Bu Blogda Ara

Kadın Hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadın Hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Haziran 10, 2024

“Bir kadın!” Fatma Aliye



Huzurlu bir yaz tatilinde  “kitap okumak” gibisi yok, ne var ki benim kitap seçimlerim çoğu kez bağımsız olamıyor, kimi nedenlerle başkalarının taleplerine uymak zorunda kalıyorum. 


-Peki, bundan şikayetçi miyim?

-Değilim, çünkü okumak başlı başına bir keyif


Şu anda Bodrum’da tatildeyiz, buradaki kitaplıkta bir ayıklama yaptım, kimi kitapları Ankara’ya götürmek istiyordum, derken uzun süre önce alıp henüz okuyamadığım bir kitap geçti elime… Fatma Aliye’nin (*) “Udi”si… Kitabın kahramanı Bedia, çocukluk ve gençlik yıllarında müziğe tutku duyan bir kadın, babası Nazmi Beyin teşvikiyle merak sardığı çalgılara çalışıyor, keman ve kanunu kusursuz çalmayı öğreniyor, ama en sonunda sesine-tınısına hayran olduğu udda karar kılıyor. Bedia yaşamını Şam’da sürdürürken yakışıklı bir yüzbaşı Mail ile “gözü kapalı” bir evlilik yapıyor ama eşinin çapkınlığı nedeniyle evlilik sarsıntıya uğruyor, büyük acı ve eziyet  çekiyor. Kederini ve gözyaşlarını herkesten saklayarak, en büyük dostu olan udu ile paylaşıyor, onun nağmelerinde teselli arıyor. Sonuçta yaşadıklarını, “ilk kadın romancımız” kabul edilen Fatma Aliye’ye aktarıyor ve bu roman ortaya çıkıyor. 



Fatma Aliye ilk romanını dönemin “kadınları haklarından mahrum bırakan” koşulları nedeniyle  kendi ismiyle değil “Bir Kadın” rumuzuyla yayınlatmış, Udi romanı ise İkdam Gazetesinde 35 gün tefrika edildikten sonra kitap olarak 1899 yılında basılmış. Fatma Aliye’nin romanı dil ve kurgu açısından günümüzde “çağdışı” diye nitelendirilebilir ama doğrusu ben Udi’nin sayfalarında gezinirken Şam’daki sosyal yaşamı, roman kişileri arasındaki diyalogları ve betimlemeleri çok sevdim. İşte kitabın giriş cümlesi;


“-Mehtabın yansımasıyla parlak bir aynaya dönüşen havuza, yeşil-kızıl damarlı mermer  şadırvandan sular dökülüyor, ayın ondördüncü gecesinin pırıltısı, elektrikle ışıklandırılan fıskiyelerden akan sularla ortalığı zarif bir şekilde aydınlatıyordu…” 


O yıllarda Şam’da köleliğin devam ettiğini, evdeki temizlik işlerinde veya mutfakta çalışan kadınların, “ikinci sınıf” sayıldığını, erkeklerin “işret” (içki) ve “leylilik” (gece) alemlerine epey düşkün olduklarını, sadece müslüman kadınların değil, yahudi-hıristiyan tüm kadınların çarşaf giyerek dışarı çıkabildiklerini de romandan öğreniyoruz.

 


Fatma Aliye Hanımın  “Arap Harfleriyle, Osmanlıca”  kaleme aldığı romanı yeniden elden geçirip basıma hazırlayan Turkuvaz Yayınevi, orijinal metne sadık kalarak yeniden basmış ama günümüz Türkçesine çevirmeyip, metindeki Osmanlıca sözcüklerin anlamını her sayfanın altına yerleştirmiş. Udi’yi okurken bu durum insanı epey zorluyor, yazılanları kendiliğinden keyifli bir akış içinde okumak yerine ikide birde durup, alttaki sözlüğe bakmak zorunda kalıyorsunuz, kimi zaman alttaki sözlüklerin sayısının kimi sayfaların yarısını kapladığını söylersem, sıkıntıyı anlarsınız sanırım.

