Ana içeriğe atla

“Bir kadın!” Fatma Aliye



Huzurlu bir yaz tatilinde  “kitap okumak” gibisi yok, ne var ki benim kitap seçimlerim çoğu kez bağımsız olamıyor, kimi nedenlerle başkalarının taleplerine uymak zorunda kalıyorum. 


-Peki, bundan şikayetçi miyim?

-Değilim, çünkü okumak başlı başına bir keyif


Şu anda Bodrum’da tatildeyiz, buradaki kitaplıkta bir ayıklama yaptım, kimi kitapları Ankara’ya götürmek istiyordum, derken uzun süre önce alıp henüz okuyamadığım bir kitap geçti elime… Fatma Aliye’nin (*) “Udi”si… Kitabın kahramanı Bedia, çocukluk ve gençlik yıllarında müziğe tutku duyan bir kadın, babası Nazmi Beyin teşvikiyle merak sardığı çalgılara çalışıyor, keman ve kanunu kusursuz çalmayı öğreniyor, ama en sonunda sesine-tınısına hayran olduğu udda karar kılıyor. Bedia yaşamını Şam’da sürdürürken yakışıklı bir yüzbaşı Mail ile “gözü kapalı” bir evlilik yapıyor ama eşinin çapkınlığı nedeniyle evlilik sarsıntıya uğruyor, büyük acı ve eziyet  çekiyor. Kederini ve gözyaşlarını herkesten saklayarak, en büyük dostu olan udu ile paylaşıyor, onun nağmelerinde teselli arıyor. Sonuçta yaşadıklarını, “ilk kadın romancımız” kabul edilen Fatma Aliye’ye aktarıyor ve bu roman ortaya çıkıyor. 



Fatma Aliye ilk romanını dönemin “kadınları haklarından mahrum bırakan” koşulları nedeniyle  kendi ismiyle değil “Bir Kadın” rumuzuyla yayınlatmış, Udi romanı ise İkdam Gazetesinde 35 gün tefrika edildikten sonra kitap olarak 1899 yılında basılmış. Fatma Aliye’nin romanı dil ve kurgu açısından günümüzde “çağdışı” diye nitelendirilebilir ama doğrusu ben Udi’nin sayfalarında gezinirken Şam’daki sosyal yaşamı, roman kişileri arasındaki diyalogları ve betimlemeleri çok sevdim. İşte kitabın giriş cümlesi;


“-Mehtabın yansımasıyla parlak bir aynaya dönüşen havuza, yeşil-kızıl damarlı mermer  şadırvandan sular dökülüyor, ayın ondördüncü gecesinin pırıltısı, elektrikle ışıklandırılan fıskiyelerden akan sularla ortalığı zarif bir şekilde aydınlatıyordu…” 


O yıllarda Şam’da köleliğin devam ettiğini, evdeki temizlik işlerinde veya mutfakta çalışan kadınların, “ikinci sınıf” sayıldığını, erkeklerin “işret” (içki) ve “leylilik” (gece) alemlerine epey düşkün olduklarını, sadece müslüman kadınların değil, yahudi-hıristiyan tüm kadınların çarşaf giyerek dışarı çıkabildiklerini de romandan öğreniyoruz.

 


Fatma Aliye Hanımın  “Arap Harfleriyle, Osmanlıca”  kaleme aldığı romanı yeniden elden geçirip basıma hazırlayan Turkuvaz Yayınevi, orijinal metne sadık kalarak yeniden basmış ama günümüz Türkçesine çevirmeyip, metindeki Osmanlıca sözcüklerin anlamını her sayfanın altına yerleştirmiş. Udi’yi okurken bu durum insanı epey zorluyor, yazılanları kendiliğinden keyifli bir akış içinde okumak yerine ikide birde durup, alttaki sözlüğe bakmak zorunda kalıyorsunuz, kimi zaman alttaki sözlüklerin sayısının kimi sayfaların yarısını kapladığını söylersem, sıkıntıyı anlarsınız sanırım.

Uzunca bir süre ben de uda merak sarmış, epey de ilerletmiştim, o yüzden Bedia’nın ud tutkusunu, kusursuzluğa ulaşma çabasını, daha önce meşk usulü ile öğrenip mızrap vurduğu udu, İstanbul’a gelince nota üzerinden daha da ilerletme çabasını anlıyorum. 

