Bu Blogda Ara

Altan Öymen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Altan Öymen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Ekim 22, 2024

Tanıklığın ömrü ne kadardır?



Beyoğlu Muhabirliği”ni gazeteciliğin bir dalı olarak  hep duyardım, geçen gün bu alanda yapılanları birinci ağızlardan dinleme şansına eriştim. Beyoğlu Belediyesi tarafından düzenlenen “Gazetecilikte Beyoğlu Tanıklığı” panelinin konuğuydum. Değerli meslek büyüğüm Altan Öymen ile  sevgili meslektaşlarım Pınar Türenç, Namık Koçak ve Vahap Munyar’ın anlattıklarını ilgiyle izledim.


Paneli yöneten Nazım Alpman ilginç bir giriş konuşması yaptı:


-Çeteler, karanlık tipler, mafyacılar, kara paracılar gazetecileri sevmez, bu yüzden bir grup sevilmeyen insanla karşı karşıyayız şu anda… 





Ardından da Beyoğlu muhabirliğinin kıdemli isimlerinden, merhum Ergin Konuksever’in bir anısını bizlere aktardı:


-Ergin Ağabey yıllar önce Park Otel’de ilginç bir ismi bekliyor, sonradan Cumhurbaşkanı olan François Mitterrand kolunda genç, güzel bir kadınla içeri giriyor, Ergin Konuksever flaşı patlatıp ikilinin resmini çeker çekmez, Mitterand’ın yumruğu da kendi yüzünde patlıyor. Meğer Mitterand’ın kolundaki  Anne Pigeot, gözlerden yıllarca uzak tuttuğu evlilik dışı kızının annesiymiş. Yani bu ilişki ilk kez Ergin Konuksever’in objektifinden kayıtlara geçmiş.


Alpman’ın ardından söz alan gazeteciler o yıllarda Beyoğlu ve Taksim odağında, ünlü otellerde kalan pek çok isimle yaptıkları röportajları ya da bölgede izleyip, yaşayıp haberleştirdikleri olayları anlattılar. Böylece 6-7 Eylül yağmasından bugüne kadar yaşanan, hatta Taksim odağında başlayıp yurda yayılan 1 Mayıs olaylarına kadar uzanan bir tarihçeyi pek çok ilginç detaylarıyla öğrenmiş olduk.



Daha sonra  salondaki konuklara ve sevgili Pınar Türenç’in hatırlatmasıyla bana da söz verildi, şunları söyledim:


-Anlattıklarınızı ilgiyle izledim, neyse ki o yıllarda çalıştığınız gazetelerde yer alan haberlerinizin, röportajlarınızın ve fotoğraflarınızın tamamı kayıt altında ve arşivlerde.  Ancak ne yazık  içinde bulunduğumuz süreçte bu tanıklıkların kayda geçmesi giderek imkansız hale getirildi. Çünkü kişisel haklarının zedelendiğini öne süren herhangi br kişinin mahkemeye başvurması ile o haberler yasaklanıyor, geriye dönük linkler sildiriliyor, hatta o haberlerin yasaklandığına ilişkin haberler de anında yok ediliyor, dolayısıyla aslında bu yaşananlar  bir anda “yaşanmamış hale” getiriliveriyor.


Bundan diyelim ki on yıl sonra, bugünlere ilişkin araştırma yapacaklar olanlar bir bakacaklar, Türkiye’de meğer hiç mi hiç herhangi olumsuzluk yaşanmamış, örneğin Van’da helikopterden köylüler filan atılmamış, bunları haberleştiren gazeteciler hapsedilmemiş, Soma’daki maden faciasında da bir madenci yakını tekmelenmemiş, devleti yönetenlerin yakınları bütün önemli görevlere atanmamış, devlet ihalelerinin çoğu aynı kişilere verilmemiş, kısaca memlekette güllük gülistanlık bir yaşam sürmüş…


Neden mi?


Eskiden her türlü basılı yayının belli sayıdaki nüshalarının başta Milli Kütüphane olmak üzere devlet arşivlerinde saklanması, görüntülü haberlerin de belli sürelerle kopyalarının kenarda tutulması  zorunlu tutulurken, sonraki yıllarda özellikle dijital yayınlar için böyle bir sistem öngörülmedi. En önemli örneklerden biri Radikal Gazetesi, isterseniz deneyin internette arşivlerine ulaşmanız mümkün olmayacak. 


