Ana içeriğe atla

Sevgililer günü kanaviçesi




 Gecenin bir vakti aklıma geldi:

-Yarın sevgililer günü, bir resim bulsam da hesaplarıma koysam...

Evet, düşündüm, nasıl bir resim koysam? Uçuşan kalpler mi bulsam, çoook eskilere gidip, el ele göz göze bir resim mi arasam? Ama şimdi bizim için değil, “aşkın kendisi”ne ilişkin resim arıyorum... 

-Aaa işte bak o en sevdiğim kanaviçe... Tamam, bunu kullanayım...

O kanaviçedeki tarih 1993... Cumhuriyet gazetesindeyim o zamanlar... Cüneyt Arcayürek şefliğinde, müthiş yoran ama tatmin açısından rüya gibi bir çalışma ortamındayız. Ben onca işten fırsat bulduğumda, evde de işler tamamsa, -hani sofradan kalkmışız, çocuklar ödev yapıyor, çayı demlemişim, biz sohbetteyiz- işte gecenin en güzel saatleri, hadi kanaviçeni de al eline... diyorum kendi kendime.

Gerçekten de kanaviçe işlemek en sevdiğim işlerdendi... Hayata dair anlatmak istediklerime, rengarenk ipliklerle bir yol bulurdum sanki... İşte o kanaviçenin ipliklerini, sevgili arkadaşım, meslektaşım Lale Sarıibharimoğlu (*) ile birlikte Cumhuriyet’te çalışırken, bir öğlen kaçamağında birlikte çarşıya çıkıp almıştık... 

Lale’nin başından neler neler geçti... Tutuklandığında  Bodrum’daydık, Hilmi Yavuz Hoca da aynı davada tutuklanmıştı ama çabuk bıraktılar, oysa Lale’yi tuttular, üstelik sürekli kullanması gereken ilaçlar vardı, o gece heryere herkese başvurup, ilaç mücadelesi vermiştik uzaktan!

Neyse işte, henüz bu tatsızlıklar yaşanmıyordu, 1993 idi yıl. 

Gazeteden eve döndüğümde huzurlu akşam saatlerinde kanaviçemi işliyordum. 



Bir aile yemeğinin hayalimdeki öyküsüydü tablom...

Hepimiz çok gençtik, çok mutluyduk...  Annem klarnet çalıyordu,  dans edenler belki bizdik, belki  Emine ile Kudret, ya da yakın arkadaşlarımızdı. Ailemizin bütün kadınları, Ayşegül, Nevin, Emine, Mine, Zülfiye hep birlikte günlerce uğraşıp harika bir ziyafet sofrası hazırlamıştık, nar gibi kızaran hindimiz, masadan herkese gülümsüyordu, çocuklar neşeyle ortalıkta koşturuyor, ağabeyim sigarasını keyifle tüttürüyordu. Masanın altındaki yaramazlar, Ali ile Mehmet’ti hayalimde... Pencerenin dışında yıldızlar parlayıp sönüyor, Duygu ile Zafer köşeden gülümserken haşarı kedimiz Kısmet, pencere pervazını tırmalıyordu.

-Ah o kedicik... Bir okul dönüşü, bahçeden evimize yürürken, hemen Ali’nin okul çantasına giriverip ailemize zorla katılan o değil miydi?

Haftalar boyu işlediğim kanaviçemi sonunda tamamlayıp çerçevelettim. Yemek masamızın arkasındaki duvara gururla astım. Bir gün annemle halam gelmişti, sevinçle gösterdim:

-Bakın, şu Ali, bu Mehmet, biz Feyzan’a dans ediyoruz, masayı Emine ve Mine ile hazırlamışız.  İşte anneciğim bu da sensin, klarnet çalan...



Annem, “aaa resimlerde hep de kötü çıkarım” demişti de hani, boğazıma bir düğüm oturmuştu! O zaman anlamıştım, anneciğimin yaşamının “unutkanlıklar” sayfasına geçtiğini...

Elimden gelse, o kanaviçedeki herkesi yerinde tutmak isterdim. Keşke mümkün olabilseydi... 

O mutlu gecede, ziyafet sofrasının çevresine ipliklerle tutturduğum güzel insanlar sonradan çözülüp, birer birer çekilip gittiler yaşamımızdan...



Yorumlar

  1. Yine sıcacık bir yazı. Soğuk bir gün de içilen sıcak çikolata gibi..

    YanıtlaSil
  2. O sıcak çikolatayı yanında tarçınlı kurabiyeyle ben ikram etmeliydim😊

    YanıtlaSil
  3. Ben de o tatlı buluşmalarımıza gittim şimdi hikayeyi okuyunca...

    YanıtlaSil
  4. Mero, size işlediğim kanavice duruyor mu biryerlerde?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...