Ana içeriğe atla

Okluk’a yanaşana “vur emri”

 



Okluk Koyuna öyle elinizi kolunuzu sallayarak tekneyle, hatta yüzerek bile girmek yasak biliyorsunuz değil mi? Koyun girişini kapatan koskoca askeri gemi, hücumbotlar, bu yasağı kimseye deldirmemek amacıyla demir atmış durumda…


Derken, geçen haftalarda son süratle koya yanaşan bir tekne fark ediliyor… Hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın orada bulunduğu günlerde. Korumalar, güvenlikten sorumlu tüm kadro tabii ki “alarm” durumuna geçiyor. Bakıyorlar ki, tekne asla sürat kesmeden, o hızla koyu hedefe almış, suları yara yara geliyor… 


-Yapma yahu? Herkes biliyor Okluk’a tekne mekne sokulmadığını, kimmiş bu cengaver?


Diye soruyorsunuz değil mi?


Neyse işte, tekne son sürat koya yaklaşırken, sirenler çalıyor, korumalar, güvenlik elemanları zaten alarma geçmiş, telsizden gergin talimatlar, konuşmalar duyuluyor:


-Tekne uyarıya rağmen hız kesmezse, 100 metre kala vurun!


Herkeste bir panik bir panik…


Anlaşılan o ki, tekne koyun girişinde demirli bulunan askeri gemiden yapılan telsiz uyarısı ve hücumbotun devreye girmesi ile sinyali alıyor ve yavaşlıyor, iyice yavaşladıktan sonra hücumbot kılavuzluğunda, Cumhurbaşkanlığı konuklarının alındığı iskeleye demir atıyor… 


Konuklar tekneden çıkıyor, güvenlik görevlileri tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşecekleri kabul salonuna alınıyorlar.


İşte size Okluk Koyunda yaşanan, dakikalar süren bir panik öyküsü…


-İyi de, sürat teknesiyle son hızla Okluk’a yaklaşan bu densiz misafirler kimmiş? Az kalsın, usul erkan bilmedikleri için canlarından mı olacaklarmış?


Diye soruyorsunuz değil mi?


Evet, ben de çok merak ettim, sordum soruşturdum, ünlü misafirlerin Acun Ilıcalı ve iki kızı olduğunu öğrendim.


Hatta Ilıcalı’ya bu yaşanan paniği de sormak istedim, yazılı olarak sorumu yönelttim ama yanıt alamadım.


Köşk cenahına gelince… 


-Ayol Cumhurbaşkanına soru yöneltmek öyle kolay mı?


İşte, “Ne yapayım ne yapayım?”  derken, kendisine yakın bir kaynakla konuştum, şöyle dedi:


-Yahu ne var bunda? Bir de bunca yıllık gazeteci olacaksın. Turgut Özal döneminde de böyleydi, Süleyman Demirel döneminde de… Okluk Koyu yol geçen hanı mıdır ki, önüne gelen, hem de son hızla giden tekneyle girmeye kalkışsın? Bunu yapmak o zaman da “vur emri” verilmesine yol açardı. Şimdi de… Aynı durum Sayın Cumhurbaşkanı Dolmabahçe’de bulunduğu sırada da gerçekleşse, aynı süreç yaşanır. Bunda şaşıracak bir şey yok…


Ben de kendisine “-Turgut Özal zamanında da aynı şey olurdu- diyorsunuz ama, 8. Cumhurbaşkanı “vur emri” vermek şurada dursun, orada yüzen vatandaşlarla sohbet edip, balıkçıların teknesine bile misafir olmuyor muydu?” Diye soruyordum ki tam, uyandım…


Acaba diyorum, “Ben kabus mu gördüm? Yoksa birinci kaynaktan  “Okluk Koyunun güvenliği” ile ilgili bir şeyler duyar gibi oldum da, sizlerle paylaşmak için tarifsiz bir yazma isteğine mi kapıldım?


Siz siz olun, Okluk Koyu’na öyle izinsiz filan, hele de sürat teknesiyle son sürat girmeye sakın kalkışmayın tamam mı? 


-Efendim? Gülüyor musunuz? Gülersiniz tabii, yüzde 5’lik zam yapıldı ya maaşlarınıza… Ne demişler? -Nazar etme ne olur, çalış senin de olur…- Biraz tasarruf edin, gereksiz lambaları söndürün, porsiyonları küçültün, çarşıya elinizde liste ile ve tok karnına çıkın… Ne bileyim bir şeyler yapın artık…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...