İşte ben bu konuya dikkat çektim. Panel sonrasında meslektaşlarla ve Beyoğlu belediye başkanı İnan Güney ile sohbet ettik, “dile getirdiğiniz hususun bu kadar yakıcı olduğunu bilmiyordum” dedi. 


Oysa ben bu konuyu uzun süredir yazılarımda,  üyesi olduğum gazetecilik örgütlerinde dile getiriyor ve bir hafıza merkezi oluşturulması için kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalışıyordum. Umarım bu konuda meslek örgütleri başta olmak üzere ilgili çevreler bir an önce harekete geçer ve toplumsal amnezinin önüne geçilir. 


Gün olur, devran döner, bugün yasaklanan haberler, sildirilen linkler, görüntüler yeniden arşivlerde yerini alır.


(*)https://www.mlsaturkey.com/tr/anayasa-mahkemesi-iletisim-baskanligi-tweetini-sildi-sitesine-ulasilamiyor

(**)https://bianet.org/haber/radikal-gazetesinin-arsivi-kapatildi-264902

Pazartesi, Nisan 22, 2024

Levreğin kılçığı aklıma! takıldı


“Ne levrekmiş yahu!” diyeceğim geliyor da,  bu levrek başka levrek, yarım asır önce “Ekose Eteğiyle Siyaseti darmadağın etmiş!” (*) şimdi de tıpkı Şebnem Bursalı’nın Monaco’da afiyetle yediği ıstakoz gibi, basın gündemini karıştırıyor…

-Ayol sen bu levrek meselesini niye bu kadar uzattın? Kabak tadı vermedi mi?


Diyenler olabilir,  üstelik Atina’da  gezip tozmak varken niye mi bu konuya takıldım? 


Söyleyeyim… Bu yazılar nedeniyle art arda Ankara’dan gelen telefonlar yüzünden… Dün de, meslektaşım Olay Tan aradı:


-Yazıları okuyunca Ergin Konuksever’e haksızlık edildiğini düşündüm. O sırada Günaydın’da çalışıyorduk.Yalova’da İhsan Sabri Çağlayangil’in davetindeki tüm resimler ona aittir, zaten paylaştığınız gazete kupüründe onun imzası açıkça görülüyor, esasen Günaydın gazetesinde resimsiz haber, yok hükmünde sayılırdı, yani hiçbir şey ifade etmezdi. Sonuçta İhsan Sabri Çağlayangil’i zor durumda bırakan Ekose Etekli Levrek haberini yaratan gazeteci aslında Ergin Konuksever’dir …Ölümünden kısa bir süre önce onunla bir söyleşi yapmıştık, orada da emek verdiği haberin sonraları farklı isimlere mal edilmesinden dolayı kırgınlığını ifade etmişti, şimdi yeri geldiği için bunu hatırlatmayı ben de vicdani borç kabul ettim. (**)


Bizim meslekte “fikri takip” denen konu önemlidir, meslek büyüklerim Hasan Cemal ve Altan Öymen’in görüşlerine önceki yazımda  (***)yer vermiştim, bunun üzerine Altan Bey ile yeniden konuştum, şöyle dedi:


-Ekose Etekli Levrek meselesi, o günlerin ortamını anlatan çok enteresan bir olaydı, siz yazınızda detayları dile getirmişsiniz zaten, Ergin Konuksever o zamanlar foto muhabiriydi, sanırım Hasan Cemal’le birlikte gitmişlerdi Yalova’ya. Tabii büyük sansasyon yaratan haberlerdeki imza önemlidir ama -Hasan o günlerde mahkumiyeti olduğu için imzasını koyamadı- diye biliyorum. Necati Zincirkıran’ı bulabilirsem ona da sorar sizi ararım.


———Can Pulak’tan Çağlayangil’e Hodri Meydan—-



Ergin Konuksever artık hayatta olmadığı için şimdi ben de vicdani yük altında kalmıştım, o yıllarda Günaydın gazetesini yöneten Necati Zincirkıran’a ulaşmayı ben de denedim ama başaramadım, birden aklıma geldi: “Gazetenin Ankara Temsilcisi o zamanlar Can Pulak değil miydi?”  Hemen telefona sarılıp onu aradım:


-Can Bey, ekose etekli levrek olayını hatırlıyor musunuz?

