Bu Blogda Ara

Gazeteciler Cemiyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gazeteciler Cemiyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Ekim 18, 2024

Biz susalım, belgeler konuşsun!

 


Gazeteciler  Cemiyetinin 32 otuz iki (Başkan Yardımcılığı ile birlikte 47 kırk yedi) yılllık başkanı Nazmi Bilgin, kendisiyle ilgili olarak haftalardır gündemde kalan, nedense suskunlukla izlediği iddialar için üç ayın sonunda (T24’deki yayın nedeniyle) açıklama yapmak zorunda kaldı.

Beyaz Sayfa adıyla örgütlenen ve Nursun Erel’le birlikte yönetime aday olan, Arzu Balkız, Aziz Metin, Emin Varol, Korkmaz Alemdar, Müyesser Yıldız, Önder Sürenkök, Rıza Özel, Savaş Bozkaya, Selçuk Özkan, Serhat Dal, Süleyman Çil, Uğur Tenekecioğlu ile Yasemin Mıstıkoğlu’ndan oluşan ekip, kongrede 295 iki yüz doksan beş oy almış, Bilgin ise, Anadolu’nun çeşitli kentlerinden uçak ve otobüslerle rica minnet getirdiği, yol ve otel masraflarını karşıladığı (141 ile 170 arasında tahmin edilen üyelerin katkısı ile) kongreyi 108 oy farkla kazanmıştı.


Bilgin, tam üç ay sonra yaptığı açıklama (*)  ile hakkındaki iddialara yanıt verdi. 


Kongrede Bilgin karşısında aday olan Nursun Erel ise  ilişikteki belgeleri Bilgin’in savunmasına yanıt olarak kamuoyuna sunarak açıklama yapmayı seçti:


-Görevi kötüye kullanma ve evrakta sahtecilik


Bu iki yüz kızartıcı suçu da Nazmi Bilgin ne yazık ki işlemiş. Cemiyetin 2015 yılında 716 olan üye sayısını Basın İlan Kurumuna 2015 olarak  (parasal desteği artırmak amacıyla) bildirmiş (Evrakta sahtecilik) Ayrıca eşinin masrafları (cemiyete ödettiği paralar, görevi kötüye kullanma suçu kapsamında) 20 euro filan değil, geceliği 160 euro olan Çınar Otel’de 5 gecelik konaklama bedeli…

Oysa, Cemiyet Tüzüğü, “adli sicilden silinmiş olsa bile” bu türden suçları işleyenlerin asil üye bile olamayacağı hükmünü içeriyor. Bilgin bu hükme rağmen (kimselere bu hükümden söz etmeden!) yeniden aday olup başkan seçilmiş. 






-Gazeteciler Cemiyetine ait mülklerin Vakfa devri konusu:


Cemiyetin 2021 yılında yapılan genel kurulunda vakfa mülklerin devir yetkisi, cemiyetin şu andaki merkez binası ve diğer bütün mülkleri, hatta sahip olduğu tüm nakdi varlıkları da kapsama dahil edilerek alınmış. Cemiyetin mütâlâa istediği hukukçu bile bunu kabul ediyor ancak cemiyet yönetiminin adeta bir lütufta bulunup, sadece Kaş ve Kalkan arazileri ile yetindiğini mütalasında belirtiyor.





-Vakıf mütevelli heyet listesi:


Vakıf senedinde açıkça görüldüğü üzere, kurucu üyeler 16 kişi… (Başkan yardımcısı Savaş Kıratlı’nın vefatı öncesi!) 



-Araç alımındaki usulsüzlük:



Avrupa Demokrasi Vakfından 140 bin euro olarak alınan hibe kredisiyle, Türkiye’de adeta tüm taşıtlar bitmiş, nedense Cizre 6. Noterliğine kayıtlı “ikinci el!” Bir araç satın alınmış, üstelik hiç bir başka teklif alınmadan bu iş oldu bittiye getirilmiş. (Diğer tüm belgelere baktığınızda işin düzeltilmesi için harcanan parayı, Cemiyetin nasıl bir zarara uğratıldığını görüyorsunuz)


-20 bin euro’luk haciz konusu:


Bu konuda devletin üst yetkililerden de destek istenmesine rağmen AB ile abuluculuk çabaları ne yazık ki çözüm getiremedi. 20 bin euro’luk haciz olayının akıbetini bilen yok.