Uzunca bir süre ben de uda merak sarmış, epey de ilerletmiştim, o yüzden Bedia’nın ud tutkusunu, kusursuzluğa ulaşma çabasını, daha önce meşk usulü ile öğrenip mızrap vurduğu udu, İstanbul’a gelince nota üzerinden daha da ilerletme çabasını anlıyorum. 

Fatma Aliye, romanında meşk ve aşk tutkusunu çok iyi anlatmış. Yüzbaşı Mail’in aşka düşüp bir türlü elinden kurtulamadığı, üstelik karısının  elmas broşlarını, altın bileziklerini bile götürüp taktığı musevi metresi Helvila ile Bedia arasında geçen bir diyalog var ki, ancak bu kadar güzel kaleme alınabilir, kadının ekonomik bağımsızlığına ilişkin bir yergiyi de dolaylı olarak dile getiren o satırların hakkını teslim etmek gerekir:


“…Bedia acı bir tebessümle:

-Zavallı Helvila, seviyorsun öyle mi? Ah, tuhaf. Siz insan sever misiniz? Bir adamın zatına şahsına olunan muhabbet nedir onu bilir misiniz? Siz aşktan muhabbetten anlar mısınız?…Siz aşıklarınızı yalnız para ve mallarını alarak soymakla bırakmazsınız. Artık soyulacak paraları malları kalmayınca onları namus ve haysiyet denilen feizailden dahi tecrit edersiniz. Onları dolandırıcılığa, düzenbazlığa, sirkate kadar isal eylersiniz…

Helvila mosmor kesilerek:

-Oh sitti (kızkardeş) bu hakaret çoktur. Evet! Sizin daima bileğinizde taşıyıp herkesin tanıdığı bilezikleri kabul etmekle kabahat etmiş olduğumu anlıyorum.Lakin bence bu bileziklerin makbul olması bir tamah eseri olmayıp ancak kendisini sevdiğim bir adam tarafından verilmiş olmasındandır…Fakat bunların hepsi kazanmak, geçinmek, dul validemi, benim küçüklerim olan yetim kardeşlerimi beslemek için değil midir?

Bedia (ekşi yüzle):

-Oh! Bedbaht! Yalnız böyle mi geçinilir? Yalnız Böyle mi kazanılır? Bohçacılık da edilir, dikiş de dikilir, çamaşıra da gidilir…”


Dikkatimi çeken diğer bir konu ise neredeyse bir asır önce sosyal yaşamda müziğin çok ön planda oluşu, o kadar ki, Fatma Aliye Hanım, klasik Türk müziği makamlarını, usullerini oldukça iyi bilen roman kahramanlarına yer vermiş, Bedia’nın babası Nazmi Bey, romanda “rast makamı”nı şöyle anlatıyor:

-Kızım, iptida (bütün incelikleriyle) perde-i rasttan başlayıp dügah, segah, çargah, neva, hüseyni evc, gerdaniye basarak, muhayyere kadar çıkıp badehu (sonra)  muhayyerden gerdaniye, acem-i hüseyni, neva, çargah, segah, dügah, rast, ırak, aşiran perdesiyle bir yegah açıp tekrar yegah, aşiran-ı ırak, rast, dügah açarak yine rastta karar eder…”


Bu satırları okurken, Türk Sanat Müziğinin okulu kabul edilen  TRT’nin bir kaç yıl önce pop-star yarışmaları açtığını anımsayıp, “Acaba rast makamını bu kadar iyi anlatacak uzmanlar hala kurum bünyesinde kaldı mı?” Diye merak ettim doğrusu.