-Hatırlamaz olur muyum? Ergin Konuksever’indi o haber, büyük olay yaratmış, hatta seçim sloganına bile dönüşmüştü. Halkın tepkisine yol açan o haberin kupürleri Bursa’da, Adalet Partisi ve İhsan Sabri Çağlayangil’in muhalifleri tarafından  bütün evlere kapılarının altından atılıyordu, Çağlayangil neredeyse seçimi bu yüzden kaybedecekti. Başbakanlık merdivenlerinde de Günaydın’da çıkan bu haber yüzünden adeta kavga ettik, bana çok kızmıştı.

-Neden?

-Çünkü ertesi yıl da Yalova’da davet veriyordu ve ben kendisine Başbakanlık merdiveninde rastlayınca, şöyle söylemiştim:


-Yalova’ya ben de bu sene gelip, davete katılacağım…

-Ama ben sizi davet etmedim ki, davetsiz misafir olur mu?

-Olur, ben gazeteciyim, davetsiz de olsam, her yere girerim…


Hatta “Hodri Meydan” diye bir yazı da yazmıştım.

Nitekim İstanbul’a gittim, rahmetli Abdi İpekçi ile buluşup Büyükada’ya geçtik, o gece adada katılmamız gereken bir kutlama vardı. Ertesi gün ben vapurla Yalova’ya hareket ettim, rıhtıma yanaştığımız sırada baktım gençlerden bir kalabalık var, sordum:


-Ne oluyor?

-Can Pulak’ı bekliyoruz

-Ne yapacaksınız Can Pulak’ı?

-Çağlayangil’in evine götüreceğiz

-İşte o benim, karşınızda Can Pulak


Gençlerle birlikte o gün, on on beş arabadan oluşan bir konvoyla biz Çağlayangil’in evinin önüne klakson çala çala geldik, arabadan indim, kapıyı büyükelçi Ömer Akbel açtı, ardından Çağlayangil geldi, -ooo Can Bey, hoşgeldiniz  şeref verdiniz- dedi bana ama hemen ekledi; -yalnız fotoğraf makinesiyle giremezsiniz-… Ben de, “o benim silahım, onsuz hiçbir yere gitmem- dedim, gerginlik oldu, çıktım dışarı, biraz sonra baktım, yandaki evlerin birinin çatısından Necmi Onur bana sesleniyor, o sırada Hürriyet gazetesindeydi. Ben de evin çatısına çıktım bir baktım ki, Çağlayangil’in bahçesi kabak gibi gözüküyor, çektik fotoğrafları, biraz sonra kapı çalındı, Çağlayangil Büyükelçi Semih Akbil’i bana göndermiş, -çağır Can’ı da sulh olalım- diye…


İşte böyle… Hiç unutmam, gazetedeki bir resimde o mükellef sofranın arkasında, uzaktan yemeklere bakan çocuklar var, -misafirler butları, çocuklar kemikleri kemirdi- diye altyazı yazılmıştı altında…



İşte böyle dostlar, İhsan Sabri Çağlayangil’in sofrasında diplomatların yediği levreğin derdi tam yarım asır sonra bizi böyle gerdi, bilmem artık bundan böyle ıstakoz nelere yol açar…


(*) https://bennursunerel.blogspot.com/2024/04/ekose-etekli-levrek-mi-monaco-istakozu.html

(**) https://youtu.be/TBtmF7baK_A

(***)https://bennursunerel.blogspot.com/2024/04/ekose-etekli-levrek-yazsndaki-hatam.html






Perşembe, Nisan 18, 2024

Ekose Etekli Levrek kimin oltasına takılmıştı?

 






“Son günlerin çok tartışılan konularından biri, AKP’li Şebnem Bursalı’nın Monaco’da yediği istakoz oldu ama yıllar önce yaşanan “Ekose Etekli Levrek” olayı da  az mı konuşuldu?” Diye sorduktan sonra bir meslektaşımla aramızda geçen diyaloğu paylaşayım:


-Tamam konuşuldu da, o haberin altındaki imza kimindi?