Fatma Aliye, romanında meşk ve aşk tutkusunu çok iyi anlatmış. Yüzbaşı Mail’in aşka düşüp bir türlü elinden kurtulamadığı, üstelik karısının  elmas broşlarını, altın bileziklerini bile götürüp taktığı musevi metresi Helvila ile Bedia arasında geçen bir diyalog var ki, ancak bu kadar güzel kaleme alınabilir, kadının ekonomik bağımsızlığına ilişkin bir yergiyi de dolaylı olarak dile getiren o satırların hakkını teslim etmek gerekir:


“…Bedia acı bir tebessümle:

-Zavallı Helvila, seviyorsun öyle mi? Ah, tuhaf. Siz insan sever misiniz? Bir adamın zatına şahsına olunan muhabbet nedir onu bilir misiniz? Siz aşktan muhabbetten anlar mısınız?…Siz aşıklarınızı yalnız para ve mallarını alarak soymakla bırakmazsınız. Artık soyulacak paraları malları kalmayınca onları namus ve haysiyet denilen feizailden dahi tecrit edersiniz. Onları dolandırıcılığa, düzenbazlığa, sirkate kadar isal eylersiniz…

Helvila mosmor kesilerek:

-Oh sitti (kızkardeş) bu hakaret çoktur. Evet! Sizin daima bileğinizde taşıyıp herkesin tanıdığı bilezikleri kabul etmekle kabahat etmiş olduğumu anlıyorum.Lakin bence bu bileziklerin makbul olması bir tamah eseri olmayıp ancak kendisini sevdiğim bir adam tarafından verilmiş olmasındandır…Fakat bunların hepsi kazanmak, geçinmek, dul validemi, benim küçüklerim olan yetim kardeşlerimi beslemek için değil midir?

Bedia (ekşi yüzle):

-Oh! Bedbaht! Yalnız böyle mi geçinilir? Yalnız Böyle mi kazanılır? Bohçacılık da edilir, dikiş de dikilir, çamaşıra da gidilir…”


Dikkatimi çeken diğer bir konu ise neredeyse bir asır önce sosyal yaşamda müziğin çok ön planda oluşu, o kadar ki, Fatma Aliye Hanım, klasik Türk müziği makamlarını, usullerini oldukça iyi bilen roman kahramanlarına yer vermiş, Bedia’nın babası Nazmi Bey, romanda “rast makamı”nı şöyle anlatıyor:

-Kızım, iptida (bütün incelikleriyle) perde-i rasttan başlayıp dügah, segah, çargah, neva, hüseyni evc, gerdaniye basarak, muhayyere kadar çıkıp badehu (sonra)  muhayyerden gerdaniye, acem-i hüseyni, neva, çargah, segah, dügah, rast, ırak, aşiran perdesiyle bir yegah açıp tekrar yegah, aşiran-ı ırak, rast, dügah açarak yine rastta karar eder…”


Bu satırları okurken, Türk Sanat Müziğinin okulu kabul edilen  TRT’nin bir kaç yıl önce pop-star yarışmaları açtığını anımsayıp, “Acaba rast makamını bu kadar iyi anlatacak uzmanlar hala kurum bünyesinde kaldı mı?” Diye merak ettim doğrusu.

 

Bir başka konu ise, Şam’dan İstanbul’a taşınan Bedia’nın kendisini aldatan eşi Mail’den boşanmak (talak) istemesi ve bir avukat tutarak bunu başarması. Oysa ben Medeni Kanunun adının bile duyulmadığı o yıllarda Türkiye’de ilk boşanma talep edip bunu başaran kadının Halide edip olduğunu düşünüyordum…


Fatma Aliye Hanımı doğumundan 162 yıl sonra kendi satırları ile anmak hoş bir duygu, iyi ki yaşamış ve yazmış.  Yalnız, eğer onun Udi romanını  alıp okumak isterseniz, üzerinde Fatma Aliye Hanımın resmi bulunan 50 liralık banknot (**) yetmeyecek bunu da dikkatinize sunmak isterim…


(*) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Fatma_Aliye_Topuz

(**)https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/50-tlnin-uzerinde-fotografi-bulunan-fatma-aliye-topuz-kimdir-1957208


Yorumlar

  1. Eline sağlık Nursuncuğum 👏👏👏😍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç farkında değildik 50 TL deki resmin kime ait olduğunun

      Sil
  2. Canım,ne güzel yazmışsın,kalemine sağlık,senin ut çalışını da çoook özledik,❤️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...