Ana içeriğe atla

Kissinger’in ölümü üzerine (1)


Amerikan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in 100 yaşında ölümü, 
bizleri çok yakından ilgilendiren bir konuyu çağrıştırdı.

1974 Kıbrıs Harekatında “kendi uçaklarımız tarafından 5 saat süreyle yanlışlıkla! bombalanan”  TCG Kocatepe muhribi ve 54 askerimizin şehit olduğu olaydan söz ediyorum. 


Kimi gerçekler yıllar sonra ortaya çıkar ya…Ne yazık ki bu olay da böyle yaşanmış ve tarihimizin en karanlık sayfalarında yer almıştır.  


Çalıştığım gazetelerde, Tercüman ve Cumhuriyet’te “belgelere dayanarak” bu konuyu detaylı biçimde işlemiştim, “Yunan Konvoyu” sanılarak bombalanan gemilerin aslında Türk Deniz Kuvvetlerine ait olduğu ancak “seyir durumundaki” konumlarının tam olarak bilinmemesi, ya da aldatıcı istihbarat alınmış olması nedeniyle bu olayın yaşandığı epeyce sonra ortaya çıktı. 


Genelkurmay Başkanlığı, yaşanan faciadan 2 yıl sonra kurduğu inceleme komisyonu ile olayın nasıl yaşandığına açıklık getirdi ama “kuvvetler arasında ayrıma yol açmamak için” hangi tarafın suçlu olduğu yargısına varmadan soruşturma raporunu tamamladı.


İşte Milli Güvenlik Kurulunun taarruz kararı aldığı 21 Temmuz 1974 günkü toplantı tutanağından bir özet:


“Milli Güvenlik Kurulunun 21 Temmuz 1974 günkü toplantısı devam ediyordu. Yunan Gemilerine Taarruz kararının alındığı tarihi oturumda Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, Yunan Konvoyu ile ilgili istihbaratı, hükümet üyelerine aktarırken, konuşması yarıda kesildi.

Toplantıda bulunan Başbakan Bülent Ecevit’e acil olduğu gerekçesiyle telefon bağlandı. Arayan ABD Dışişleri Bakanı Dr. Henry Kissinger’di. Kissinger, Kıbrıs Harekatının -başlamadan durdurulması- için çaba gösteriyor, Türk Hükümetini harekatı sona erdirmesi için, çeşitli gerekçelerle ikna etmeye çalışıyordu. 

Eldeki istihbarata göre BAF açıklarında bir Yunan Konvoyu vardı ve Kıbrıs’a doğru ilerliyordu. 

Başbakan Ecevit, Kissinger’e Oramiral Kemal Kayacan’ın, Yunan filosu ile ilgili sözlerini, filo için alınan istihbaratı, aynen  nakletti…Başbakan, ABD Dışişleri Bakanının ısrarlı sözleri üzerine  şimdilik ateş-kes çağrısına uyulacağını, ancak bunun için Yunan Konvoyunun geri dönmesi gerektiğini bildirdi., -aksi halde konvoya, imha amacıyla taarruz edileceğini- de sözlerine ekledi.

Ecevit-Kissinger telefon görüşmesi böylece sona erdi…

Kısa bir süre sonra Kissinger Ecevit’i yeniden arayarak, Türk uçaklarının harekat hedefi olarak belirlediği noktada Yunan Konvoyu olmadığı bilgisini iletti, sözlerini “hata yaparsınız” diyerek  tamamladı.

Henry Kissinger’in yıllar sonra yayınlanan “Years of Renewal-Yenilenme Yılları” başlıklı hatıratında bu telefon konuşmasının tam metni yer alıyor. Gazeteci Murat Bardakçı kitaptan alıntıyı bir yazısında yayınlamıştı(*)

Kissinger’den gelen bu bilgi hükümet üyeleri ve komutanlar tarafından ciddiye alınmadı ve “konvoya taarruz planı” üzerindeki çalışmalar sürdürüldü. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, “35 derece kuzey enlem güneyinde  gemimiz olmadığını” belirterek, “yasak bölge” diye ilan edilen bölgedeki tüm gemilerin, “düşman gemilerinden” oluştuğu bilgisini verdi…


Oysa o noktadaki gemiler Türk Donanmasına ait gemilerdi.


Taarruz emri verildikten sonra aralıklarla yaklaşık olarak beş saat süren hava taarruzu sonucunda TCG Kocatepe muhribi battı, ayrıca konvoydaki TCG Mareşal Fevzi Çakmak ve TCG Adatepe muhripleri hasar aldı, gemilerde bulunan onlarca personel yaralandı ve 54 denizci şehit oldu.



Tercüman daki yazı dizisinden yıllar sonra olayın yıldönümünde bu kez  TCG Kocatepe’nin yanlışlıkla vurulmasını Cumhuriyet gazetesinde (**)belgelere dayalı olarak haberleştirmiş, genelkurmayın “gizli raporundan alıntılar” yapmış ve vardığı soruşturma sonucuna yer vermiştim, şöyleydi raporda varılan sonuç:


“TSK mahdut imkanla bu harekatı süratle sonuçlandırarak Türk harp tarihine yeni bir sayfa katmıştır. Bundan dolayı TSK’nın başarısına gölge düşürecek ve ilerisi için kötü örnek olabilecek olan hususların kamuoyu önünde tartışmasından elde edilecek kazanç, kaybedilecek maddi ve manevi değerler yanında ölçülemeyecek kadar azdır. Harplerde başarı kazanıp da hatası ve zayiatı olmayan taraf bulmak imkansızdır.

Sonuç olarak Kıbrıs’a karşı TSK’nın arz edilen faktörler ışığı altında ilgili makam ve şahısları sorumlu tutacak herhangi bir ihmal ve kusurun mevcut olmadığı düşüncesinin daha önde tutulması uygun olacaktır.”


Deniz Kuvvetleri mensuplarından, TCG Kocatepe muhribinde de görev yapmış olan Özhan Bakkalbaşıoğlu’nun “TCG Kocatepe Nasıl Battı” kitabında olay bütün yönleri ile ele alınmıştır, okumanızı öneririm… (***)


(*) https://www.hurriyet.com.tr/murat-bardakci-25-yildir-gizli-kalan-diyalog-39090573

(**) Nursun Erel, Belgelerin Işığında Kocatepe. Cumhuriyet 20 Temmuz 1993

(***)TCG Kocatepe Nasıl Battı- Kaynak Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...