kıvranıyordum meraktan, endişeden, ama yer demir gök bakırdı. Esenboğ a’ya vardığımı...

NERDESİN CÜNEYT AĞABEY?

Son yaşananları, Sedat Peker imzalı oyunu (*) izlerken ne düşünüyorsunuz? Tam bir kara komedi değil mi sizce? Mafya üyeleri başrolde, koca koca devlet adamları, siyasetçiler ikinci rollerde, gazeteciler ise birer figüran. Oyuncular sahnede bir anda birbirine giriyor, küfürün tehdidin bini bir para... Perde hala açık, koltuklarda seyirci  şaşkın... “ Burada bir yanlışlık var ” diyorum, “ gazeteci figüran olmamalıydı ” diye düşünüyorum ve aklıma Cüneyt Ağabey geliyor.  Cüneyt Arcayürek , meslekte büyük hayranlık duyduğum bir gazeteciydi... “ Haber ”, onun kıblesiydi, daha iyi nasıl söylesem  bilmiyorum ama haber, damarlarında dolaşan kan gibiydi. Hayranlığım bundandı, çünkü ben de hep öyle hissetmiş, öyle yaşamaya çalışmıştım... Uzun yıllar aynı ortamda, başkentteydik. Onu ilk tanıdığımda, 12 Eylül sonrasında, Milli Güvenlik Konseyinin bir eğitim bakanının basın toplantısındaydık. Bizim gibi “ çömezleri ” gönderirlerdi bu türden rutin toplantılara ama koskoca Cü...

Bir röportajdan

Gümüşhane’den bir gazetecilik bölümü öğrencisi benimle röportaj yapmak istedi, işte soruları ve benim cevaplarım: 1- Yaşamınızı biraz anlatır mısınız bize? Ankara do ğ umluyum, ya ş am ı m Ankara ’ da ge ç ti, evliyim, iki o ğ lum var, yeti ş tiler, i ş  hayat ı na at ı ld ı lar,  ç ok yak ı n zamanda bir torunum da oldu.  SBF Bas ı n Yay ı n Y ü ksek Okulu, Radyo-TV b ö l ü m ü  mezunuyum. Meslek ya ş am ı m Anadolu Ajans ı  ile ba ş lad ı ,  İç  Haberler b ö l ü m ü nde stajyer muhabir olarak ba ş lad ı m, 2 y ı l sonra gelen transfer teklifleri  ü zerine ayr ı ld ı m, Terc ü man, Cumhuriyet, Milliyet, The New Anatolian gazeteleri ve NOKTA Dergisinde, muhabir, edit ö r, istihbarat  ş efi ve Ankara Temsilcisi olarak  ç al ış t ı m, son 10 y ı l ı m ise Kanal D Ankara B ü rosunda muhabir, edit ö r ve Haber M ü d ü r ü  olarak ge ç ti. 3 kitab ı m var, Hamam B ö ce ğ i Sendromu!(Remzi Yay ı nevi)  Tansu  Ç ...