Ana içeriğe atla

Tanıklığın ömrü ne kadardır?



Beyoğlu Muhabirliği”ni gazeteciliğin bir dalı olarak  hep duyardım, geçen gün bu alanda yapılanları birinci ağızlardan dinleme şansına eriştim. Beyoğlu Belediyesi tarafından düzenlenen “Gazetecilikte Beyoğlu Tanıklığı” panelinin konuğuydum. Değerli meslek büyüğüm Altan Öymen ile  sevgili meslektaşlarım Pınar Türenç, Namık Koçak ve Vahap Munyar’ın anlattıklarını ilgiyle izledim.


Paneli yöneten Nazım Alpman ilginç bir giriş konuşması yaptı:


-Çeteler, karanlık tipler, mafyacılar, kara paracılar gazetecileri sevmez, bu yüzden bir grup sevilmeyen insanla karşı karşıyayız şu anda… 





Ardından da Beyoğlu muhabirliğinin kıdemli isimlerinden, merhum Ergin Konuksever’in bir anısını bizlere aktardı:


-Ergin Ağabey yıllar önce Park Otel’de ilginç bir ismi bekliyor, sonradan Cumhurbaşkanı olan François Mitterrand kolunda genç, güzel bir kadınla içeri giriyor, Ergin Konuksever flaşı patlatıp ikilinin resmini çeker çekmez, Mitterand’ın yumruğu da kendi yüzünde patlıyor. Meğer Mitterand’ın kolundaki  Anne Pigeot, gözlerden yıllarca uzak tuttuğu evlilik dışı kızının annesiymiş. Yani bu ilişki ilk kez Ergin Konuksever’in objektifinden kayıtlara geçmiş.


Alpman’ın ardından söz alan gazeteciler o yıllarda Beyoğlu ve Taksim odağında, ünlü otellerde kalan pek çok isimle yaptıkları röportajları ya da bölgede izleyip, yaşayıp haberleştirdikleri olayları anlattılar. Böylece 6-7 Eylül yağmasından bugüne kadar yaşanan, hatta Taksim odağında başlayıp yurda yayılan 1 Mayıs olaylarına kadar uzanan bir tarihçeyi pek çok ilginç detaylarıyla öğrenmiş olduk.



Daha sonra  salondaki konuklara ve sevgili Pınar Türenç’in hatırlatmasıyla bana da söz verildi, şunları söyledim:


-Anlattıklarınızı ilgiyle izledim, neyse ki o yıllarda çalıştığınız gazetelerde yer alan haberlerinizin, röportajlarınızın ve fotoğraflarınızın tamamı kayıt altında ve arşivlerde.  Ancak ne yazık  içinde bulunduğumuz süreçte bu tanıklıkların kayda geçmesi giderek imkansız hale getirildi. Çünkü kişisel haklarının zedelendiğini öne süren herhangi br kişinin mahkemeye başvurması ile o haberler yasaklanıyor, geriye dönük linkler sildiriliyor, hatta o haberlerin yasaklandığına ilişkin haberler de anında yok ediliyor, dolayısıyla aslında bu yaşananlar  bir anda “yaşanmamış hale” getiriliveriyor.


Bundan diyelim ki on yıl sonra, bugünlere ilişkin araştırma yapacaklar olanlar bir bakacaklar, Türkiye’de meğer hiç mi hiç herhangi olumsuzluk yaşanmamış, örneğin Van’da helikopterden köylüler filan atılmamış, bunları haberleştiren gazeteciler hapsedilmemiş, Soma’daki maden faciasında da bir madenci yakını tekmelenmemiş, devleti yönetenlerin yakınları bütün önemli görevlere atanmamış, devlet ihalelerinin çoğu aynı kişilere verilmemiş, kısaca memlekette güllük gülistanlık bir yaşam sürmüş…


Neden mi?


Eskiden her türlü basılı yayının belli sayıdaki nüshalarının başta Milli Kütüphane olmak üzere devlet arşivlerinde saklanması, görüntülü haberlerin de belli sürelerle kopyalarının kenarda tutulması  zorunlu tutulurken, sonraki yıllarda özellikle dijital yayınlar için böyle bir sistem öngörülmedi. En önemli örneklerden biri Radikal Gazetesi, isterseniz deneyin internette arşivlerine ulaşmanız mümkün olmayacak. 


İşte ben bu konuya dikkat çektim. Panel sonrasında meslektaşlarla ve Beyoğlu belediye başkanı İnan Güney ile sohbet ettik, “dile getirdiğiniz hususun bu kadar yakıcı olduğunu bilmiyordum” dedi. 


Oysa ben bu konuyu uzun süredir yazılarımda,  üyesi olduğum gazetecilik örgütlerinde dile getiriyor ve bir hafıza merkezi oluşturulması için kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalışıyordum. Umarım bu konuda meslek örgütleri başta olmak üzere ilgili çevreler bir an önce harekete geçer ve toplumsal amnezinin önüne geçilir. 


Gün olur, devran döner, bugün yasaklanan haberler, sildirilen linkler, görüntüler yeniden arşivlerde yerini alır.


(*)https://www.mlsaturkey.com/tr/anayasa-mahkemesi-iletisim-baskanligi-tweetini-sildi-sitesine-ulasilamiyor

(**)https://bianet.org/haber/radikal-gazetesinin-arsivi-kapatildi-264902

Yorumlar

  1. Nilgün Eser23 Ekim 2024 15:06

    ‘Hafiza Merkezi’nin varlığı Demokrasinin güvencesidir. Hoş, Öncesi/Sonrası materyalleri ile; sözlerini yalanlayan her tür politikacının ipliği pazara cıkartılabiliyorsa da etik degerlerin kaybı ile demokrasiye gerek bile duyulmamakta, günümüzde!Tesekkürler konuşmanız için🌿

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...