-Noterle gönderecekmişiz…


İdare müdürüne -şu hususlar karar defterine geçilsin- diye gönderdiğim metni ve yazışmalarımızı yok sayıp bana -niye itirazlarını noter kanalıyla göndermedin?- diye soran başkana ne yanıt vermek gerekir acaba? Siz Denetim Kurulu üyesi Faysal Geyik’in noter kanalıyla gönderdiği soruları neden yanıtsız bıraktınız? 

Seyahatte olduğum dedikodusuyla kendisini savunan başkan, kendisi Kaş’ta “kayınbiraderinin evinde” otururken  (oradan linkle katıldığı tüm yönetim kurulu toplantılarının  kayıtları mevcuttur)  bundan medet umuyor.  Üstelik, eşimin geçirdiği rahatsızlık nedeniyle Belgrad uçağından son anda inip, görevi Nursu Hanma devretmiş, ve o telaş arasında binmediğim uçak biletinden Cemiyet zarara uğramasın diye biletin iadesini bile yapmışım! 


-Terbiye sınırlarını aşan konuşması:


TRT mensuplarını cemiyet bahçesine davet edip -bana oy verin- dediği gün, AB fonları ile yemlediği trollerine, eşimin işleri ile ilgili yalanlar söyletmiş. Önce Harbiyeli, sonra Mülkiyeli eşimle ben hep gurur duydum. Babaanne olmak ise yaşamımda (kendilerinin ve trolllerinin haset duyduğu) en büyük ödülüm. 




-Bağışlarım;

Cemiyette yaptığım işleri gönüllü yürüttüm, evimden 30 kilometre git-gel’i kendileri gibi makam aracı (muhasebeciyi uykusuz bırakan aylık 100 bin TL’yi bulan benzin masrafını hatırlatırım) kullanmadan gerçekleştirdim, bir projeden ödeneni ILEF öğrenci fonu-Cemiyet ve bir personelin oğlunun ameliyatı için bağışladım. (Hodri meydan! kendi bordrolarını açıklasınlar)




-Avukata ödenen 5 bin euro:


Cemiyetin tam dört ücretli avukatı varken, bu bilinmedik hukukçuya 5 bin euro ücreti ödemediyseniz niye bu kararı deftere yazdırdınız? Gördüğünüz gibi ben karara imza atmamıştım, çünkü bu konu Y.K’da görüşülmemişti, ama ödeme yetkisini korsan karar olarak getirip deftere koydurtmuşsunuz. Peki, ödeme yapılmadıysa para nerede?




-Zeytinyağı gibi suyun yüzüne çıkmak :


Size “yaşlısınız” demedik, 32 yıldır (yardımcılık dahil yarım asır!) niye o koltukta oturmakta ısrarcısınız? Diye sorduk… Ben yaşımdan da, bunca yıllık mesleki kariyerimden de gurur duyuyorum. Keşke sizin de TRT’ye spiker olarak atanıp, bir gün bile ekrana çıkmadığınız, bu nedenle soruşturma geçirdiğiniz bilinmeseydi de sizinin de -gurur duyuyorum- dediğiniz bir mesleki geçmişiniz olabilseydi.  


-Araştırmacı gazetecilik çalışması:


En çok güldüğüm iftiranız bu oldu. Siz değil misiniz bütün söyleşilerde beni övgü yağmuruna tutan? Hatta kongrede bile -Nursun’un gazeteciliğine söyleyecek sözümüz olamaz- diyen… Kifayetsiz hangi trol-muhteris size bunu yazdırdı? Çok iyi bildiğiniz gibi Sığacık’ta düzenlediğimiz araştırmacı gazetecilik projesinin ben “ücret almayan gönüllü direktörü” idim, eğitmeni değil. Siz bu yalana sığınarak, Hazal Ocak, Emre Kızılkaya, Hale Gönültaş, Gökhan Tekşen, Hülya Eraslan, İbrahim Gündüz gibi bize katkı sunan değerli gazetecileri, akademisyeni, hukukçuyu mu küçümsemeye kalkışıyorsunuz? 