 

Bir başka konu ise, Şam’dan İstanbul’a taşınan Bedia’nın kendisini aldatan eşi Mail’den boşanmak (talak) istemesi ve bir avukat tutarak bunu başarması. Oysa ben Medeni Kanunun adının bile duyulmadığı o yıllarda Türkiye’de ilk boşanma talep edip bunu başaran kadının Halide edip olduğunu düşünüyordum…


Fatma Aliye Hanımı doğumundan 162 yıl sonra kendi satırları ile anmak hoş bir duygu, iyi ki yaşamış ve yazmış.  Yalnız, eğer onun Udi romanını  alıp okumak isterseniz, üzerinde Fatma Aliye Hanımın resmi bulunan 50 liralık banknot (**) yetmeyecek bunu da dikkatinize sunmak isterim…


(*) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Fatma_Aliye_Topuz

(**)https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/50-tlnin-uzerinde-fotografi-bulunan-fatma-aliye-topuz-kimdir-1957208


Pazar, Haziran 04, 2023

Erdoğan’a evet mühürlü geçersiz bir oy…


 


 

 

Seçimlerde elini taşın altına koyanlardan biriydim, sandık görevimiz sırasında cereyan eden ilginç olayları da sizlerle paylaşmıştım. (*) 

 

Günler sonra ziyarete gelen bir dostum bana üstünde evetdamgası bulunan bir oy pusulası uzattı:

 

-Şuna bir baksana

 

Şaşırdım:

 

-A, Cumhurbaşkanlığı oy pusulası… Recep Tayyip Erdoğanevet mühürü basılmış … Nereden çıktı bu?

 

-Valla çok ilginç… O sabah erkenden oy kullanmaya gittim, benim sandıkta sıra bekleyen hiç kimse yoktu, görevliler beni görünce adeta -seçmen geldi- diye sevindiler, selamlaştık, pusulamı, zarfımı alıp hücreye girdim, bir baktım rafta bu pusula duruyor. Yani benden önce giren birisi bu pusulada Recep Tayyip Erdoğana -evet- mührü basmış besbelli ama zarfa koymamışöylece orada bırakıçıkmış, zarfı sandığa boş atmış yani

 

Bu konu üzerinde, pusulayı bana getiren dostla epey konuştuk, olasılıklar üzerinde durduk ama kesin bir sonuca ulaşamadık, hatta ben dostuma, keşke sandık görevlilerine bunu bir sorsaydın” diyecek oldum ama, Görevliler ne diyebilirdi ki? Pusula hükmünü yitirmiş, geçersiz olmuş, kimin orada bıraktığı belli değil” yanıtını aldım, konu kapandıçay içtik, sohbet ettik ve -hoşçakal- deyip gitti

 

Bu konu sonradan aklımı epeyce kurcaladı:

 

-Bir seçmen mühür bastığı pusulayı zarfa koymadan neden hücrede bıraksın? Hücre öyle karışık bir yer değil ki, rafta sadece zarf-mühür-pusula üçlüsü var… Acaba o seçmen, mühür bastığı pusulayı bir protesto işareti olarak mı rafta bıraktı?

 

Diye düşündüm, hatta kendi kendime yorumlar bile yaptım:

 

-Erdoğana -evet- diye mühür basan seçmen acaba kadın mıydı? Erkek mi? Neden -evet- demişken vazgeçip pusulayı bırakıp gitti? Yoksa dalgınlığına mı geldi de pusula orada kaldı? Yok canım, öyle dalgınlık olur mu? Belli ki son anda oyunu Erdoğana vermekten vazgeçti, sandığa boş zarfı attı, gitti

 

Şimdi bana amma da hayalperestsin!” Diyenler çıkabilir ama seçmen aslında bir kadındı ve o esrarengiz pusula olayına bence kafasında dolaşan şu düşünceler yol açtı:

 

-Bizim mahallede oturanlar olarak çoğumuz, muhtardan imama, komşudan bakkala, ayakkabı tamircisine, tadilatçı terziye kadar hep AKPye oy verdik bugüne kadar… İlk başta bizi etkileyen olaylar neydi? Dindar olduklarına göre bunlar iyi insandır, hırsızlığa yolsuzluğa bulaşmazlar diyorduk hepsi için. Eşimin ve benim emekliliğimiz yakındı, ikimizin ikramiyesiyle bir ev alacaktık hatta üstüne biraz kredi ekleyip araba sahibi de olacaktık.

