Küçük bir tatil aralığında Mine Kırıkkanat ’ın “ Barut ”unu (*) elimden düşüremedim, bu kitap, gazeteciler için çok cazip ama, ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendiriyor. Dönem siyaseti, gazetecilik ve edebiyat çevrelerinin kulislerinde yaşananlar bir yana, aşk öyküleriyle okuyanı sürükleyen sayfaları bir bir çevirdikçe üzüldüm, şaşırdım, hatta kimi yerde aaa! Diyerek inanamadım, kimi anlarda ise “ helal olsun kadına ” diye kendi kendime söylendim. Kırıkkanat’ın kendisinden 24 yaş büyük Çetin Altan ’la yaşadığı “ yakıcı-yıkıcı ” aşkı sonlandırma kararıydı bana bunu söyleten, hatta şu cümlesi: …Çetin Altan, aşık olduğu kadınların özgüvenini yavaş kemiren bir kadın düşmanıydı. Hamile kalan Kerime tarafından tuzağa düşürüldüğü gerçeği ya da sancısı, başına gelen hiçbir şeyden kendini sorumlu tutmayan bu adamın travması olmuş ve kadın düşkünlüğünü bir düşmanlığa dönüştürmüştü… (S 230) -İyi de, Çetin Altan’ı ölümünden sonra yerden yere vuran kitabıyla yazar, oğullarını...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.