Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Okluk Koyu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Okluk’a yanaşana “vur emri”

  Okluk Koyuna öyle elinizi kolunuzu sallayarak tekneyle, hatta yüzerek bile girmek yasak biliyorsunuz değil mi? Koyun girişini kapatan koskoca askeri gemi, hücumbotlar, bu yasağı kimseye deldirmemek amacıyla demir atmış durumda… Derken, geçen haftalarda son süratle koya yanaşan bir tekne fark ediliyor… Hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ’ın orada bulunduğu günlerde. Korumalar, güvenlikten sorumlu tüm kadro tabii ki “alarm” durumuna geçiyor. Bakıyorlar ki, tekne asla sürat kesmeden, o hızla koyu hedefe almış, suları yara yara geliyor…  - Yapma yahu? Herkes biliyor Okluk’a tekne mekne sokulmadığını, kimmiş bu cengaver? Diye soruyorsunuz değil mi? Neyse işte, tekne son sürat koya yaklaşırken, sirenler çalıyor, korumalar, güvenlik elemanları zaten alarma geçmiş, telsizden gergin talimatlar, konuşmalar duyuluyor: -Tekne uyarıya rağmen hız kesmezse, 100 metre kala vurun! Herkeste bir panik bir panik… Anlaşılan o ki, tekne koyun girişinde demirli bulunan aske...

Oh be, mapuslukta son gün!

Günlerdir dört duvar arasında mapustayız, pandemi yüzünden “ istisnai meslek sahipleri ” dışında herkes evinde hapis... Neyse ki bugün kapanmanın son günü, yoksa durumumuz  aynen şarkıdaki gibi: - Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde? Boğazımız sıkılıyormuş,  göğsümüze biri oturmuş da kalkmıyormuş gibi karanlıkta, bir kabusun içindeyiz de bir türlü uyanamıyoruz sanki...    Hapistekileri bir kez daha ve çok iyi anladım. Hele bir de çoğunun “ gözünün üstünde kaşın var! ” Denilerek içeri atıldıklarını düşünürsek...  -Ne yani? Yalan mı? Aksi taktirde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne diye bunca kararında başvuru sahiplerini haklı bulsun? TC makamlarını mahkum etsin? Demirtaş ’ı, Kavala ’yı serbest bırakın diye ısrarcı olsun? Türkiye neden AHİM ’de düşünce ve ifade özgürlüğü  ihlallerinde, Rusya ’dan bile fazla mahkum edilerek rekor kırsın? (*) Vallahi abartmıyorum, eğer yarın yasakların son günü olmasa çıldırmak işten bile değil. Nasıl mı atlatmaya çalıştık? Ev...

Küçük mutluluklar, rakı, votka...

Bu pandemi döneminde umutlar yerde sürünürken posta kutunuza düşen bir mesaj sizi mutluluktan havalara uçurabilir mi? Beni uçurdu valla, buyurun: “Nursun hanım merhaba, Ben bir Fransız tarihçiyim. Size yazmamın sebebi şu: Süngerci Aykan'ı arıyorum. 1974 yılında Tunus'ta tanıştık. O zaman,  Aykan, Güven ve Yarkın isimli iki arkadaşıyla  birlikte Tunus körfezinde sünger avlıyordu. Ahbap olduk, dost olduk. Sonra, 1976-1979 yıllarında İstanbul'da oturduğum zaman ya İstanbul'da ya da Bodrum'da sık sık görüştük. En son 1984 baharında Bodrum'da buluştuk. Daha sonra da, arkadaşımız Yarkın'ı kaybettik, Güven ise oturduğu Normandiya'da birkaç yıl önce vefat etti. Çok sevdiğim bu "üçlüden" şimdi tek kalan Aykan. Ona, şu anda bitirmek üzere olduğum "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e içki tarihi" başlıklı kitabımı ithaf etmek istiyorum. Internette ararken, onun üzerine bir röportaj yaptığınızı gördüm.Acaba nasıl temas kurabilirim? Selamlarımla, Fra...