Bu Blogda Ara

Serdar Akinan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Serdar Akinan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Ekim 27, 2023

Kitaplar arasında… Kartal İmam Hatipliler-Serdar Akinan-Hayri Demir





Gazeteci Kitaplarını okumayı sürdürüyorum… 


-“Okudukça hayretten hayrete sürükleniyorum.” 


Dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz, “-balık baştan! kokar- sözü meğer ne kadar doğruymuş” diye gülümseyerek sayfaları çevirirken atalarımıza rahmet diliyorum. 


Şimdi sıra, Serdar Akinan- Hayri Demir ikilisi tarafından kaleme alınan “Kartal İmam Hatipliler-Harika İşler Şatosu” başlıklı kitapta… Dil Derneğinin her yıl sevgili hocamız Emin Özdemir anısına verdiği ödül jürisindeki görevim nedeniyle bu kitap okuma maratonunu sürdürdüğümü sizlere anlatmıştım. Geçenlerde bir meslektaşım aradı:


-Yahu Nursun, sen niye bu kitapları okuyup, detaylı paylaşımlar yapıyorsun? Yazık değil mi yazarlarına? Sen kendini Blinkist (*) mi sanıyorsun?


Demesin mi?


Ben şaşkınlıkla dinlerken sözlerini sürdürdü:


-Kimilerinin senin bu detaylı notlarını okuyup geçeceği, belki de kitapları almaktan vazgeçip, -a, ben okumuştum- diyebilecekleri aklına gelmiyor mu?


Doğrusu ben konuya hiç böyle bakmamıştım, meslektaşlarımın Türkiye tablosunu, yolsuzluk ve usulsüzlükleri  detaylarıyla kaleme aldıkları kitapları içime sindire sindire okuyup, önemli bulduğum satırların altını çizerek okuma maratonunu keyifle sürdürüyordum, tabi sizlerle paylaşacağım sayfalara notlar koymayı da unutmadan…


Arkadaşımın bu sözleri üzerine kitapları, kalemimi, klavyemi  bir kenara koyup, “acaba bana neden Blinkist dedi?” Sorusunun yanıtını aramaya giriştim, meğer şuymuş:


“Blinkist programını bilgisayarınıza yükleyip, dünyada yayınlanmış bilmem kaç bin kitaptan istediğinizi seçiyormuşsunuz ve bu mucizevi  program, kitabın özetini, hatta sesli versiyonunu 15 dakikada bitireceğiniz şekilde  önünüze seriyormuş. Böylece siz kitap kurdu entellektüel arkadaşlarınızın yanında küçük düşmekten kurtulup, “ay ben onu okumuştum” diyerek “hava atma” şansına sahip olabiliyormuşsunuz…”


Haydi bakalım, hodri meydan, Tolstoy’un Anna Kareninası’nı Blinkist’ten bir okuyalım, pardon bir dinleyelim de görelim, 836 sayfalık romanın sayfalarını çevirirken aldığımız lezzeti, o kuru özetten alabilmek mümkün olacak mı? (Söz, ben Blinkist deneyimimi de sizinle paylaşacağım günün birinde!)


Eh, bu muhabbetten sonra şimdi sıra, Kartal İmam Hatipliler’in sayfalarını çevirmeye geldi…

 

Ekleriyle birlikte 214 sayfadan oluşan kitapta (**) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki oğlundan biri olan Bilal Erdoğan, Kartal İmam Hatip’ten sınıf ve okul arkadaşlarına Türk bürokrasisinde meğer hangi kapıları, hangi kadroları şak! Diye açmış? O isimler, devlet bürokrasisindeki en kritik kadrolara “ani sıçrayışlarla” nasıl tırmanıvermişler? 


