Bu Blogda Ara

Henry Kissinger etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Henry Kissinger etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Aralık 02, 2023

Kissinger’in ölümü üzerine… (2) Ecevit keşke zamanında bıraksaydı!

 



ABD’nin soğuk savaş yılları sırasında en etkili Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in ölümü, onunla ilgili yorumları yeniden su yüzüne çıkarttı. Güney Amerika’dan Güneydoğu Asya’ya, hatta Kıbrıs’a kadar uzanan her yerde ABD’nin baskıcı-emperyalist politikalarının uygulanması işini bizzat yürüten, 100 yaşında ölen Henry Kissinger’den söz ediyorum… Kimileri onu, “Savaş suçlusudur, pek çok savaşta imzası vardı, Kamboçya, Laos, Vietnam’da ölen milyonların katiliydi” (*) diye anıyor kimileri ise onun için “Amerikanın en önemli entelektüeliydi, bir dehaydı” diyor.


Nazi zulmünden 15 yaşında bir Alman Yahudisi olarak, ülkesinden kaçarak ABD’ye yerleşen, Alman aksanlı İngilizcesini komedyenlerin sahnelerde taklit etmekten bıkıp usanmadığı Henry Kissinger’dan söz ediyorum. 


-Peki, “Kissinger Türk dış politikasına pek çok dokunuşuyla damga vurmanın ötesinde, farkında olmadan Bülent Ecevit’in Başbakanlığını bile riske sokmuştu” desem ne derdiniz?


-Bülent Ecevit’in düşünme yetisinin giderek gerilemesine karşın Başbakanlık görevini ısrarla sürdürmesi hepimizin gözleri önünde cereyan etmedi mi? 


Diyebilirsiniz belki.


-Tamam, durum gerçekten böyleydi  ama bunu ortaya bir turnusol kağıdı gibi ortaya en net koyan olaylardan biri Henry Kissinger ile New-York’ta bir sabah kahvaltısında buluşması olmuştu, bilmem duydunuz mu?


Yıl 2002… Bülent Ecevit  TC Başbakanı olarak, 14-19 Ocak tarihleri arasında resmi ziyaret için ABD’ye gidiyor, uçağındaki kalabalık heyette kabine üyelerinden milletvekillerine, işadamlarından gazetecilere pek çok kişi yer alıyor, o dönemde Kanal D televizyonu adına ben de geziyi izliyorum.


Washington DC’de başlayıp, New-York’ta noktaladığı gezisi sırasında Ecevit, Beyaz Saray’da Başkan Bush ile olan görüşmesi de dahil, pek çok önemli temasta bulunuyor. Gezinin son gününde Manhattan’da bir zamanlar İkiz Kuleler-Twins” diye anılan, 2011’de El-Kaide’nin terör saldırısıyla yerle bir edilen  ground zero-sıfır noktası”na gidiyor, çelenk bırakıyor, ölenlerin anısına saygı duruşunda bulunuyor…(**)



Bu olayı izlediğim sırada karışık duygular içindeyim… 


Önceki yıllarda New-York’a gitmiş, o kulelerin tepesinden, aşağıda bütün görkemiyle uzanan Manhattan Adasını, köprüleri, Hudson nehrini seyretmiş, fotoğraflar çekmiş, hatta 110. Katındaki  muhteşem manzaralı restoranında kahve bile içmişim…


Şimdi yerinde yeller esen kulelere o 11 Eylül günü, uçaklar çarpmadan önce ölenlerin durumu aklımdan geçiyor, “o anlarda neler hissettiler?” Diye düşünüyorum… O gün, aynı saatlerde Ankara’da bir iş için İzmir Caddesindeyim, telefonum çalıyor bir meslektaşım:


-Nursun, neredesin? Çabuk televizyonu aç… İkiz Kulelere uçaklar çarptı… New York’taki Ticaret Merkezi yerle bir oldu…


Diyor, inanamıyorum…


İşte bunları aklımdan geçirirken, Ecevit TC Başbakanı sıfatıyla sıfır noktasına çelengini bıraktı ve bizden ayrıldı, çünkü birazdan Henry Kissinger ile sabah kahvaltısında buluşacaktı. 


Ecevit’in Kissinger’la ta Harvard yıllarına uzanan eski bir tanışıklığı var. Hatta Kissinger’in Ecevit için “parlak bir şair, zeki bir adamdı ama politikayı seçti” şeklindeki sözleri kayıtlarda… (***)

Ayrıca Ecevit’in ilk Başbakanlığı sırasında, Kıbrıs Harekatında kendi uçaklarımız tarafında vurularak batan ve 54 askere mezar olan TCG Kocatepe faciası öncesinde Kissinger tarafından telefonla aranıp, “Hata yaparsınız” diye uyarıldığı da bütün detaylarıyla kayıtlarda duruyor. 