-Avusturya’daki mülkler:


Bırakın Emin Varol’un kıskançlık duyduğunuz gazeteciliğine çamur atmayı,  Avusturya’da göl kıyısındaki bu mülkler (hem de 3 mülk alımı için bütçe ayrılmış!) niye alındı? Niye bunca yıl tutulup zararına satıldı? Hangi cemiyet üyeleri, sizin deyiminizle -anahtarı alıp,- Avusturya’da göl kıyısındaki bu evlere dinlenmeye, tatile gidebildiler?  Buna cevap verin.


-Nazlı Ilıcak ve morgdan bildirme trajikomik söylemi:





Muammer Kaddafi, Benazir Butto, Yaser Arafat, Masume Ebtekar, Glafkos Klerides gibi isimlerle yaptığım röportajları “morgdan bildiriyorsun” diyerek haset duyarak aşağılamaya kalkışan bir Gazetecilik örgütü başkanı olabilir mi? Ya Nazlı Ilıcak’la yapılan röportajı dev ekrana yansıtıp küçümsemeye çalışan bir gazeteci? 


-Listeyi neden vermedi?


Üye listesini ALO 198’e danışmışlar da -hayır-cevabını alınca vermemişler lafı ise yalandır… Bizim çalışma yapmamızı engellemek birinci neden ise, ikincisi son aylarda üye yaptıkları isimleri saklamak içindir.



Yorumu gerçek gazetecilere bırakıyorum. 

(*) 

https://www.24saatgazetesi.com/gazeteciler-cemiyeti-yonetim-kurulundan-aciklama-yalanlara-karsi-gercekler

Cumartesi, Ekim 12, 2024

Kongre tufanı (3) Can Pulak’la şampanyalı kutlama




Dostlukların son günü…


Cemiyet bünyesinde gördüğüm ve denetim kurulunun  nedense!  “yok saydığı” bazı usulsüzlükler nedeniyle yürüttüğüm işlerden geçen yıl istifa etmiştim, ayrıca bu ciddi sorunlara duyarsız kaldığı için Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’e mektup yazarak Selim İleri’nin “Dostlukların Son Günü” kitabını anımsatmış, böylece onunla olan 40 yıllık dostluğumuzun benim açımdan sona erdiğini de ifade etmiştim.


Ertesi gün bir konu için Cemiyete uğramam gerekti, baktım oturduğu koltukta Selim İleri’nin kitabı elinde, sordum:


-Gereksiz olmuş o kitabı almanız, konuşmak daha iyi bir yöntem değil miydi?

-Neden gereksiz olsun? Sen Cumhuriyet Kitap ekinde onca insana kitap tavsiye ediyorsun, bana da özellikle birini tavsiye etmişsin, neden alıp okumayayım?


Kitabı gerçekten okudu mu bilmem ama dostluk benim için gerçekten o gün bitmişti.


O sayfa kapandı, şimdi gelelim cemiyette yeni açılan sayfaya… Cemiyetin 1688  Bin Altı Yüz Seksen Sekiz üyesi bence şu soruları kendine sormalı:


——Oyların gerekçeleri—-




-Yahu bunca yıldır içimizden bir kişi bile Nazmi Bilgin karşısına başkan adayı olarak çıkmadı, çıkamadı, çıkartılmadı. Bu Osmanlı’da yaşanan Kaht-ı Rical-Adam Kıtlığı olayı değildir de nedir?

-Bugüne kadar Cemiyet bize ne fayda sağladı da şimdi Başkan ve adamları kalkmış Beyhan Cenkci’nin Cemiyete kazandırıp, üyelerine miras olarak bıraktığı 300 milyon euro değer biçilen Kaş ve Kalkan arazilerini bir vakıf kurarak ona buna peşkeş çekmeye kalkışıyor?

-40 yıldır durdu durdu da Vakıf kurma işi şimdi mi aklına geldi? Kaş’a nakledip, “kayın biraderimin” dediği eve yerleşmesi büyük bir tesadüf değil mi? Vakfın merkezini Kaş’a taşıma niyetini, Vakıf Kurulduktan sonra Cemiyeti bırakma kararını herkes bilmiyor mu?

-Başkanın 295 oy ile karşısına çıkan ciddi muhalefete biz yeterince kulak verdik mi?