İşte tüm bunlar, Harika İşler Şatosunda bir bir, bütün detaylarıyla dile getirilmiş. Ancak Bilal Erdoğan devlette görev almayı nedense kendisi için cazip bulmamış, devlet kadrolarındaki arkadaşlarını kollamakla yetinirken,  babasının 1996 yılında kurduğu TÜRGEV’le ilgilenmeyi ve vakfın “ayni ve nakdi varlığı”nı artırmakla uğraşmış… 


Kitabın 122. Sayfasında kamudan TÜRGEV’e tahsislerin “sadece bir kısmı” şöyle sıralanıyor:


“Gaziantep Şahinbey-Şehitkamil ilçe belediye başkanlarının 24 bin 500 metrekare arazi tahsisi, Fatih’te Hayırlıoğlu Vakfına ait 27 dönüm arazi, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesinin kullandığı Milli Emlak Arazisi,Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesinde kamuya ait arazi,Üsküdar İlçesi Ünalan mevkisinde bulunan TCDD’e ait arazi, İstanbul Ataşehir’de TMSF’ye ait arazi, Otel yapmak için İstanbul Fatih Şehzadebaşı arazisi, Esenyurt Örnek Mahallesi, Ahmet Arif Caddesinde 6 bin 200 metrekarelik taşınmaz, Zeytinburnu’nda yarısı hazineye ait arazi, Bursa’da Milli Emlak’a ait arazi,Kütahya’da Enerji Bakanlığına ait 50 dönüm arazi ve 209 dairenin alınması için talep, Adıyaman Gölbaşında Milli  Emlak ile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına tahsisli arazi, Samsun Atakum’da 2 öğrenci yurdu, Kartal Belediyesinin Uğur Mumcu Mahallesindeki Park arazisi, İBB’ye ait 165 milyon TL değerindeki 5 arazi,  Zeytinburnu’nda geçici olarak kullanılan kaymakamlık binası, Tuzla’daki Formula 1 pisti yanındaki 167 dönümlük arazi, Sakarya Üniversitesi Esentepe Kampüs alanındaki 14 bin 666 metrekarelik arazi, Konya İl Özel İdaresine ait bir bina…”


Kitapta  bu arazi tahsislerinin yıllar içinde giderek arttığı vurgulandıktan sonra vakfa yapılan bol sıfırlı! parasal bağışlar da dile getiriliyor. Bunlardan biri sanıyorum hepimizin hala hafızasında… CHP Sözcüsü Haluk Koç’un açıkladığı:


-“Bilal Erdoğan’ın 26 Nisan 2012 günü Vakıflar Bankasındaki hesabına Suudi Arabistan kaynaklı Royal Protocol isimli yapıdan 99 milyon 999 bin 990 doların beş dakika içinde havale edilmesi”


Olayı…


-Başka  kimler TÜRGEV’e bağış yapmıştı?


Diye sormadınız, çünkü bal gibi tahmin ediyorsunuz, ben yine de TÜRGEV’e milyon milyon liralarla bağış yapanların bazılarını kitaptan aktarayım:


“Rıza Sarraf (Zafer Çağlayan aracılığıyla), Ciner Grubu adına Fatih Saraç, Kalyon İnşaat, Cengiz İnşaat, Ali Ağaoğlu, Taşyapı,MAPA İnşaat, Sinpaş GYO, Mehmet Ali Aydınlar, İspa İnşaat, Turgut İnşaat, OBP İletişim ve Medya, İlbak Yapı ve Medya,BBM Büyük Baskı Merkezi Matbaası, PC İletişim ve Medya, 3. Mecra Reklam ve Turizm Aş, Haluk Ahmet Aksüs, Özel Arnavutköy Hastanesi…”


-Ayol, bu şirketler ve başındakiler meğer ne kadar iyiliksever insanlarmış da TÜRGEV’e bu arazileri bağışlayıp, o paraları göndermişler. Peki bu bağışlar nasıl bu kadar kolay yapılabiliyor?


Diye soracak olursanız anımsatalım, TÜRGEV 2018 yılından bu yana İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğünün, “İzin Almadan Yardım Toplama Hakkına Sahip Kuruluşlar” listesinde yer alıyor, yani o listedeki 37 kuruluştan biri olarak (ENSAR vakfı da içlerinde)  herhangi bir izne tabi olmadan yardım toplayabiliyor…


Biliyorum, bu satırları okuyanların çoğu, “yahu biz asgari ücretle,emekli maaşımızla kiramızı bile zor denkleştirirken bu devletin malı deniz mi?” Diye söyleniyor… Onlara kendimce ve bu kitaptan aldığım ışıkla bir tavsiyede bulunayım:


-Bi Vakıf kurun, başına da Kartal İmam Hatiplilerden birini getirin gitsin…


Perşembe, Ekim 19, 2023

Kitaplar arasında… İSLAMO FAŞİZM-Merdan Yanardağ





Gazeteci kitaplarını okumakta olduğumu söylemiştim, sıra geldi sizlerle notlarımı paylaşmaya. Aslında bu okuma maratonuna Dil Derneği’nin her yıl Emin Özdemir anısına verdiği ödül jürisindeki görevim (*) yol açtı. Bu yıl, değerli meslektaşlarımız Merdan Yanardağ, Timur Soykan, Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu, Serdar Akinan-Hayri Demir, Murat Ağırel tarafından kaleme alınan beş kitap sözkonusuydu, ben elime ilk Merdan Yanardağ’ın kitabını alıp okudum. 