Ancak Ecevit-Kissinger buluşmasını biz gazeteciler izleyemiyoruz, çünkü hepimizi Ankara’ya götürecek uçağa binmek zorundayız


Bu olaylar üzerinde araştırma yapmış, yazılar yazmış bir gazeteci olarak  Ecevit-Kissinger buluşmasını izleyememenin eksikliğini hissediyorum, yapacak bir şey yok, uçakta yerimizi alıyoruz…Saatler süren yolculuğumuz Esenboğa’da sonlanıyor, Başbakan Ecevit’in havaalanının şeref salonunda basın toplantısı yapacağı bildiriliyor, hepimiz oradayız, televizyonlar basın toplantısını canlı yayınlıyor, ben el kaldırıyorum:


-Sayın Başbakan, gezinin son günü, yani dün sabah, Henry Kissinger ile sabah kahvaltısında buluştunuz, neler konuşuldu? Yıllar önce Kıbrıs Harekatı sırasında kendi uçaklarımız tarafından vurulan Kocatepe olayı da sohbetiniz sırasında gündeme geldi mi? 


Ecevit yanıt veriyor:


-Kendisiyle henüz görüşmedim, dolayısıyla sizin bu sorunuza ancak onunla konuştuktan sonra cevap verebilirim…


Salon birden buz kesiyor… Geziyi izleyen gazeteciler birbirlerine bakıp susuyor.


Ecevit, Kissinger’la sadece bir kaç saat önce yaptığı görüşmeyi unutmuş, hatırlamıyor!


Başbakanı bu duruma düşüren soruyu ben sorduğum için çok kötü hissediyorum, kendi kendime, “yer yarılsa da yerin dibine geçsem” diye söyleniyorum…


Büroya döndüğümüzde, arkadaşlar “hoşgeldiniz” diye karşılıyor,  meslektaşım Zeki Saral birden şakayla karışık sesleniyor:


-Yahu Nursun sen Ecevit’e komplo mu kurdun? O soruyu sordun, koskoca Başbakanın bütün Amerika gezisi çöpe gitti… Bir kaç saat önce yaptığı Kissinger görüşmesini hatırlamadığı, bunadığı ortaya çıkmadı mı?


Ne yazık ki böyle… 


Bülent Ecevit, sağlık durumundaki bütün bozulmaya ve melekelerindeki gerilemeye rağmen Başbakanlık görevini aylar boyu, 18 Kasım 2002 tarihine kadar sürdürüyor, Hüsamettin Özkan ve arkadaşları tarafından kurulan komploya kadar… (****)


İnsan olarak çok sevdiğim ve saydığım Bülent Ecevit’in siyasetteki durumu çok kez aklımdan geçmiştir:


-Keşke Başbakanlık görevinde kalmakta ısrarlı olmasaydı, bu durumlara düşmeden bıraksaydı 


Diye…


Ama, gazeteciye yalnız sormak ve yazmak düşer, yorum, okuyana, hüküm ise tarihe bırakılır değil mi?


(*)https://jacobin.com/2023/11/kissinger-in-cyprus

(**)https://en.m.wikipedia.org/wiki/September_11_attacks

(***)https://www.amazon.com/Years-Renewal-Henry-Kissinger/dp/075675383X

(****)https://www.evrensel.net/haber/132255/dsp-de-ipler-koptu



Cuma, Aralık 01, 2023

Yıldızın parladığı anlar





Amerikan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in ölümü, Türkiye’de yaşanan pek çok olayı çağrıştırdığı gibi benim için de özel önem taşıyor… 

Hani Kıbrıs Harekatı sırasında kendi gemimizi kendi uçaklarımız “yanlışlıkla” bombalayıp batırıyor, oysa öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, Başbakan Ecevit’i arayarak, “hata yaparsınız” diye uyarıyor… (https://bennursunerel.blogspot.com/2023/12/kissingeri-olumu-uzerine-1.html Bu konudaki yazım)


Şimdi ise bu olayın yansımasıyla, aklıma gelen, tam deyimiyle “yıldızın parladığı anlardan birini” paylaşayım sizlerle… 


Önce şunu söyleyeyim, 43 yılı bulan gazetecilik kariyerimde Tercüman ve Cumhuriyet gazetelerinde farklı zamanlarda çalışmış olmak bir onur vesilesidir benim için…


-Neden?