-Günaydın gazetesinde yayınlanan haber aslında imzasızdı

-Ama sen tuttun o çok önemli, hem de tam sayfa haberi Olay Tan’a atfettin? (*)


Evet, ne yazık ki o büyük hatayı ben yaptım, yeterince araştırmadım, Ekose Etekli Levrek kitabının yazarı Fethi Akkoç’la konuşmakla yetindim, oysa ortalığı sarsan o haber, Akkoç’un kitabından  yıllar önce Hasan Cemal tarafından kaleme alınmış ancak o sırada, bir yazısı nedeniyle hakkında mahkumiyet kararı bulunan Hasan Cemal  basın tarihine geçen büyük haberde kendi imzasını kullanamamıştı.


Hasan Cemal bu durumu dün zarif bir mesajla bana hatırlattı, ben de üzülerek arşivlere daldım, ilgili yazıları buldum, işte Doğan Hızlan’dan (**) bu önemli haberin öyküsü:


“1973 yazında İhsan Sabri Çağlayangil’in verdiği davete, Günaydın'da yazmak üzere Hasan Cemal gönderiliyor. Ne var ki, içeriye gazeteci kabul edilmiyor. Hasan Cemal, Cemal Paşa'nın torunu olarak içeri sızıyor..Dolaşırken karşısına emekli büyükelçi Oğuz Gökmen çıkıyor, ona menüde yer alan Ekose Etekli Levrek'in anlamını soruyor.Oğuz Gökmen de ona açıklamada bulunuyor: 'Her yıl listede bir şirinlik yapılır, İngiltere Büyükelçisi İskoç asıllı olduğundan, ona bir şıklık, şirinlik olsun diye böyle yazılmış.' Oğuz Gökmen'le Hasan Cemal konuşurken, büyükelçiyi uyarıyor Çağlayangil. 'Bu adamlara konuşursan altından bir şey çıkar', diye.Hasan Cemal de yazısını bitiriyor, Günaydın'a teslim ediyor.Ertesi gün gazeteyi aldığında şaşırıyor.Günaydın'ın birinci sayfası, bu habere ayrılmış.İşte İhsan Sabri Çağlayangil ve Hasan Cemal'in adları basın tarihine böyle geçiyor.1983'te karşılaştığı Hasan Cemal'e, İhsan Sabri Çağlayangil, 'Senin yüzünden seçimi kaybediyordum, o yıl' diyor."

——-Haber neden imzasız?———

Devrim Gazetesinde yazdığı yazı nedeniyle hakkında mahkumiyet kararı verilen Hasan Cemal’in Günaydın Gazetesinde görev almasını sağlayan gazeteci Altan Öymen de durumu (***)  şöyle anlatıyor:

İhsan Sabri Çağlayangil, 12 Mart dönemine kadar Dışişleri Bakanı’ydı. Fakat Demirel hükümeti devralınca bakanlıktan ayrıldı, senatörlüğü devam ediyordu. Eski Dışişleri Bakanı olarak verdiği yemeği, yine vereceği haberini alıyor Hasan. Mekân, Çağlayangil’in Yalova’daki yazlık evi ve bu geceye kesinlikle gazeteci alınmıyor. Hasan davetli olmamasına rağmen bu yemeğe bir şekilde gitmeyi ve içeri girmeyi başarıyor. Sempatik bir adam da olduğu için kendisini gazeteci olarak tanıttıktan sonra bile kimse ona git demiyor. Yemeğe oturduktan sonra bir mönüye bakıyor ki ‘ekose etekli levrek’ diye bir yemek var. Mönüyü büyükelçilerden Oğuz Gökmenhazırlamış. Espri olsun diye de levreğe ‘ekose etekli levrek’ diye bir isim takmış. Hasan fotoğraflarla birlikte bu geceyi mükemmel şekilde kaleme almış ve haber manşet olmuştu. Tabii polis tarafından arandığı için bu haberi imzasız olarak yayınlanmıştı.”


-“Hata değil çare bulun” demiş ya Henry Ford… 

Tabii onun kastettiği hata otomobillerin aksamı ile ilgili olsa gerek, benimki ise kullandığım sözcüklerden kaynaklı, işte oradaki hatam nedeniyle sevgili Hasan Cemal’i kırmamış olmayı umut ediyor, sizden de af diliyorum.


(*)https://bennursunerel.blogspot.com/2024/04/ekose-etekli-levrek-mi-monaco-(**)https://www.hurriyet.com.tr/ekose-etekli-levrek-7197455

(***)https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/altan-oymen-gazetecilikte-70-yil,29150







2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...