-Eğer Beyaz Kitap’ta anlatılanları o 295 üye gibi can kulağı ile dinleseydik, cemiyetten çıkar elde edenler ya da Nazmi Bilgin’e körü körüne inananlar ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinden bindirilmiş kıta gibi getirtilen, otellerde, rakı sofralarında ağırlanan 170’e yakın üye ile 32 otuz iki yıllık başkan bu kongreyi kazanabilir miydi?


—-Can Pulak’ın tutumu—-





-Can Pulak nasıl oldu da kongrede bu kadar taraflı davranabildi?

-Önceden Beyaz Sayfa ekibi ile görüşürken -ben ortak adayım, sorumluluğum büyük, söz kesmeyeceğim, süre kısıtlaması yapmayacağım- dememiş miydi?

-Göz göre göre, çoğunluk oylarını alan tüzük değişikliğini (başkanlık süresinin 2 dönemle sınırlandırılması) yanındaki trolün fısıldamasıyla tekrar ettirmeyi ve bu kez -oyları sayamadım- dediği halde reddettirmeyi kendine yakıştırabildi mi? 

-Hakarete uğrayan Emin Varol’a, Süleyman Ukav’a neden söz vermedi? Bu durumu sonradan yanımıza gelerek Emin Varol’un sırtını sıvazlayıp -Emin benim nazımı çeker- diye, Süleyman Ukav’ın omzunu okşayıp, -biz onunla eski dostuz- diye izah etmesi vicdanını rahatlattı mı?

-Başkanın listesinde yer almak, ekibiyle birlikte fotoğraf çektirmek, Pirus Zaferini kutlamak için kendine Cemiyette ikram edilen şampanyayı yudumlamak, acaba içini rahatlatıp, vicdanını rahatsız eden adaletsizlik hissini yok etti mi?


—-Şimdi ne olacak?——-


-Yönetim Kuruluna Nazmi Bilgin’in “lütfu” ile seçilenlerin çoğu zaten kurşun asker, önlerine ne gelse -evet efendim, sepet efendim- diyerek imzayı basacak. Zaten bugüne kadar, yönetim kurulu toplantılarında iki kişi dışında (Önder Sürenkök, Nursun Erel) ne  bir soru soran olmuş, ne en ufak bir itiraz duyulmuş.

-Akılları varsa yönetimdeki paragözlere uysunlar, -madem Avrupa Birliği gibi, Norveç Büyükelçiliği gibi kaynaklardan para dağıtılıyormuş, bize de verin- deyip sebeplensinler.

-Bir kadın üye, -fonu ben buldum, maaşı da ben  kaptım- diyormuş ya, onu örnek gösterip, -senin şahsına mı verildi o para? Zaten o işte senin en ufak bir payın yokmuş, başkası bulmuş, hem o para Gazeteciler Cemiyeti  adına alınmadı mı?- Diye sorsun. Ayrıca Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de duysun, yurtdışından kaynak bulmak için göbeğini çatlatıyor ya, bulduklarından kendisine pay verilsin.

-Vakıf kuruluşuna şiddetle karşı çıksınlar. -Cemiyetin 1688 üyesinin haklarını Vakfın Mütevelli Heyetinde ölünceye kadar yer kapan, tamamı Nazmi Bilgin yandaşlarından oluşan (5’i gazeteci bile olmayan!) 16 kişiye hangi hakla devrediyorsunuz? Diye sorsunlar.


—-Farelerden temizlensin—-


-Kadınların hiç ayak basmadığı” cemiyette bu durumun nedeni araştırılsın

-“Tavlacılar” için ayrı bir köşe açılsın

-Tuvaletlerdeki “sifonlar” çalışır hale getirilsin, “pislik” akıtılabilsin

-İç merdiven ele alınsın, yeniden inşa edilsin, “farelerden” temizlensin


Ben mi?


-Alnım ak, vicdanım rahat. Beyaz Sayfa kadrosu ile Ankara Basınının saygın üyelerinin  295 oyunu almışız, hepsine buradan ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

-Basın tarihine geçmesi açısından önemli bulduğum Beyaz Sayfa Hareketini bir kitaba dönüştürmek için kaleme alacağım, huzursuzluktan, vicdan azabından uzak, mutlu yaşamımı sürdüreceğim. 