Diye soracak olursanız, bir dönem Güneri Civaoğlu’nun genel yayın müdürlüğü sırasında ülkede en çok okunan siyasi gazetelerden biriydi Tercüman, ama zaman zaman “bağnazlık” düzeyinde “sağ” ideolojinin sesi haline dönüşürdü… Ben o yıllarda ekonomi muhabiri olarak ve zaman zaman da araştırma yazıları hazırlamak için canla başla çalıştığımdan,  bu ideolojik yaklaşıma takılmaz, işimi yapmaya çabalardım. Gazete yöneticilerinin ise hakkını teslim etmek gerekir, yaptığımız haberleri kelimesine dokunmadan yayınlamışlardır…


Cumhuriyet ise bilinir, “sol”daki gazetelerimizdendir, sosyal demokrasiyi, bölüşümü, eşitliği, özgürlüğü savunur… Ne mutlu bana, haberciliğe “yorum bulaştırmadan” iki gazetede de çalışma heyecanını, keyfini yaşamışım… 


İşte Henry Kissinger’in de yer aldığı blog yazımdan da anlaşılacağı gibi, Tercüman için 1988 yılındaTCG Kocatepe gemimizin Kıbrıs Harekatı sırasında kendi uçaklarımız tarafından nasıl bombalandığı ve 54 askere hazin biçimde nasıl mezar olduğu üzerinde bir araştırma dosyası hazırlamıştım, gazetede 7 günlük bir seri olarak yayınlanan bu dosya çok yankı yarattığı gibi bana bir de Gazeteciler Cemiyetinin “yılın gazetecisi” ödülünü kazandırdı…



Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Beyhan Cenkçi ile dönemin Çalışma Bakanı İmren Aykut’un elinden ödülümü alırken resimde görüldüğü gibi! ne kadar mutluydum…


Yıllar sonra yine araştırma dosyaları hazırlamak üzere, efsane gazeteci Cüneyt Arcayürek tarafından Cumhuriyet’e çağrıldım. TCG Kocatepe dosyasını yeniden hazırlamak orada da kısmet oldu… Bu kez Genelkurmay tarafından kurulan soruşturma komisyonunun “gizli” belgelerinden yola çıkmıştım… Cüneyt Bey, iltifatta “cimri” oluşu ile bilinse de o gün beni tebrik etmiş, üstelik Hakkı Erdem ile birlikte ikimizi “biralamaya” Hilton’a davet etmişti.


Meğer parlayan yıldızlar hala sönmemiş!


Deniz subayı Özhan Bakkalbaşı tarafından kaleme alınan “TCG Kocatepe Nasıl Battı” kitabını aralarında değerli Bora Kutluhan’ın da yer aldığı bir kaç dosttan, meslektaşımdan duyup aldım, okurken benim bu dosyalardan alıntıya da  rastlayınca bir mutlu oldum ki, tarifi imkansız…



Size de dilerim, yıldızların parladığı günleriniz çok olsun… 


Kissinger’in ölümü üzerine (1)


Amerikan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in 100 yaşında ölümü, 
bizleri çok yakından ilgilendiren bir konuyu çağrıştırdı.

1974 Kıbrıs Harekatında “kendi uçaklarımız tarafından 5 saat süreyle yanlışlıkla! bombalanan”  TCG Kocatepe muhribi ve 54 askerimizin şehit olduğu olaydan söz ediyorum. 


Kimi gerçekler yıllar sonra ortaya çıkar ya…Ne yazık ki bu olay da böyle yaşanmış ve tarihimizin en karanlık sayfalarında yer almıştır.  


Çalıştığım gazetelerde, Tercüman ve Cumhuriyet’te “belgelere dayanarak” bu konuyu detaylı biçimde işlemiştim, “Yunan Konvoyu” sanılarak bombalanan gemilerin aslında Türk Deniz Kuvvetlerine ait olduğu ancak “seyir durumundaki” konumlarının tam olarak bilinmemesi, ya da aldatıcı istihbarat alınmış olması nedeniyle bu olayın yaşandığı epeyce sonra ortaya çıktı. 


Genelkurmay Başkanlığı, yaşanan faciadan 2 yıl sonra kurduğu inceleme komisyonu ile olayın nasıl yaşandığına açıklık getirdi ama “kuvvetler arasında ayrıma yol açmamak için” hangi tarafın suçlu olduğu yargısına varmadan soruşturma raporunu tamamladı.


İşte Milli Güvenlik Kurulunun taarruz kararı aldığı 21 Temmuz 1974 günkü toplantı tutanağından bir özet:


“Milli Güvenlik Kurulunun 21 Temmuz 1974 günkü toplantısı devam ediyordu. Yunan Gemilerine Taarruz kararının alındığı tarihi oturumda Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, Yunan Konvoyu ile ilgili istihbaratı, hükümet üyelerine aktarırken, konuşması yarıda kesildi.