-Olduk mu peki?

-Yoo, ne gezer, elimize geçen parayı önce, -kur korumalı mevduat mıdır nedir ona mı yatırsak?- dedik, sonra -aman ne olur ne olmaz, maliye bakanının gözünün pırıltısıyla iş olmaz-deyip vazgeçtik, -faizde dursun- dedik, Nass varmış, faizler artmıyor, bizim ikramiyeler bir kaç yılda eridi gitti

-Sonra bir baktık bizimkiler kalkmış Hüda-Par ile işbirliği yapıyor,  aklımıza bizim memlekette (Mersin) Hizbullahçılar tarafından katledilen Konca Kuriş geldi, içim sızladı, peki ya Gaffar Okan’ın suçu neydi ki onu da öldürdüler?

-Zaten geçen gün bizim kız ne diyordu? Anne, sen onların parti programını okumadın mı? Görmedin mi -kadınlar fıtratına uygun işlerde çalışsın- dediklerini? Ben boşuna mı bitirdim makine mühendisliğini? E, ne oldu peki? Görüyorsun işte iki yıldır işsiz dolanıyorum, ya marketin kasasında durdum, ya kebapçıda garsonluk ettim, zaten onlar da olmasa sizin elinize bakacağım. Yazık değil mi benim emeklerime?

-Kız gözünde yaşlarla bunu anlatırken ben ne dedim ona? -Kızıüzülme, her karanlık gecenin sonu aydınlıktır, yüreğini ferah tut, yakında istediğin işe gireceksin, Hayriye hanıma fal baktırdım o da öyle söyledi-

-Kız ağlamayı bırakıp kahkahalarla gülmedi mi? Ne dedi? -Anne işimiz Hayriye Teyzenin fallarına mı kaldı? Görmüyor musun 5 numaradaki doktor karı koca bile artık Almanyaya göç ediyormuş, burada kıymetimiz bilinmiyor, giden gitsin diyen de var, doktor dövmekle övünen de… Oradan bize cazip teklif yaptılar- 

-Kız doğru söyledi valla, doktorları arkalarından su döküp, gözyaşlarıyla uğurlamadık mı? E, arada kime danışacağı-oram buram ağrıyor- diye? İlacımızı kim yazıp, iğnemizi kim yapacak? 

-Bir de Yeniden Refah Partisi midir nedir? Onlar çıkmadı mı seçime günler kala ortaya? Neymiş 6284 sayıyı kanunu değiştireceklermiş,  Erdoğan onlara söz vermiş, hatta protokol bile imzalamışlar… Bu yaştan sonra bir de bunu mu yaşayacağız? Atatürk’ün bize bahşettiği medeni kanun ve diğer haklarımız elimizden alınacak?

-Hem bizim yandaki apartmana aniden göç edip 3-4 daire birden kiralayan şu Afganlılara ne demeli? Neymiş efendim Talibandan kaçıyorlarmış, ayol onlar kaçarken biz benzerlerine  kucak açmıyor muyuz?

-Yok valla, bunca yıldır Erdoğana oy veriyordum ama artık vazgeçiyorum, tamam elim Kılıçdaroğluna da gitmiyor, iyi hoş dürüst temiz bir adam ama bizim millete söz geçiremez… İyisi mi? Mukabelede söz verdiklerime, hafız Büşra Hanıma, muhtara, kaynanama, kocama ayıp etmemek için mühürü Erdoğana basayım ama oyumu boş atayımNe şiş yansın ne kebap

 

İşte böyle sevgili dostlar, ben böyle düşündüm, peki ama siz bu durum için bir senaryo yazsanız ne derdiniz o mühürlü ama geçersiz evet oyu için?

(https://www.muhalif.com.tr/haber/kilicdaroglu-sevindi-mi-uzuldu-mu-140267

https://www.muhalif.com.tr/makale/secim-sandigindan-notlar-2410 Seçim sandığından notlar

2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...