-Biraz seyahat etmeyi de planlıyorum, belki Avusturya’ya gider Bregenz’de filan “ecdadımızın izlerini” de araştırırım.



Cuma, Ekim 11, 2024

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

 



Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm:

-Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu? 

-Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi?

-Biz başımızdakileri, “koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız” diye eleştirirken, “tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen” yöneticilere ne diyecektik?


Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım.

İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki:


-Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır.


Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri girdim, baktım başkan bir kaç arkadaşıyla oturuyor:


-Günaydın Başkan 


Diyerek elimi uzattım, elimi havada bırakan başkan, asabi bir yüz ifadesiyle “sen hainsin elini sıkmam, sana liste miste de vermem” demesin mi? Karşısına oturdum, “Neden? Bir hafta önce bana başkan adayı olmak demokratik hakkındır dememiş miydiniz?” Diye sordum, o ise yakışıksız hakaretlerini sürdürdü. Bu sözleri burada tekrarlamayı, “kendisinin ayıbıdır” diye gereksiz buluyorum. Tabii üye listesi vermediği gibi, dilekçeme yazılı cevabında da başkan, “ALO 198’e sorduk, liste verilmesinin uygun olmadığı yanıtını aldık” diyerek, “buraya asla korku giremez” dediği Cemiyeti gülünç duruma düşürmesin mi? 


Parlamentoda gördüğümüz meslektaşlarımız bile dalga geçmesin mi?


-Alo 198’i Arayınca kim çıkıyormuş?

-Kim?

-Nazmi Bilgin


——Beyaz Sayfa Hareketi——


İşte tam o günlerde bir grup arkadaşımızla birlikte harıl harıl çalışmaya başladık. Önce her açıdan cemiyetin bugün içinde bulunduğu durumun bir fotoğrafını çektik. 


-Neler yapılmış, neler yapılamamıştı?

-Avrupa Birliğinden alınan devasa rakamları bulan fonlar nerelere harcanmıştı?

-Bu fonlardan bizim değerli meslektaşlarımız, işsiz arkadaşlarımız, genç gazeteciler pay alabilmiş miydi? Yoksa bu fonlar, o bölümü yönetenler arasında kabarık maaşlar olarak paylaşılmış mıydı?

-Cemiyette bir -aşağıdakiler-yukardakiler- ayrımı yaşanıyor muydu? “Aşağıdaki” arkadaşlarımıza yazdıkları haber başına “sadaka” gibi bir rakam ödenip, üstelik bu ödeme yılda beş defayla sınırlı tutulurken, “yukardakiler” Avrupa’ya, ABD’ye kaçar kez  gezilere gönderilmişlerdi?

-Cemiyetin 2021 yılındaki genel kurulunda, gündemle ilan edilmeden, şapkadan çıkan tavşan gibi  bir anda ortaya konulan, üç beş kişinin oyuyla geçirilen bir vakıf kurulması önergesiyle “Cemiyetin Merkez Binası, Bizim Çatı Otel ve Restoranı, Kaş ve Kalkan’da 300 milyon euro değer biçilen arazilerinin, yani tüm varlıklarının 16 kişilik bir mütevelli heyetine devredilmesi” ne demek oluyordu?

-Kaş’taki otel inşaatını ihalesiz olarak bir firmaya veren, sonra da işletmesini çok düşük bir kira bedeliyle 20 yıllığına bu firmada bırakan Başkan acaba cemiyet üyelerine Kaş ve Kalkan’dan resimler göstererek neyin savunmasını yapıyordu?

-Denetim Kurulunun başındaki isim, Cemiyette yapılan işleri sürekli eleştirirken, bu vakfın mütevelli heyetine alınınca birden bire sesini kesip nasıl “dut yemiş bülbüle” dönmüştü?

-Sözde deprem bölgesindeki gazetecilere katkı için EED’den alınan 140 bin euro’luk hibe kredisi neden teklif bile alınmadan ikinci el, Cizre 6. noterliğine kayıtlı bir araca harcanmış, işin düzeltilmesi için 700-800 bin liralık harcama yapılarak cemiyet zarara uğratılmıştı? Bunun sorumluları kimlerdi?