Aslında “okudum ve aydınlandım” desem yeridir.


-Neden?


Diye soruyorsanız anlatayım, o bomboş! iddianamelerle Yanardağ’ın onca zaman içeride tutulmasına bir türlü akıl erdiremiyordum, sonunda anladım ki, Yanardağ’ı hapse götüren süreç tümüyle bu kitaptan kaynaklanıyor. Başımızdakiler, çeşitli kılıflar uydurup, çeşitli kılıklara bürünerek savundukları son 20 yıllık “karanlık” iktidar sürecinin, o kılıflar ve kılıklardan arındırılıp, çırılçıplak gözler önüne serilmesinden çok rahatsız oluyor, bu gerçeğin halk kitlelerine bu kadar açık anlatılmasını varlıklarına bir tehdit olarak görüyor ve çareyi Merdan Yanardağ’ı susturmakta arıyor.


O kadar ki, sözde hepimiz yıllardır bu ülkede ve olayların ta içinde yaşıyoruz ama kendi düşüncelerimizde bu kadar net bir analiz ortaya koyabildik mi? İtiraf edeyim ki, kendi adıma konuşacak olursam doğrusu ben bunu başaramamıştım. Merdan Yanardağ, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu durumu, yani AKP hegemonyası altında geçen son çeyrek yüzyılı olaylar bazında inceleyerek ortaya koyuyor.


“Şu sırada Gazze’de yaşanan katliama, insanlık ayıbına Arap dünyası, müslüman ülkeler neden yeterince tepki gösteremiyor?” Sorusuna bile, Gazze’deki katliamdan çok önce kaleme alınmış olmasına karşın bu kitapta bir yaklaşım bulmak mümkün:


“…Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada İslamcılar, Filistin halkıyla değil, Filistinli dincilerle dayanışma halindedir. İslamcılar, laik ve sola açık diye gördükleri Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) 60’lı ve 70’li yıllarda sürdürdüğü büyük mücadeleyi değil desteklemek, tam tersine hep ona karşı oldular… İslamcılar Filistin’le gerçek anlamda bir dayanışma içinde olmadılar…”


İsterseniz kitaptan kimi alıntılarla sizi Merdan Yanardağ’ın saptamalarıyla baş başa bırakayım, gerisi sizin kitabı okumanıza ve kendi yorumlarınıza  kalsın… 


“…Cumhuriyet İttifakı, modern tarihimizin en gerici ve faşist nitelikli oluşumudur.Tipik bir İslamo-faşist bloktur. En tehlikeli yanı iktidarı, kamu gücünü elinde tutmasıdır. Mevcut iktidar bloku, Cumhuriyet’ten geriye ne kaldıysa bütünüyle tasfiye ederek, düşük yoğunluklu da olsa şeriatçı-faşist bir rejim kurabilmek için 14 Mayıs seçimlerini son fırsat olarak görüyor…

…İslamcı iktidar, giderek siyasal ve felsefi bir iflasa dönüşen beceriksizliğini ve başarısızlıklarının faturasını -dış güçler- denilen neredeyse soyut ve mistik bir düşmanın üzerine yıkarak toplumsal tepkiyi savuşturmaya çalışıyor…

…Bir ABD projesi olarak kurulup iktidara taşınan AKP, her zaman olduğu gibi kendi niteliğini ve kusurunu karşısındakilere, rakiplerine yüklemeye çalışıyor…

…İslamcı hareket, hiçbir zaman insanlık için ortak, gelişkin ve demokratik bir gelecek projesi sunamadı… 21. Yüzyıl dünyasında utanç verici bir bozguna uğrayarak iflas etti… Bu zinciri kıran Türkiye gibi ülkeler ise hem emperyalizmin hem de küresel gericiliğin hedefi haline geldi…