Toplantıda bulunan Başbakan Bülent Ecevit’e acil olduğu gerekçesiyle telefon bağlandı. Arayan ABD Dışişleri Bakanı Dr. Henry Kissinger’di. Kissinger, Kıbrıs Harekatının -başlamadan durdurulması- için çaba gösteriyor, Türk Hükümetini harekatı sona erdirmesi için, çeşitli gerekçelerle ikna etmeye çalışıyordu. 

Eldeki istihbarata göre BAF açıklarında bir Yunan Konvoyu vardı ve Kıbrıs’a doğru ilerliyordu. 

Başbakan Ecevit, Kissinger’e Oramiral Kemal Kayacan’ın, Yunan filosu ile ilgili sözlerini, filo için alınan istihbaratı, aynen  nakletti…Başbakan, ABD Dışişleri Bakanının ısrarlı sözleri üzerine  şimdilik ateş-kes çağrısına uyulacağını, ancak bunun için Yunan Konvoyunun geri dönmesi gerektiğini bildirdi., -aksi halde konvoya, imha amacıyla taarruz edileceğini- de sözlerine ekledi.

Ecevit-Kissinger telefon görüşmesi böylece sona erdi…

Kısa bir süre sonra Kissinger Ecevit’i yeniden arayarak, Türk uçaklarının harekat hedefi olarak belirlediği noktada Yunan Konvoyu olmadığı bilgisini iletti, sözlerini “hata yaparsınız” diyerek  tamamladı.

Henry Kissinger’in yıllar sonra yayınlanan “Years of Renewal-Yenilenme Yılları” başlıklı hatıratında bu telefon konuşmasının tam metni yer alıyor. Gazeteci Murat Bardakçı kitaptan alıntıyı bir yazısında yayınlamıştı(*)

Kissinger’den gelen bu bilgi hükümet üyeleri ve komutanlar tarafından ciddiye alınmadı ve “konvoya taarruz planı” üzerindeki çalışmalar sürdürüldü. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, “35 derece kuzey enlem güneyinde  gemimiz olmadığını” belirterek, “yasak bölge” diye ilan edilen bölgedeki tüm gemilerin, “düşman gemilerinden” oluştuğu bilgisini verdi…


Oysa o noktadaki gemiler Türk Donanmasına ait gemilerdi.


Taarruz emri verildikten sonra aralıklarla yaklaşık olarak beş saat süren hava taarruzu sonucunda TCG Kocatepe muhribi battı, ayrıca konvoydaki TCG Mareşal Fevzi Çakmak ve TCG Adatepe muhripleri hasar aldı, gemilerde bulunan onlarca personel yaralandı ve 54 denizci şehit oldu.



Tercüman daki yazı dizisinden yıllar sonra olayın yıldönümünde bu kez  TCG Kocatepe’nin yanlışlıkla vurulmasını Cumhuriyet gazetesinde (**)belgelere dayalı olarak haberleştirmiş, genelkurmayın “gizli raporundan alıntılar” yapmış ve vardığı soruşturma sonucuna yer vermiştim, şöyleydi raporda varılan sonuç:


“TSK mahdut imkanla bu harekatı süratle sonuçlandırarak Türk harp tarihine yeni bir sayfa katmıştır. Bundan dolayı TSK’nın başarısına gölge düşürecek ve ilerisi için kötü örnek olabilecek olan hususların kamuoyu önünde tartışmasından elde edilecek kazanç, kaybedilecek maddi ve manevi değerler yanında ölçülemeyecek kadar azdır. Harplerde başarı kazanıp da hatası ve zayiatı olmayan taraf bulmak imkansızdır.

Sonuç olarak Kıbrıs’a karşı TSK’nın arz edilen faktörler ışığı altında ilgili makam ve şahısları sorumlu tutacak herhangi bir ihmal ve kusurun mevcut olmadığı düşüncesinin daha önde tutulması uygun olacaktır.”


Deniz Kuvvetleri mensuplarından, TCG Kocatepe muhribinde de görev yapmış olan Özhan Bakkalbaşıoğlu’nun “TCG Kocatepe Nasıl Battı” kitabında olay bütün yönleri ile ele alınmıştır, okumanızı öneririm… (***)


(*) https://www.hurriyet.com.tr/murat-bardakci-25-yildir-gizli-kalan-diyalog-39090573

(**) Nursun Erel, Belgelerin Işığında Kocatepe. Cumhuriyet 20 Temmuz 1993

(***)TCG Kocatepe Nasıl Battı- Kaynak Yayınları

Partili gazeteciler… Pravda…

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Medya Konferansının (*) i kinci gün  oturumları da ilginçti. “Gazeteci kimdir? ” Başta olmak üzere pek ç...