Ana içeriğe atla

Selim İleri, Cumartesi Yalnızlığı

 



O’nunla “Cumartesi Yalnızlığı”nı okuduğumdan bu yana dosttuk. Dost dediysem, sandığınız gibi değil,  her an buluşulan-görüşülen bir yakınlık değildi bizimkisi. Hani kimi zaman dostlukların “bir var günü, bir yok günü” olur ya, sayfalardan, yazılardan oluşan öyle bir bağdı aramızdaki. 

Kitaplarını hanidiyse çıktığı gün alır, yutarcasına okurdum, hayrandım kaleminden çıkan her harfe, sözcüğe.

Kimi zaman telefondan bir mesaj gönderirdim, nazikçe yanıtlardı. 


Cumartesi yalnızlığı hepimizin iyi bildiği bir yalnızlıklardan biri değil midir? Bir keresinde İstanbul’daydım, iliklerime kadar içindeydim o yalnızlığın, uzak bir semtte Feyzan’la  otelde kalıyorduk, ta! Ayamama Deresinin kıyısında…  Feyzan gün aydınlanmadan çıkıp gidiyordu işlerinin başına, ben oralarda amaçsızca yürüyor yürüyordum, telefonum çaldı:


-Selim İleri’nin İstanbul’u anlatacağı vapurla Boğaz Gezisi var, sen de katılsan keşke…


Yetiştim geziye, vapura bindik, güvertede oturuyorduk, Selim İleri elinde mikrofon İstanbul’u, İstanbul’a dair yazılanları, İstanbul yazarlarını hiç bilinmeyen öyküleriyle anlatıyordu. Sanki yanında İskender Pala da mı vardı? Kavaklar’a kadar gidip döndük, vapurdan indik, Yıldız Sarayını, 2. Abdülhamit’in  kızları Şadiye ve Ayşe için yaptırdığı küçük tiyatroyu bile gezdik, meğer bilmediğimiz neler varmış Sultana dair.


Gezi sırasında Rejans’ta “sarı votka” eşliğinde sohbet molası da verildi, mikrofon birer birer dolaştırılıyordu konuklara, sıra bana geldi:


-Sizin Dostlukların Son Günü öykünüz beni çok  etkilemiştir, o kadar ki, gençlik yıllarımızdan bu yana neler neler paylaştığımız en yakın dostlardan biriyle o öykünüzden alıntıyla bitirmiştim dostluğumuzu…


Bunları söylerken bir sütunun arkasındaydım, konuşmalar bitince yanıma geldi:


-Sesinizi duyuyor, sizi göremiyordum, oysa merak ediyordum, hoş, önemli olan anlattıklarınızdı… Demek öyle… Sizi de dostlarınızdan yaralayanlar oldu, akşamki buluşmaya gelecek misiniz?


Aynı akşam bir meyhane buluşması olacaktı, Feyzan’la gittik. Elif Şafak’ın en şaşaalı günleriydi, ülkenin diğer bütün yazarları sanki hiç yazmamış gibi olmuştu onun yanında, kitapları övüle övüle arşa çıkarılıyordu. 

Selim İleri anlattı;  Elif Şafak’la birlikte bir kitap fuarında ikisi için imza günü yapılmış, birer konuşma da yapacaklarmış, program önce öyle hazırlanmış ama sonra nedense değiştirilmiş:


-Beni istemedi… Sahne ışıklarının altında yalnız olmak istedi


Dedi kırgınlıkla…


NOKTA Dergisini bir dönem Ümit Zileli yönetmişti, Ankara Bürosunu bana teslim etmişti. Derginin İstanbul’daki açılış kokteylinde karşılaştık Selim İleri ile, uzun uzadıya sohbet ettik, bir ara “kitaplarınız benim başucumun vazgeçilmezleridir” dedim, Feyzan da söze girdi:


-Kitaplarınızdan biri de benim başucumun vazgeçilmezi…

-Hangisi?

-Evimizin Tek İstakozu…


Selim İleri bunu duyunca çok güldü ama ben nedense biraz utanıp sıkıldım, “onca romanı varken, mutfak izlenimleri mi övgüye değer bulunur?” Diye düşünmüştüm…


Yıllar geçti aradan, ara sıra hep yazıştık. Mehmet Barlas’la TRT 2’deki sohbetlerinin tiryakisiydim. Çekimler Barlas’ın Boğaza nazır evinde yapılıyordu.  Selim İleri’nin her sözcüğü altın değerindeki konuşmaları sırasında kamera İleri’den ayrılıp, sürekli evin görkemini, antikaların bolluğunu, tabloları, gümüşleri  anlatmak istercesine salonda dolaşıp duruyordu eşyalara zoom yaparak. Ne kadar kızıyordum. 


O ciddi rahatsızlığı geçirdiği sırada çok üzülmüş, “başkaları varken niye bu adaletsizlik ona?” Diye isyan etmiştim.


Geçen yıl, örgütümüzün yöneticisiyle tartışmıştık,  “Selim İleri’nin Dostlukların Son Günü öyküsü vardı” diye başlayan bir mesaj göndermiştim, ertesi gün görkemli makamındaydı, farkettim ki, yanındaki altın varaklı masada Selim İleri’nin kitabı duruyor:


-Dostlukların Son Günü’nü okumanız mı gerekiyordu?


Diye sordum, “Cumhuriyet Kitap Eki’nde okurlara kitap tavsiyelerin olmuyor mu? Ben de bir tavsiyeni tuttum işte ” dedi. Bu konuşmamızı duyan dostlardan biri kulağıma eğildi:


-Padişaha sormuşlar, kaç dostun var diye… 

Demiş ki:

-Tahttan inince belli olur…


Güle güle Selim İleri, ne çok şey öğrettin bize, ne çok yalnızlığa paydaş oldun… İyi ki gelip geçtin dünyamızdan. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...