Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yaşar Kemal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kötülük hep mi kazanır? Yaşar Kemal’e bu haset ve öfke nedendi?

Küçük bir tatil aralığında Mine Kırıkkanat ’ın “ Barut ”unu (*) elimden düşüremedim, bu kitap, gazeteciler için çok cazip ama, ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendiriyor. Dönem siyaseti, gazetecilik ve edebiyat çevrelerinin kulislerinde yaşananlar bir yana, aşk öyküleriyle okuyanı sürükleyen sayfaları bir bir çevirdikçe üzüldüm, şaşırdım, hatta kimi yerde aaa! Diyerek inanamadım,  kimi anlarda ise “ helal olsun kadına ” diye kendi kendime söylendim. Kırıkkanat’ın kendisinden 24 yaş büyük Çetin Altan ’la yaşadığı “ yakıcı-yıkıcı ” aşkı sonlandırma kararıydı bana bunu söyleten, hatta şu cümlesi: …Çetin Altan, aşık olduğu kadınların özgüvenini yavaş kemiren bir kadın düşmanıydı. Hamile kalan Kerime tarafından tuzağa düşürüldüğü gerçeği ya da sancısı, başına gelen hiçbir şeyden kendini sorumlu tutmayan bu adamın travması olmuş ve kadın düşkünlüğünü bir düşmanlığa dönüştürmüştü… (S 230) -İyi de, Çetin Altan’ı ölümünden sonra yerden yere vuran kitabıyla yazar,  oğullarını...

İnsan Hakları ve “Suskun!” Gazetecilik

Gündemin, koşulların, cezaların “birilerinin talimatıyla” her an değiştiği bir ülkede gazetecilik nasıl bir iştir? Eğer gazeteci şeffaflık şurada dursun, bulanık sularda başını güçlükle yukarda tutup, nefes alma, imkansızı başarma çabasındaysa, sürekli yıkılan sayfalara hep yeni manşeti taşıma mücadelesindeyse “Sysiphos da kimmiş? ” (*)  deyip isyan etmez mi? -E, ülkedeki hal bu… -Durum buysa, gazeteciliğin uluslararası tanımlamalarına, etik tartışmalarına nasıl yaklaşacağız?  Bu küçük sohbetle sizi karamsarlığa boğmak istemem doğrusu, ama bu duygularla bir teselli arıyordum ve elimdeki kitapla bunu bir ölçüde başardım, sizi de ortak etmek istiyorum. Kitap, “İnsan Hakları Işığında Gazetecini İşi” başlığını taşıyor, felsefenin ustası Ioanna Kuçuradi’ nin öğrencilerinden Elif Hamidi ’nin imzasıyla yayınlandı, aslında bir yüksek lisans tezinin kitaba dönüşmüş hali.  İlk sayfasındaki şu cümleye bakar mısınız? - Otuzbeş yaşımı doldurmuşken, yani yolun tam yarısına gelm...

Nobel ve “Bizim Kasımpaşalı!”

      Seçim atmosferine girdik bir kere…     Vaadlerin bini bir para, hem muhalefetten hem Beştepeden! Emekli maaş zamları bir gün açıklanıyor, ertesi gün, Beştepeden  “olmaaaz yüzde 5 de benden ” haykırışı geliyor. Hani Anadolu’daki kimi düğün törenlerinde  “takı merasimi ” sırasında çığırtkanın çığırdığı gibi:   -Gelin eee  halasındaaaaan bir çelik tencereeeee   Bu arada, seçimlerde iktidara talip olan “ altılı masa”  liderleri, bol bol “demokrasi, ifade özgürlüğü vs.” vaatlerinde bulunsalar da nedense HDP için çalan tehlike çanlarına (*) hiiiç değinmeyip, milyonlarca seçmeni “görmezden gelmeyi” demokratlıkla bağdaştırabiliyorlar. Doğrusu, “ DEVA Partisi lideri Ali Babacan altılı masanın dokuz saat süren son toplantısında bu konuda bir kelime olsun konuştu mu acaba? Konuştuysa neden bu yaklaşımı sonuç bildirgesine yansımadı? ” Sorusu kafamda dönüp duruyor. (**)   Yolda giderken r adyoda d uydum  geçen gün, Pakistan senat...