…Türkiye dışında Ortaçağı aşan tek bir müslüman ülkenin bile olmaması nasıl açıklanabilir? İslam dünyasının neredeyse tek istisnası olan Cumhuriyet Türkiyesi ise uğradığı büyük ihanetin bedelini ödedi, ödüyor. Cumhuriyet devrimi kendi kurucu unsurlarının bir bölümünü ihanetine uğradı ve bütünüyle tarihten silinmenin eşiğine kadar geldi…

…Soğuk Savaş sonrasında emperyalist güç merkezlerinin müslüman dünyayı yenide yapılandırma, Batı ile uyumlu bir İslam anlayışını teşvik ederek, radikal İslamcılığın önünü kesme doktrininin gereği olarak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) geliştirildi. Asıl amaç,Türk devrimini  bir model gibi izleyen, İslam dünyasının ulusal duyarlılıkları yüksek, laik ya da yarı laik rejimlerini yıkmaktı. Neo-Con (Yeni Muhafazakar) hareket tarafından geliştirilen Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin temelini bu yaklaşım oluşturuyordu. Hedef, ABD ve Batılı ortaklarının küresel hegemonya siyasetine direnebilecek ulusal devletleri etkisizleştirmekti. Böylece sadece Türkiyenin değil, Doğu’nun bütün birinci cumhuriyetlerini yıkma girişimi başlatılacaktı. Büyük Ortadoğu Projesinin ana hedefi buydu…

…AKP deyim uygunsa, milletin değerleri ile kavga halindedir eleştirdiği konuma düşmüş, milli olmayan tek büyük siyasal güç haline gelmiştir…

…Giderek derinleşen bir meşruiyet krizi yaşayan iktidar, kumpas, hile, siyasal sahtekarlık ve örtülü darbe ile başladığı rejimi değiştirme ısrarını sürdürüyor. İslamcı hareket, zaten 70 yıldır içi boşaltılmış olan Cumhuriyeti bütünüyle tasfiye demek ve dinci faşizan bir rejim kurmak için bütün şartları zorluyor… Modern Türkiye, yolun sonuna gelmiş durumda, ya gericiliğe bütünüyle teslim olacak, ya da tarihsel ilerleme kanalına dönecek. Türkiye yoluna böyle devam edemez…”


Tabii bu tablo karşısında insan Merdan Yanardağ gibi, “Nasıl oluyor da Cumhuriyetin bütün değerleriyle kavgalı, üstelik Maraş Depremiyle beceriksizlik, ayrımcılık, koordinasyonsuzluk ve büyük başarısızlığı” kanıtlanmış bir iktidar bunca yıl ayakta kalabiliyor?” Diye soruyor değil mi? Yanardağ’ın açıklaması şu:


“…AKP iktidarı sadece, servetten daha çok pay almaya çalıyan aç gözlü ve yağmacı yeni bir tacir sınıfı ile çeşitli yollarla oyunu aldığı ve her an bu tercihini değiştirebilecek seçmen çevresinin desteğine dayanıyor…”


Peki Yanardağ bütün bu saptamaların ardından geleceği, yani “sonumuzu” acaba nasıl görüyor?


“…Eğer toplumun ilerici güçleri gereğini yapmazsa, ülke daha uzun sürecek bir totaliter rejimin ardından felakete sürüklenecektir…


…Erdoğan-AKP iktidarının tarihsel ömrünü uzatacak tek şey, sağı ve soluyla muhalefetin, özellikle CHP’nin hataları ve beceriksizlikleri olacaktır…”


İşte Merdan Yanardağ’ın Türkiye’nin AKP yönetimindeki son çeyrek yüzyılını ve şu anda içinde bulunduğu durumu dile getiren kitabından kimi alıntılar böyle…


-Peki sen kitabı nasıl değerlendirdin?


Diye soruyorsanız, kitabın bence tek eksiği var diyorum, ülkeyi laik çizgisinden çıkarıp ümmete dönüştürme çabasındaki AKP-MHP ortaklığının bu yoldaki en önemli adımı olan milyonlarca Suriyeli-Afgan göçmeni sorgusuz sualsiz bu topraklara sürüklemesinden tek sözcükle bile bahsetmemiş olması…




(*) http://www.dildernegi.org.tr/TR,1098/emin-ozdemir-odulu-katilim-kosullari-2023.html

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...