-AB denetimleri sırasında ortaya çıkan usulsüz bir ihale tespiti nedeniyle cemiyete 20 bin euro’luk haciz getirilmesi nasıl oluyor da hem gizli tutuluyor hem de işin sorumlularına bu zarar rücu ettirilemiyordu?


——Bizim önerilerimiz—-


Biz de Beyaz Sayfa ekibi olarak oturduk, kafa kafaya verdik, gönüllü olarak bu hareketi destekleyen, (müfettişler, hesap uzmanları, avukatlara da danışarak) bir bilanço ve yapılabilecekler listesi hazırladık. Öncelikle Cemiyeti her açıdan ele alarak Beyaz Sayfa adıyla dijital örgütlenmeye gittik, bir Beyaz Kitap hazırladık, yapacaklarımızı sıraladık (*)

Yönetimden bize haber gönderip, “onları eze eze kazanacağız, hezimete uğratacağız” diyenlere kulağımızı tıkadık, “içkinin 2 ay süresince bedava” kılındığı cemiyette her gün toplanıp sarhoşluğun verdiği cesaretle telefonlara sarılıp, yalanlar sıraladıkları arkadaşlarımız bize bunları aktarınca gülmekle yetindik. Üstümüze meslekte esamesi bile okunmayan trolleri saldılar, muhatap bile almadık.

Ardından Ankara dışında ne kadar üye varsa uçak biletleri gönderip, otobüslere doldurarak getirdikleri üyelerin kaldıkları oteller, ağırladıkları rakı sofraları hakkında dedikodular ulaştı, yok saydık… Hatta uçak bileti gönderilenlerden biri yanlışlıkla bileti bize gönderip, “bana parasını ödeyecektiniz” dedi, kahkahalarla güldük. 

Ve Başkan sonunda kürsüye çıkıp içi boş bir konuşma yaptı. Avusturya’da göl kıyısında alınan villalara, AB fonlarının usulsüz kullanımına, satın alınan araçla ilgili İddialara cevap vermedi, bir vakıf kurup Kaş ve Kalkan arazilerini 16 kişiye teslim etme planına hiç girmedi, 50 yıllık gazeteci Emin Varol’a “Karısının tayiniyle Brüksel’e gitti, bu gazetecilik mi?” Diye laf atmak gafletinde bulundu, yüzlerce gazeteci yetiştiren Prof. Dr Korkmaz Alemdar’a, “Sen kimsin? Gazeteci misin?” Diye sormak terbiyesizliğini gösterdi, Yasemin Mıstıkoğlu’na, “sen sadece bir aktivistin” dedi çıktı. Ozan Acar da uzun süre hizmet verdiği, bütün projelerde imzası bulunduğu halde başkan tarafından, “tercümandı” sözleriyle küçümsendi.



Başkanın en büyük çelişkisi ise önce “Biz Nursun’un gazeteciliğine söz söyleyemeyiz” deyip, sonra  benim gazeteci Nazlı Ilıcak’la hapishaneden çıktıktan sonra yaptığım röportajın resimlerini arkasındaki panoramik ekrana yansıtarak “işte dostunu görün” demesi oldu. 


Kongre salonunun dışında karşılaşınca sordum:


-O resmi dev ekrana yansıtırken, kendisiyle yaptığım röportajdan hiç söz etmediniz. Siz yıllarca Nazlı Ilıcak’la aynı gazetede çalışmadınız mı?

-Çalıştım ama balkonda resim çektirmedim…


Deyince ne kadar güldüm anlatamam… 




Makara Kukaracı Bakan Egemen Bağış’la bir ara yediği içtiği ayrı gitmeyen, hatta Bağış’ın düğününe bile Cemiyette ev sahipliği yapan başkan, beni Nazlı Ilıcak’la yaptığım röportaj nedeniyle eleştirmeye kalkışıyordu. Eh, bu kendisinden beklenirdi, çünkü Kaddafi’ler, Yaser Arafat’lar, Benazir Butto’larla yaptığım röportajlar için de bana “Sen morgdan bildiriyorsun” dememiş miydi?


İşte bu engelli koşuda her şeye rağmen Ankara Basını bize güvenip tam  295 üyesiyle Beyaz Sayfa’ya oy verdi.


Yarın: CAN PULAK’A ŞAMPANYA İKRAMI


2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...